Medya üzerinden Kuzey Irak bilmecesi!


AP tarafından 7 Haziran'da dolaşıma sokulan bir haber, kriz zamanlarında medyanın gücünü iyi bir şekilde ortaya koydu. Ajans, Türk güvenlik güçleri kaynaklarına dayandırdığı haberinde, binlerce Türk askerinin, PKK'nın izini sürmek için sınırın öte yanındaki K. Irak'a geçtiğini duyurdu.

Bağdat, Ankara ve Washington'da kaygıya neden olan bir tehdit algılaması oluştu. Medya bir aktör olarak, sık sık kamuoyu önünde şiddeti tırmandıran bir rol oynuyor. Bu makalenin odak noktası, PKK'ya karşı bir askerî operasyonun avantajlarını ya da dezavantajlarını tartışmak değil, aksine, İran'da olduğu gibi, Irak'taki medyada yaşanan tartışma üzerine genel bir çerçeve sunmak ve Türk sınırının öbür tarafından başlayan 'şiddet sarmalını' göstermek.

Irak'taki Kürt medyasında ifade edilen görüşler çeşitlilik taşıyor, bazı haber kanalları ve gazeteler PKK'yı destekliyor, diğer bir bölümü de krize diplomatik çözüm bulunması çağrısı yapıyor. Örneğin, Kürdistani Nuwe gazetesinde editör Bahroz Galali tarafından yayınlanan bir makalede, Türk 'saldırısı'na karşı 'birlik' çağrısı yapılıyor. Bu gazete, Irak Cumhurbaşkanı ve Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani'nin partisine ait. 1 Haziran'da yayınlanan bu makalenin yazarı, PKK'ya karşı bir saldırının Türk iç politikasını yönlendirme amaçlı olduğunu savunuyor ki, aslında bu görüş Türk medyasının argümanları ile benzerlik taşıyor. Galali, çatışmanın kızıştırılmasının Türk seçimlerini yönlendirme amacı taşıdığını iddia ediyor ve kime atıf yaptığına açıklık getirmeden 'onlar' nitelemesini kullanıyor ve "Onlar, AK Parti'nin altını oymak için ellerinden geleni yapıyorlar. Böylece, seçimler iyice yaklaşırken bu açıklamaların tonu da giderek yükseliyor ve sertleşiyor ve gazeteler, TV'ler için sıcak bir konu halini alıyor." diye yazıyor.

Bir yandan Galali, olup biten şeyin sadece 'savaş sözleri' olduğunu belirtiyor ve asıl amacının Türk iç politikalarındaki bir tür retorik pozdan öte gitmeyeceğini savunuyor. Diğer yandan da, Türk ordusunun Kuzey Irak'a müdahale etmesi için itiraf edilmemiş bir sebep olduğunu, bir Türk saldırısının neredeyse kaçınılmazlığından üstü kapalı bir biçimde dem vuruyor. "Aslında, onlar PKK'yı hedef almıyor, aksine Kandil Dağları'ndaki PKK varlığını bir bahane olarak kullanıyorlar. Gerçek niyetleri, bu bölgedeki stratejik bölgelere yerleşmek mi acaba?" diye yazıyor. Sonrasında o da, böylesi bir adımın yansımaları konusunda, "Irak değişmeden kalabilecek mi? Bölünecek mi? Irak Kürdistanı bağımsız bir devlet olacak mı? Kürtlere ne olacak?" sorusunu soruyor. 'Onlar' nitelemesinin yaratılmasına rağmen, medyadan da gözlemlenebileceği gibi ikili bir muhalefete işaret ediyor. 'Onlar' kelimesi ile Kürt okuyucularına tam bir tanımlama yapmasa da tehdidin Türk güvenlik elitinden geldiğine ve 'biz' kelimesiyle de müdahaleye karşı çıkan Irak Kürtlerine işaret ediyor. Böylece şiddet sarmalı içinde iki taraf yaratmış oluyor. Devlet destekli Al-Iraqiyya televizyonu da, bu çatışmada Irak devletinin görüşlerini yansıtıyor. Başbakan Nuri el Maliki ve Barzani arasında 2 Haziran'da gerçekleştirilen ortak basın açıklamasında El Maliki, "Kürdistan bölgesinin kardeşlerinin ya da Irak Federal Hükümeti'nin, Irak'ı komşu ülkelere zarar vermek için bir sıçrama tahtası olarak kullanma çabalarına karşı çıkacağına hiç şüphe yok." dedi. Ortada sorunlar varsa, tehdit, güç ya da silah yoluna başvurmamalıyız; çünkü bu, sorunu daha da kötüleştirir. İkincisi, Irak topraklarına saygı duyulmalı." diyor. Bu açıklamada Irak ulusunun imajının nasıl yansıtıldığı hayli ilginç bir nokta. El Maliki, önce Kürdistan bölgesine atıfta bulunuyor ve sonra Irak Federal Hükümeti'nden bahsediyor, sanki ülke ulusun zihninde bölünmüş gibi.

Barzani sürekli ağız mı değiştiriyor?

