Önceki yazımda “Amerika’nın desteğinde” “Medeniyetler ittifakı” tezini ortaya atan Kolombiya (Columbia) Üniversitesi’nden tarih profesörü ve Ortadoğu Enstitüsü eski yöneticisi Richard Bulliet’in bu fikri hangi kaynaklardan hareketle geliştirdiğini yazmaya çalışmıştım. Üç önemli argümanından ilkini özetlemiştim. Bu yazıda diğer argümanları üzerinde durup sorumuzu soracağız: Medeniyetler ittifak eder mi?
2) Buillet, Ortadoğu ve Afrika’nın Müslüman toplumları ile Batı Avrupa’nın toplumları aynı medeniyete aittirler, der. Yeni medeniyet dilini kurarken, İslam ile Batı medeniyetleri arasında çatışan unsurları değil, benzeşen unsurları öne çıkarmalıyız. Kolombiyalı Profesörün söz konusu iddiası ilki kadar ilginçtir. Sicilya’da Müslümanların 250, İspanya’da 850 sene yaşamış olmaları onun için önemli bir referans çerçevesidir. Söz konusu tarihsel birlikteliğin yaşanmış olduğunu göz önüne alacak olursak, çatışma fikri de ortadan kalkar.
3) Müslüman toplumların gelişmesi çevreden olacaktır, merkez gelişmeye manidir. Bulliet’a göre Müslümanların gelişmesi için, Afrika, Hindistan, Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaşayan Müslüman halklar belirleyici rol oynayacaktır. Ortadoğu ise, zorunlu olarak dışarıda kalmasa da, etkisiz alan düşünülmedir, hatta etkisizleştirilmelidir. 22 ülkeyi içine alan İslam dünyasının gelişmesi için, aktörlerin çevreden seçilmesi gerekir. Ortadoğu ki, büyük oranda Arap’tır, bu yüzden etkisizleştirilmelidir. Araplar çevreden gelen askeri, ekonomik, siyasi etkilerle, kendilerini değiştirmelidirler.
Medeniyetler ittifakının projesi için Türkiye’nin seçilmesi, Ortadoğu’yu kuşatacak çerçevenin Türkiye’den başlaması nedeniyledir. Türkiye’ye önemli bir roller veriliyor. Dikkat edilecek olursa Türkiye yanında, kriz bölgeleri olan, Sudan, Somali, Yemen, Hindistan, Pakistan ve İran’da işin içine katılıyor. Gariptir ki, Amerika, askeri gücünü yavaş yavaş Ortadoğu’dan çekerken, Türkiye buraya girmesi için teşvik ediliyor. Bundan birkaç senesi öncesine kadar bizim sosyo-politik literatürümezde Afrika diye bir şey yoktu. Türkiye 2004–2005 yılından itibaren birden bire Afrika’yı keşfetti. Bütün yardım kuruluşlarımız, dindar kesimler, birdenbire burayı hatırladılar. Bunlar Medeniyetler İttifakı Projesi’nin bir parçasıdır.
Burada sormamız gereken hayati sual şudur: Medeniyetler ittifakı hayırlı bir proje midir?
Medeniyetler ittifakı dediğimiz şey, Ortadoğu’nun, rol oynayabileceği bir alan olarak Türkiye’nin inisiyatifine bırakılması fikrine dayanıyor. Ortadoğu çevreden kuşatılıp, değişimin sağlanması isteniyor. Türkiye Medeniyetler İttifakı projesini İspanya ile beraber yürütüyor. Ancak dikkate değer bir mesafe alındığı söylenemez, etkinlikler düşük bir seviyede kaldı. İşadamlarımız Afrika’ya gidiyor, ticaret hacmimiz artıyor, kuyular açılıyor, kurbanlar kesiliyor; ama yine de hala kayda değer bir mesafe alınmış değil. Çünkü Türkiye’nin bu rolü oynayabilmesi için, İran’ın ve Mısır’ın da işin içine katılması, Türkiye’de de reformların yapılması gerekiyor. İran ve Mısır’ın dışarıda bırakıldığı hiçbir proje ne Afrika’da ne İslam dünyasında başarılı olabilir. Türkiye’yi bölgeye girmesi için teşvik eden ABD ve Avrupa ise, söz konusu iki aktörün pasifleştirilmesini, hatta etkisiz hale getirilmesini istiyor.
Türkiye, Medeniyetler İttifakı çerçevesinde yumuşak güç kullanarak projenin gerçekleşmesinde rol oynayacaktır. Zbıgnıew Brezezınskı’nin deyimiyle Amerika’nın uluslar arası politika alanında en önemli öğretim üyelerinden biri tarafından, yani Joseph S. Nye tarafından, dünya siyasetinin daha iyi anlaşılması ve daha zeki bir dış politika için önemli ve derinlemesine yönelen kavramsal bir katkı olarak ortaya atılan “Yumuşak güç”, sivil tolum kuruluşları, insan hakları dernekleri, kadın hareketleri, televizyon dizileri, medya ve eğitim kurumları vb. şeylerdir. Anlaşılmıştır ki, Ortadoğu’yu silah kullanarak değiştirmek mümkün değil. Güçler çevreye doğru yayılacak, içerdeki tanzim işi de bu şekilde görülecektir. Bunun ne kadarı gerçekleşir, şimdiden tam olarak bilemeyiz; çünkü sosyal olaylar her zaman planlandığı şeklide yürümez. Daima, olaylarda önceden öngörülemez insan faktörü birinci derecede rol oynar, bakarsınız bir kişi veya bir grup ortaya çıkar, her şeyi alt-üst eder.
Kişisel olarak “medeniyetlerin ittifak” edebileceği kanaatte değilim; çünkü medeniyetler, dinlere ve paradigmalara irca edilecekse, bunların ittifak edebilmesi mümkün değildir, böyle bir şey olmayacaktır. Medeniyetler, basit alanlarda birbirlerinden etkilenebilir, alış verişlerde bulunabilirler, ama yeryüzünün tamamını içine alan bir ittifaktan, değerlerin ittihadından söz etmek mümkün değildir. Eğer medeniyetlerin ortak paydalarının bir araya gelmesi kastediliyorsa, Batı uygarlığı kendi değerlerini başkalarıyla paylaşmaz, başka medeniyetleri kendi eşiti görmez. Dolayısıyla sonuçta olacak olan, ittifak veya ortaklıklar adı altında Batı uygarlığının bütün gezegeni yutar hale gelmesidir.