Mehmed Uzun'u kanser midesinden vurmuştu. Belki de uzun sürgün yıllarındaki kahredici çalışmaların acı sonucuydu bu. Ben böyle deyince, başucundan hiç eksik olmayan eşi Zozan başıyla onaylamıştı.
Mehmed Uzun, modern Kürt edebiyatının en büyük ismi, Yitik Bir Aşkın Gölgesinde adını taşıyan romanının ön sayfasına, "Sevgili Hasan Cemal, sürgünden söz etmek hep zordur, söz gırtlakta kalır" diye yazmış...
İsveç'teki uzun sürgün yıllarından sonra "Yukarı Mezopotamya'nın şifa kaynağıdır" diyerek geçen yıl iyileşmeye gelmişti Diyarbakır'a.
Hastanenin önünde, Darkapı Meydanı'nda onun için divan kurmuştu Deng Bejler. Şeyhmus Diken'in deyişiyle, "Sözün bitmediği yerden seslenen" Deng Bejler, Mehmed Uzun bir an önce şifa bulsun diye Kürtçe şarkılar, türküler söylemişlerdi ona, Kürtçe destanlar okumuşlardı.
Mehmed demişti ki bana:
"Çocukluğumda Deng Bejler vardı evimize gelen. Onlar, Kürtçe sözlü anlatımın ustalarıydı. Kürt klasik şarkılarını, destanlarını evimizde söylerlerdi."
1953 Urfa Siverek doğumluydu.
"Geniş bir aşiret eviydi" diye anlatmıştı, "Evde, mahallede Kürtçe konuşurduk. Anadilimdi Kürtçe, konuşma dilim. Ama bana okuma yazma öğreten olmadı. Yıllar sonra 12 Mart'ta (1971) hapishanede öğrendim Kürtçe okuma yazmayı. Musa Anter'le amca oğlum Ferit Uzun öğrettiler."
Yediği o tokadı da unutmamıştı:
"Siverek'te ilkokulun birinci günü bir tokat yedim, bugün bile aklımdan çıkmaz. Okul bahçesinde sıraya girmeye çalışırken aramızda Kürtçe konuşuyorduk. Bir tokat attı İstanbullu yedeksubay öğretmen, Türkçe konuş diye. Ama Türkçe bilmiyordum ki..."
Şöyle devam etmişti:
"Bir tokatla tanıştım Türkçeyle. Benim anadilimle bağım böyle koptu. Eğitim dilinin, kültür dilinin Türkçe olması, Kürtçeyle bağımı kopardı. Dili yasaklamak insanlık suçudur. İnsanı anadilinden koparmak vahşettir. Bir insanı kendi dilinden koparmak, insanın ruhunu, kişiliğini zedeliyor, gelişimini engelliyor. Bence bu Kürtçe yasağı, Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük yanlışlarından biriydi."
Babası evde Kürtçe şarkılar söylermiş, Kürtçe'yle bağları kopmasın diye... Kürtçeye hakaret, 12 Mart'lı yılların bir başka acısıydı Mehmed Uzun için.
Şöyle demişti:
"Hapishanelerde, mahkemelerde Kürtçeye çok hakaret ediliyordu. DGM'de askeri savcı, iddianamesinde Kürtçe diye bir dil yok diyordu. Nasıl olur? Ben bu dille doğdum. Anamla babamla bu dili konuştum. Kürt yok, Kürtçe yok dediklerini duydukça, o kadar kırılıyordum ki... Mahkemede, böyle bir durumda, insan kendini çok güçsüz hissediyor, çaresiz hissediyor. Böyle hukuk olur mu diye haykırmak geliyor içinden... Böylece bir duygu tomurcuklanması yaşamaya başladım hapishanede, modern bir dil olarak Kürtçe'yi edebiyatta kullanmak için..."
Zorluğunu şöyle anlatmıştı:
"Kürtçe roman yazmak, Türkçe ya da Farsça yazmak gibi değil. Çünkü senin dilin yasaklı bir dil. Eğitimden, iletişimden, modern yaşamdan uzaklaşmış bir dil. İğdiş edilmiş bir dil yani. Bu dille zengin, modern bir edebiyat yapmak çok zordu. Kürtçe roman yazmaya başladığım zaman elimde Musa Anter'in 1960'larda hapiste hazırladığı incecik bir sözlük vardı. Bir de Mehmet Emin Bozarslan'ın sözlüğü, 19. yüzyıldan kalma bir sözlüğün çevirisi... Türkiye'ye gelemiyordum. Daha çok Suriye'ye gidip Kürtlerle, halktan insanlarla, amatör şair, şarkıcılarla, Deng Bejlerle birlikte oluyor, Kürt dilini keşfediyordum. Çiçeklerin, ağaçların, kuşların Kürtçe isimlerini öğrenip kaydediyordum. Diaspora'da benden önce yapılmış Kürtçe edebi çalışmaları, dergileri, kitapları tarıyordum."
İğneyle kuyu kazmak!
"Kahredici bir çalışma, sonunda midene vurdu anlaşılan" demiştim. "Galiba öyle" demişti Mehmed Uzun. Odanın bir köşesinde, hüzünlü bir yüz ifadesiyle bizi izleyen Zozan, başıyla onaylamıştı sessizce...
Böyle sohbet etmiştik saatler boyu.
Geçen yılın kasım ayıydı.
İki hafta öncesine gelince...
Mehmed Uzun'u Diyarbakır'da, hastane odasında ziyaret ettik. Aletlere bağlanmış yatıyordu sevgili kardeşimiz. Silah seslerinden rahatsızdı. "Silahları susturmak için, barış için bir şeyler yapmamız lazım" demişti. Hastaneden çıkınca kolları sıvamaya söz vermiştik ona...
Önceki gün öldü Mehmed Uzun.
Canım yandı.
Bir varsın bir yoksun, hayat böyle.
Ama Mehmed Uzun, modern Kürt edebiyatının en büyük ismi, kitaplarıyla hep yaşayacak aramızda...
Mehmed Uzun'u sevenlerin ve Zozan'ın başı sağ olsun.
h.cemal@milliyet.com.tr
Kaynak: Milliyet