Yine de Türkiye'nin sınır boyunca askerî konuşlanmasının Irak hükümetinin muhalefeti ile karşılaşacağı mesajını iletiyor ve bunu ulusal güvenliğe meydan okuma olarak görüyor, tıpkı Barzani'nin yine aynı devlet televizyonundaki iki gün önceki açıklamasında olduğu gibi. Konuşmasında Barzani, "Umut ediyoruz, işler sözlerin ötesine geçmez." dedi ve Türkiye'nin mesajının ciddiyetini idrak ettiğini aktardı. Daha sonraki açıklaması ise ilginçti, "Bu Irak'ın bir meselesi. Herhangi bir saldırı, tüm Irak halkının bir meselesi olacaktır. Saldırı, Irak'ın egemenliğine karşı olacaktır. Mesele sadece bir Kürt-Türk meselesi değil." dedi. El Maliki ve Barzani, fırsatçı bir anlayışla retorik yapabildiklerini göstermiş oldu. El Maliki'nin Türk askerinin operasyonuyla ilgili eleştirileri, Irak'ın sayısız krizle karşı karşıya kaldığı ve Kuzey'deki bir çatışmanın kendi hükümetini istikrarsızlığa sürükleyeceği bağlamı içinde sunuldu. Resmî olarak, Irak'taki Kürdistan Bölgesi Başkanı Barzani, sık sık kendi yönetimi altındaki fiilî bağımsız otonom bölgeyle şişiniyor. Ancak, bu bölge Türkiye'den gelecek bir saldırıya maruz kalabilir, Barzani tüm Irak'ın zarar göreceği nosyonuna başvuruyor. İronik bir biçimde, PKK'ya karşı bir saldırının, Iraklı bile değil PKK'lılar, tüm Irak halkına bir saldırı teşkil edeceğini iddia ediyor. Barzani, Al-Iraqiyya'da Arapça konuşan dinleyici karşısında söz konusu yorumları yaparken, KDP'nin sahibi olduğu Kürdistan Uydu TV'sine karşı Türkiye'nin muhtemel bir konuşlanmasından bahsediyor. Bu kanalda Barzani, "İstedikleri her şeyi söyleyebilirler. Umut ediyorum ki bu bir iç propaganda ve yine umuyorum ki, tehdit dilini kullanmazlar." diyor. KDP gazetesindeki Kürt yazar gibi, Barzani, Türkiye'nin askerî hareketliliğinin Türk iç politikalarını içeren bir savaş retoriğinin parçası olduğu düşüncesi üzerine kumar oynuyor.

Bu haberler Kürt uydu televizyonunda dönüp dururken sokakta olan bir kişi, "Bağımsız Kürt bölgesine saldırmak istedikleri aşikar; aynı zamanda Kerkük meselesine de karışmak istiyorlar." yorumunu yapıyor. Kürt medyası, tüm dünyada olduğu gibi, şiddet sarmalına düşmüş durumda. 2003 yılı öncesinde, Saddam, Irak'taki Kürtler için başat tehdit unsuru olarak görülüyordu, şimdi ise Türkiye, asıl tehdit olarak görülmeye başlanıyor ve böylece okuyucularını, dinleyicilerini kendi liderleri etrafında birleştirmenin yolu bulunmuş olunuyor. İlginç bir üçgen de, devlet tarafından desteklenen ve El Cezire'ye rakip olabilmesi için Arapça yayın yapan İran'daki Al-Alam haber kanalı tarafından kuruluyor. 2 Haziran'daki haberlerinde, Amerikan, Avrupalı ve İsrailli ulusalcıların bir Türk saldırısı korkusu nedeniyle Irak'ın kuzeyini boşaltmaya başladıklarını duyuruyordu. Kanal, "çok sayıda ABD ve İsrail güvenlik biriminin peşmerge Kürt güçlerini eğittiğine" dikkat çekiyordu. Erbil'deki muhabirleri, Türkiye'nin Kuzey Irak'a müdahale ihtimalinin yüksekliğine dikkat çekiyordu. Türkiye'nin askerî hareketliliği ile ilgili medyada son dönemde yer alan haberler, medyanın kriz zamanlarında nasıl bir dil kullandığını ortaya koyuyor. Batılı, Iraklı ve İranlı medya, PKK'ya karşı bir saldırıyı "müdahale", "saldırı" ya da "karışma" olarak niteliyor. Kerkük meselesi konusundaki bir tartışma sırasında, Arap, Kürt ve Türkmen toplumunun temsilcileri meseleyi ele alıyordu. Irak Türkmen Cephesi Asıf Türkmen, devam eden krizde kullanılan dilin uygunluğunu anlatıyordu. Türkiye'nin Irak'taki PKK'ya karşı muhtemel bir operasyonunun "karışma" olarak nitelenmesi gerektiğini belirtiyor ve ekliyor: "Irak'ta 26 ülke varken neden buna Türkiye'nin müdahalesi gözüyle bakıyoruz ki? ABD kıtalar aşıp Irak'a saldırdı. Bu müdahale değil midir?" diyordu. Türkmen Cephesi lideri, önemli bir çelişkiye dikkat çekmiş oldu. ABD, bazı ülkelerin sabırlı olması çağrılarına rağmen, 2001 Ekim'inde Afganistan'daki El Kaide teröristlerine saldırmak istediğinde hiç endişe etmemişti. Şimdi ironik bir biçimde ABD, Türkiye'den sabırlı olmasını istiyor