Medine'nin kentleşmesi sorunu

Medine bir şehir olmaktan daha fazlasını ifade eder. Bir medeniyeti bağrında besleyip yeşerttiği, ona biçim ve mana verdiği için 'medine'dir; yani bir kent değil...

Yeşerttiği medeniyetin anlamı, onun bizatihi kutsiyetinden kaynaklanır. Beşer yapıp etmelerini, birikimini aşan boyutu da budur. Çünkü onunla ve onun sayesinde medeniyet inşa edildi...

Tüm bunları katman katman içinde barındırırken bir şehir olarak Medine, bir şehir medeniyeti olan İslam medeniyetine, medeniyet kavramının anlamını muhtevasını verdiği için 'medine'dir.

O kadar muhtevayı belirler ki Medine; Medinelilerin yaşayışı, adetleri, dini tercihleri bile dini ilimlerde usul (metot) gereği bir referanstır. Kimi durumlarda Medinelilerin İslam'ı anlayış ve yaşayışı, gerektiğinde başvurulacak bir delil olabilmiştir.

Bu şehrin, yani Medine'nin, muhtevasını biçimlendirdiği medeniyetin geleneği içinde ayrıcalığının olması kaçınılmazdı. Müçtehitler çağından beri medeniyetimizin referans kaynağı olmasının yanı sıra gelenek içinde de Medine, insan ilişkilerinden gönül bağına dünyanın her yerinden gelen renk ve dil çeşitliliğinin harmonisiyle inananlara kendi rengini yansıtır. Medine'nin geleneğinde; bağrında misafir ettiği, yeryüzünün ve 'Alemin Efendisi'ni merkeze alan mekan anlayışıyla billurlaşan bir tasavvur vardır. Merkezde Mescid-i Nebevi, O'nun misafir edildiği mekan... Onun etrafında derinliğine bir ruh haliyle yatay olarak büyüyen, ev ev, sokak sokak tüm hücrelere nüfuz eden bir şehir hayatı...

Sokaklar, mahalleler, evler... hepsi Mescid-i Nebevi'nin etrafında halkalanır, ona göre yön bulur, ondan dolayı soluklanır. Dünyanın her bir köşesinden gelenler önce O'nun misafiri olduklarından dolayı ayrıcalıklıdırlar. Ama yedi iklimden kalkıp gelenler, kendi misafirliklerinde gözettikleri davranış, tutum, adap ve edep hallerini Medinelilerden alırlardı.

Medineliler -kelimenin doğrudan anlamıyla- ev sahipleri olarak gelenlerle yüz yüze iletişim kurar, onları misafir ederlerdi. Bundan dolayıdır ki misafirler sokaklarında, çarşılarında, evlerinde 'Medineli' olmanın talimini yaparken ait oldukları medeniyetin üst referanslarını bizzat tanıklık edip yaşarlardı.

Bir şehir medeniyetine beşiklik yapmış Medine kentleştiriliyor! Medine'nin elde kalan son ikliminden esintiler de kentsel dönüşüme kurban veriliyor.

Medine'ye gelenler Medine'yi, Medinelileri yaşardı; dolayısıyla medeniyetin doğduğu iklimin tadını, esintisini alırdı. Gelenler kendilerini Medinelilere göre gözden geçirme ihtiyacı hissederdi. Mesela farklı bir coğrafyadan Hacc için gelen bir Müslüman, bir Medinelinin ev sahipliğinde, adeta onun gözetiminde kutlu yolculuğunu tamamlardı. Yüz yüze bir iletişim vardı.

Yeni düzenlemede bırakın böylesi insani ve İslami teması, Medine ile bile temas imkansız. Coğrafyadan, gelenekten, mekandan soyutlanmış bir merkez var artık! Medeniyetin merkezi, ufuk çizgisini belirleyen nebevi mekanla Medinelilerin rabıtası koparılıyor. Devasa otellerin kuşattığı Mescid-i Nebevi, etrafını çevreleyen ucube beton yığınlarının oluşturduğu bloklarla Medine'den soyutlanmış halde. Beton yığını bu otellerin ürkütücü görüntüleri bir yana medeniyetin merkezinin 'medine' ile bağı kopmuş. Kentsel dönüşüm adına parsel parsel Medine yıkılıyor, yeni beton bloklar dikiliyor.

Evet, artan ziyaretçi sayısının doğurduğu nüfus baskısı geleneksel ilişkileri zorluyor. Ancak bulunan çözümlerle turizm sektörünün önceliklerine göre yeniden ve yapay biçimde şekillenen bir kent üretiliyor. Tek tek eski evler, mahalleler yerlerini, kentsel dönüşüm adına, dev binalara terk ediyor. Yıkılan eski doku ile birlikte gelenek, kültür de yerle bir ediliyor. İslam tarihine dair miras adeta buharlaştığı gibi yaşayan unsurlar da can veriyor.

Ortaya konan çözümlerin biçimi modern dünyanın 'kutsal turizminin' gereklerini gözetiyor. Bütçeye göre, her şeyin otellere göre dizayn edildiği, kutsal olanla profanın adeta kol kola sokulduğu bir düzenleme... Elbette günümüz Medinesi ilk dönemin hayatını yansıtmaz; yine de şehir-kutsal-mekan ilişkisini koparan düzenlemelerin Medine'nin ruhuna aykırı olduğunu söylemeliyiz. <<<DEVAMI>>>