Merkez sağın akıbeti

80'li ve 90'lı yıllarda siyasetin ana direği olan Merkez Sağ, 22 Temmuz'da yok olmanın eşiğine geldi. ANAP seçimlere bile giremedi; DYP bütün gayret ve iddiasına rağmen sahneden silindi.

Siyasî yelpazede artık "Merkez Sağ" yok. AK Parti'nin kendisini "merkez" olarak nitelemesi, aslında siyasî yelpazenin güçlü dönüşümünü de açıklamaya yardımcı oluyor. Yakından tanıdığımız, bildiğimiz geleneksel "merkez sağ" ve doğal olarak "merkez sağ" politikalar, örgütlenmeler çökmüş vaziyette. Parlamento dışı politikanın önemli meşgalelerinden birinin merkez sağı diriltmek olacağı da, daha bugünden görülebiliyor. ANAP'ın eski "Patron"u Meclis'te bu görevle bulunuyor. DYP'den kalan DP'nin uzun süreli "yeniden doğuş" çabalarına sahne olacağı görülüyor. Politikanın doğasında var: Boş görülen küçük bir alan bile doldurulur. Merkez Sağ'ın tasfiyesi ile boşta kalan profesyonel politikacılar var. Merkez Sağ'a can veren taşra eşrafı da, altına girecekleri bir çatı arayacaklar.

O zaman, Türkiye'nin geleceğini de şekillendirecek önemli soru şu: Merkez Sağ yeniden dirilebilecek mi? Merkez Sağ'ın 2002'de ve 2007'de yaşadığı seçim hezimetleri, ANAP ve DYP'nin veya aynı genetik miras üzerine oturacak partilerin hiç umut ışığı taşımadıkları anlamına mı geliyor?

Aslında bu soruların cevabı biraz da, seçim sonuçlarının doğru okunmasına ve analiz edilmesine bağlı. Bu analizlerin uzun süre, bugün yapıldığı gibi kişilere endeksli yapılacağını, bu yüzden de siyasal gerçekliği kavrayamayacağını düşünüyorum. Parti liderleri elbette seçim sonuçları üzerinde önemli; ama ne ANAP'ın ne de DYP'nin yaşadığı hayal kırıklığında liderlerin payı sanıldığı kadar fazla değil. Hatta, akim kalan DYP-ANAP ittifakının bile DP'nin aldığı seçim sonuçları üzerinde belirleyici bir etkisi yok. Kişileri, eylemleri aşan başka bir şey Merkez Sağ'ı bir harabe durumuna getirdi. Bu "başka şey"in cesameti ve belirleyiciliği anlaşılana kadar ANAP ve DYP'nin mirasının yer aldığı alanda politika arayanlar, sadece magazinle uğraşmış olacaklar.

Merkez Sağ'ı tasfiye eden şey, "devlet merkezli politika"nın yerini "toplum merkezli politika"nın almasıydı. Türk siyasî hayatının tarihsel ölçekte bu çok köklü değişimini hâlâ yeteri kadar kavrayamadığımızı düşünüyorum. Belki merkez sağın tasfiyesi, bu köklü dönüşümün de belirtisi olarak okunabilir.

ANAP ve DYP'nin cumhurbaşkanlığı seçimi için Meclis toplantı salonuna girmemeleri, basit bir tavır değildi. Her iki partide bu davranışla siyasî sorunları ve gündemleri "devlet merkezli" politik tavır itiyatlarını vurgulamış oldular. Halbuki, siyasî sorunları devlet ile toplumu kutuplaştırarak, devlet katında çözme teşebbüsleri ithal ikameci politikalar kadar geride kalmıştı. Sorun cumhurbaşkanının kim olacağından önce, toplum ve devlet ekseninde vatandaşın haklı olarak çok önemsediği bir mesele idi.

22 Temmuz'un gerçekte en büyük rakibi CHP. CHP, yelpazenin kendi bulunduğu kısmında rakibi olmamasına rağmen aldığı oyla, belki ANAP ve DYP'den daha ağır bir hezimet yaşadı. Bugün muhalefetin eleştirdiği konular, CHP'nin bütün sermayesini devlet merkezli politikalara bağladığını gösteriyor.

AK Parti 2002 yılında artık iflas etmiş devlet merkezinde politika yürüten bir Türkiye'yi devraldı. 2007 yılına geldiğimizde bu yapıyı da kendisini de değiştirip dönüştürdüğünü gösterdi. AK Parti'nin kendisini merkezde tanımlaması da mantıklı; çünkü yelpazenin solu olmayınca sağı da anlamını kaybediyor. Sol'da bir yapı oluşmaya başladığı zaman doğal olarak AK Parti'yi de sağa doğru itmeye; böylece yeni bir Merkez Sol ve Sağ oluşmaya başlayacak. Ancak bu yelpazenin de bugünün CHP'siyle veya eskinin DYP ve ANAP'ı ile şekillenmeyeceği ortada.

Tarih geriye dönüşlerin ancak büyük çöküntülerle mümkün olabildiğini gösteriyor. 2007'den itibaren Türkiye artık farklı bir Türkiye.

Siyasî ölülerin dirilme şansı yok.

 

Kaynak: Zaman