Mescid-i Aksâ hâlâ tutsak

Yeryüzünde Allah Teâla"nın bereketlendirdiği nurlu bölgeler vardır. Mescid-i Aksâ ilâhî lûtuflara mazhar böylesi bir mubârek mekân ve iklimin adresidir.

Mescid-i Aksâ bugün siyonistlerin işgal altında tuttuğu Kudüs"teki etrafı dahi mubârek kılınmış mescidin adıdır. Aksâ kelimesi; maddi cihetiyle Mescid-i Haram"a uzak olmasından, yahut Mescid-i Haram"dan sonra inşa edilmesinden dolayı “uzak” anlamında bu mescide sıfat olarak getirilmiştir.  Bir diğer görüşe göre ise maddi ve manevi kir ve pisliklerden uzak olmasından dolayı Aksâ denilmiştir.

 

Mescid-i Aksâ"ya Beytu"l Makdis, Beytu"l Mukaddes, Beytu"l Kuds de dendiği gibi hepsi de tazim, saygı ve mekânın kutsallığına işaret eden başka birçok ismi daha vardır.

 

Orası huzurun, teslimiyetin, tevhidin, ibâdetin, sükûnetin, kardeşliğin, barışın merkezidir. Bu özelliklerinden dolayı da huzura, barışa, sükûnete kastedenler, Mescid-i Aksâ"yı hedef almışlardır. Her fırsatta ona tuzak kurmuş, barışı ve kardeşliği berhava etmişlerdir.

 

Allah (C.C) bu evini mukaddes kitabında şöyle zikretmiştir: "Kulu Muhammed'i, gece vakti, âyetlerimizden bazılarını göstermek için Mescidü'l-Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescidü'l-Aksâ"ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. O, her şeyi işitir ve görür" (İsrâ: 17/1).

 

Bu âyetî celîle Muhammed"i, âyetleri, Mesci-i Haram"ı ve noksan sıfatlardan münezzeh Allah"ı nasıl da biribirine bağlamış!

 

Yüce Mevlâ burasını Müslümanların ilk kıblesi, Hz. Peygamber"in isrâ ve mirac mekânı ve İslâm"ın kutsal üç mekânından üçüncüsü kılmışır. Hz. Muhammed (s.a.v)"den önce de diğer kutlu nebiler silsilesinin göz nuru kılınmıştı burası. Bu mekânın dindeki yeri hakkında birçok rivâyet vardır. Bunlardan iki tanesini aşağıya almak sanırım faydalı olacak. Özellikle de genç okurlar için.

 

Sahabeden Ebû Zerr (r.anh) anlatıyor: "Resûlullah (s.a.v): "Şurası muhakkak ki, (yeryüzündeki) ilk ev, mübârek olsun ve içinde namaz kılınsın diye Mekke'de inşâ edilen Kâ'be' dir" buyurdular. Ben: "Sonra hangisi?" diye sordum. “Mescid-i Aks┠buyurdular.” (Buhari: 3/1231, hn, 3186; Muslim: 1/370, hn,520)

 

Hz. Ebû Hureyre (r.anh) da Efendimiz (s.a.v)"in şöyle buyurduğunu nakletti: “Ziyaret için (ibâdet kasdıyla) sadece üç mescide seyahat edilebilir. Bunlar: Mescid-i Haram, Mescid-i Rasûlullah ve Mescid-i Aksâ"dır.” (Buhari: 1/398, hn, 1132; Muslim: 2/1014, hn, 1397)

 

Hz. Ömer döneminde Müslümanların uhdesine geçen Mescid-i Aksâ hep kem gözlerin hedefi oldu. Selahattin Eyyûbî"nin zaferine kadar Haçlıların 90 yıllık işgalinde esir kaldı. Bir de böylesi bir zillete tanıklık etmek biz çağdaş Müslümanların nasibine düşecekti.

 

Mescid-i Aksâ"nın bulunduğu Kudüs kentinin Batı yakası 1947"de siyonistlerin işgaline uğradı. 1967 de ise Doğu tarafı da işgal edilerek Kudüs tamamıyla tutsak edildi. Bugün bu tutsaklığının 40. seneyi devriyesini utançla yâdediyoruz.

 

Hz. Ömer"den beri Müslümanların uhdesinde olan bu emânete gerektiği gibi sahip çıkamadık. Bu yüzden de âhirette mesuluz dersek yanlış mı söylemiş oluruz?

 

Birçok Müslüman, maalesef, Mescid-i Aksâ"ya karşı sorumlu olduğunu pek hissetmiyor. Belki de bunun Filistinlilerin ya da Arapların görevi olduğunu düşünüyor.

 

Hâlbuki bu tarz bir sorumsuzluğa ne dinimiz müsade eder, ne de tarih tecrübemiz. Mescid-i Aksâ"nın dindeki yeri tartışılmazdır. Osmanlı"nın ise buraya gözü gibi baktığını biraz tarih okumuş herkes bilir.

 

En azından İslâm coğrafyasının bir ucundan diğer ucuna dillerden düşmeyen II. Abdulhamit"in Kudüs"ü büyük meblağlar karşısında, hem de koca imparatorluğun ellerden kayıp gittiği bir demde, siyonistlere teslim etmemesini unutmuş olamayız.

 

Bu olay, tarihte bir tiyatro sahnesi değildi. İman dolu bir göğsün Ümmet-i Muhammed"in kutsal mekânlarına göstermesi gereken sadâkatti. Bu sadâkatti onu, bütün dünyadaki mü"min gönüllerde, tahtını imanı uğruna riske eden, kökü mâzide bir şuur âbidesine dönüştüren.  

 

Biz, eğer Mescid-i Aksâ"ya sahip çıkabiliyorsak biziz. Yani o “biziz”in içinde Arabıyla, Türküyle, Kürdüyle, Farisisiyle ve diğer bütün inanmış kavimlerin ortak kaderi vardır. Ortak bir gelecek de bu zeminde bizi beklemektedir. 

 

Şimdi, yüreğimizi avcumuzun içine alıp hakkaniyetle temâşa edelim: Mescid-i Aksâ"ya yer var mı orada? Oradan, Mescid-i Aksâ denildiğinde bizi yakan ya da rahatsızlık veren  bir sızı yükseliyor mu? Ona hasret duyguları sarıp sarmalıyor mu bizi? Bir ah işitiyor muyuz?

 

Bilelim ki, Mescid-i Aksâ"yı siyonist işgalden çok mü"min yüreklerde var olmamak,  unutulmak kahreder. Bu acı günde mescidimizin yerini yüreklerimizde bir daha tahkim etmeye var mısınız?