Memleket karıştı/karışık memleket hep

Hâlâ Almanya'dayım.
Neyse: siz okurken dönmüş olucam. Yazımı.
Üstüme abanmış ağlamaklı his'ten kurtulmak için, bi çiklet attım ağzıma. İyi gelecek sanki. Biraz daha iyi bir halet-i ruhiye içinde böylece, yazmaya muvaffak olacağım. Küçük Teselliler.
Türkiye YİNE karman çorman olmuş. Ne biteviye! Ne acıklı! Ne bitmeyen acıklı!
İlker Başbuğ kumandanımız ('paşa' lafını istemiyerek kendine, revolüsyoner
şahsiyetini BalıkBaştanEmreder, anında görüntületmişti ya) esip üfürmüş, bağırmış çağırmış; azarlamış paylamış.
Herkesin ne kadar 'haddinin' olduğu
bilgisi (enformasyonu mu demeliyim?) Askeriye'nin tekelindedir: Had bildirmiş!
Sivillerin, gazetecilerin, Taraf gazetesinin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının 'hadleri' şu kadardır. Çay kaşığıyla göstermiş olabilir,
serçe parmağının tırnağıyla olabilir.
"Bu kadarcık haddinizle: Haddinizi bilin!"
Hani KâbusAnneKaynana Semranım habire bağırıyordu (sonunda: çok kısacık sonunda overdosedan gariban bi otel odasında
ölüsü bulunan) oğlu Ata'ya: "Haddini bil!
Haddini bil!" diyordu. Habire.
Türkiye Kemalist Cumhuriyeti
Eğitim-Öğretim-Disiplin Anlayışı, had
bildirme esası üstüne kurulu.
Ceberrut analar iğdiş ettikleri oğullarına
basbas hadlerini bildiriyorlar. Habire.
Had Bildirenin sonsuz bir had kotası var:
Ordan bildiriyor karşısındakine haddinin
nasıl minnacık, nasıl kısıtlı olduğunu. Küçük tırnağıyla, göstermek isterse.
Askeriyemiz; Dağlıca Baskını'nın
feci şaibeli tabiatına dair henüz hiçbir
açıklama yapmamış/yapamamışken-
Esir alınan çocukları Askeri Hapishane'ye atıp önce, esir alındıkları için; sonra da sessiz sedasız salıvermişlerdi. Çok yakın zamandı. Hatırlarsınız.
Aaaa! erlerimiz suçsuzmuş, günahsızmış esir düştükleri için. Salıverdiler çocukları zaten.
Sonra, komutanını: baskın esnasında bir düğünde eğlenmekte, pardon yöre halkıyla kaynaşmakta olan komutanını Dağlıca'nın; madalya takarak onurlandırdı Askeriyemiz. Hatırlarsınız. Hatırlarsınız.
Dağlıca Baskını'ndaki 'zayiat oranı'
normaldi. Askeri Standartlarımız için zira.
Şimdi Aktütün komutanına da herhalde, madalya takmak istiyorlar. Orda da anlaşılan
1 Kahramanlık Destanı yazıldı. 25 küsur
yıldır bu kirli savaşta safi kahramanlık destanı 'yazdı' Askeriyemiz.
Bu 'yazılsın' istiyorlar yalnızca Medyalama'da.
Sağolsun: Amiral'in gemisinden, kendini
New York Bilmemne zanneden prestij
direklerine; Genelgeçer Medyalamamız, hep Askeriyesinin yanındaydı. Arkasındaydı. Yamancındaydı. Alışmıştık. Alışmışlardı.
Kanal D, Star ya da Ali Kırca Haber'in Askeriye haberlerinin ardından, niye REKLAMLARI İZLEDİNİZ bandının bulunmadığını düşünmekteydik kaç zamandır.
Böylesine iyi davranılan, 'tarafsız' ağırlanan Askeriyemiz çıkıp Taraf Gazetesi'nin oyunu bozmasına, bu kadar mı bozulacaktı?
Oysa Demet Akalın'ın o zırtapoz şarkısında dediği gibi "Her şey çok güzel gidiyordu/Konuşuyorduk, anlaşıyorduk."
Sonra birden Aktütün Baskını'nın,
Askeri terminolojiyle 'zayiat', insanoğullarının diliyle bir sürü 'ölü çocuk', imam diliyle (ve Kemalizm dininin de terminolojisiyle) 'şehit' vermemizin ARTIK tahammül ötesiliğinin sorgulanmasıyla birlikte-
Aa! patlıyor Paşa! Pardon: Başbuğ.
Bi İmajHanendesi tavsiye etmiş rivayete göre: "Sert çıkın! Bağırın çağırın. Haksızlığa uğrayan bağırır. Sert çıkar. Ağırlığınızı hissetsin vatan. Ağırlığınız altında ezilsin millet Uluğ Başbuğum."
Nasıl kelimelerle verdi imajjlama
tavsiyelerini. Bu Tipler nasıl kafalarlar
aynı kümeden, aynı takımdan, aynı kafadan liderlerini- tabii bilemiyoruz.
Ama alt dişlerini de göstere göstere
çok sert (çok tavizsiz) bi konuşma yapmış Genelkurmay Başkanımız. Çok yer gösteren.
Had bildiren. Höt. Ve zöt.
Ve de etkisi (gücü: etkisi) sırf Sınıfın Çalışkan İmamhatiplisi Erdoğan'da görüldü, anlaşılan.
Atılıp 'nerde şrak, orda hatip' çizgisini gösterdi. Çabucak Statünün Efendileri'ne, onların statü çizgilerine olan bağlılığını, bağımlılığını, hayranlığını alelacele kanıtladı. Aferin ona!
Böyle Baş'a, böyle tıraş. Böyle kelek bi demokrasiye, böyle (halkın oylarına rağmen) başbakan. Bu model, o model!
Peki bu savaşın 'kullanım süresi' nedir hocam?
Kullanım süresi geçmiş konserveleri,
ilaçları, süt kutularını, peynir tenekelerini, sprey'leri filan kaldırıp atıyoruz.
Bu savaşın 'kullanım süresi' dolmayacak mı?
Artık bitiş çizgisine en Hıncalından, dolmasından, düşüğünden tahammüller dahi epeyce yaklaşmadı mı?
Ve: kat'a vicdanlarından değil, empati yeteneklerinden değil, hakiki demokrasiye inançlarından değil!
Tribün Baskısı yüzünden.
Tribünlere Oynama Çocukları olduklarından: onlar dahi, bugün öyle/yarın böyle/öbürgün yalancıdolma ağızlarla yeni bir Ortalığı İdare Etme pratiğine girişmişken-
Olmadı Sn. Başbakan! Güvendiğimiz
Dağlar'a karlar yağdırdığınızdan değil.
Çoktan eridi o karlar. O dağların tepecik bile olmadığına çoktan vakıfız.
Ve fakat size oy verenler; bu toplara,
bu ağızlara, bu 'Askeriyemiz yücedir/Ona dil uzatan cücedir' numerolarına dalasınız diye
OY VERMEDİLER. Demokrasi İhtimali'ne sandığa gittiler. Çocuklarının ölmemesi fikrine. En insani güdüyle. En temel tercihle.
Oylarını size lütfettiler.

 

Kaynak: Radikal