Uzun süre hükmedenlerin yenilgiyi içselleştirmeleri zordur. Yenilginin kalıcı olacağını kavradıklarında ise, hayatın doğal akışı ve bunun ürettiği sıradan tespitler bile, onlar için birer tehdide dönüşür...
Türkiye'deki siyasi ve ideolojik merkezin kısmi çöküşünü konu ettiğim son birkaç yazı da, Hürriyet Gazetesi'nin eski yayın yönetmenini rahatsız etmiş. Yazısında üç 'tespit' var: Hürriyet'ten ayrılanların bu dönemde çakışması bir tesadüftür; Hürriyet çok başarılı bir gazetedir ve Ermeniler bile bu gazeteyi tercih etmektedirler; Zaman'ın ise gerçek bir satışı ve toplumsal temsil niteliği yoktur...
İnsanın bu önermeler karşısında doğal duygusu herhalde mizahi bir yazı kaleme almak olurdu. Ama mizah farklılığı magazinleştirir ve kişileri sosyalliğin ardına gizler. Oysa karşımızdaki kişi Hürriyet'in eski yayın yönetmeni ve bu ülkede devlet tahakkümünün yarattığı gayri meşru 'merkez'in sorumlularından biri. Hrant'ın öldürülmesinden birkaç gün sonra yine bu gazetenin sayfalarında bir 'süs bitkisi' benzetmesi yapmıştım. Hani büyük otellere girdiğinizde etrafta bir sürü yeşillik, parlak renkli bitkiler görür ama yaklaşıp ellediğinizde plastik olduğunu anlarsınız. Ertuğrul Özkök budur... Darbeleri, vesayet rejimini savunmuş, birçok zulmün ve cinayetin dolaylı tetikçiliğine soyunmuş, okuyucuyu katilleri bile 'hoşgörmeye' davet etmiş biri... Kendisini adım adım plastikleştirmiş, bir ürün haline getirmiş, bu uğurda insaniyetini kaybetmiş biri... Tam da bu nedenle şimdi 'eskiyip' merkezin safralarından biri haline gelince, yeniden insanların arasına katılmaya çalışıyor ve fırsattan istifade hiç utanmadan Hrant'ın adını anabiliyor...
Gelelim Özkök'ün tespitlerine... Zaman'ı ima ettiği cümleler yeterince patetik. Cemaati her yerde arayıp bulan, fırsat buldukça akil adam pozunda şeytanlaştıran birinin, şimdi bu gazetenin temsil eksikliğini öne sürmesi hoş olmuş... Ermeniler meselesi ise gerçekte acıklı. Agos'un genel yayın yönetmeni Rober Koptaş bu hafta kendi sütununda Ermeni cemaatini şöyle resmediyordu: "Hepimiz ortak bir yalanlar havuzunun içinde yüzüyoruz... Ermeni toplumu, dehşet verici bir kapalılığın esiri durumunda... Bizi bu noktaya getiren sistemin gerçek bir eleştirisini yapmamız ve kendimize yeni bir yön çizmemiz gerekiyor... Böyle yaşamaya devam da edebiliriz... Gülünç olmaya razıysak, aynen devam." Koptaş'ın Ermeniler için söyledikleri, Kemalistler ve önümüzdeki dönemi kurgulamaya çalışan 'çağdaş' laikler için de geçerli. Tevekeli değil, hepsi de Hürriyet okuyucusu olan bu kesimler, hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde yozlaşmakta, oportünizmle otoriterliği birleştiren arayışları beslemekte.
Hürriyet'in eski yayın yönetmeninin asıl kabul edemediği ise gerçekte sadece eski değil, 'eskimiş' olduğu. Beni Hürriyet'i 'hizaya sokmakla' itham etmesi de bu eskimişliği sindirememiş olmasından kaynaklanıyor. Çünkü benim yaptığım, zaten hizaya getirilmiş olana işaret etmekten ibaret. Nitekim Ertuğrul Özkök, Deniz Baykal'ın medyadaki karşılığıdır... Konumunu konsolide etmeyi başarı olarak gösterirken, hayatı elinden kaçıran avami ideolog tipolojisinin temsilcilerinden biri. Baykal'ı göndermek için skandal kasetlere ihtiyaç vardı ama Özkök için buna gerek duyulmadı. Belki de skandal bir performansı kişilik haline getirdiği için...
Gelelim işin püf noktasına: Acaba Özkök bu yazıyı niçin yazdı? Mademki Zaman böylesine etkisiz, benim sıradan bir yazımın koca Hürriyet'i rahatsız etmesi mümkün mü? Bunun bir tek açıklaması var: Yazdıklarım muhtemelen doğru ve Zaman etkili bir gazete. Yani şu anda siyaset ve medyayı paralel olarak kısmen dönüştürüp yeni bir seçmen ve okuyucu kitlesi ile buluşturmak isteyen bir proje uygulanmak isteniyor. Ancak bir adım daha gidelim: Acaba Özkök benim adımı açıkça yazma gereğini niye duydu? Anlaşılan Özkök benim Zaman'daki yazımın Hürriyet okuyucusu tarafından da okunmasını istedi... Çünkü o bu projenin kendisini ıskartaya çıkartabileceğini de öngörüyor ve aynen Baykal gibi geri dönmek için can atıyor...
Merkezi üreten tahakküm sistemi, omurgasızlığı şiar edinmiş bir safra üzerinde yükselmişti. Bugün eskimişlik onları rahatsız ediyor ama safra olmayı kimlikleştirmekten hâlâ şikayetçi değiller... e.mahcupyan@zaman.com.tr
Kaynak: Zaman