Meclis, Silahlı Kuvvetler'i niçin denetletemiyor?

 

Son yıllarda Anayasa'da ve ilgili mevzuatta yapılan bu yöndeki değişikliklere rağmen, öyle anlaşılıyor ki, silahlı kuvvetlerin malları ve harcamaları üzerinde sivil denetim maalesef halá tesis edilebilmiş değil.

Nitekim, Taraf gazetesinden Lale Sarıibrahimoğlu'nun 24 Eylül tarihli yazısından öğrendiğimize göre, 2003 yılında Sayıştay Denetçileri denetim yapmak üzere gittikleri Bayburt'taki Jandarma Genel Komutanlığı'na bağlı 48. İç Güvenlik Tugay Komutan Yardımcılığı kapısından geri çevrilmişler.

O tarihten buyana da, askeri karargáhlarda sivil makamlarca mali denetim yapılması 1969 tarihli bir yönetmelik gerekçe gösterilerek hep engellenmiş. Böylece, 2003 yılında Sayıştay Kanunu'nda, 2004 yılında Anayasa'da (160. maddenin son fıkrasının kaldırılması) yapılan ve TBMM adına silahlı kuvvetlerde Sayıştay'ın kısmi de olsa denetim yapmasına imkán veren hükümler bir yönetmeliğe dayanarak geçersiz sayılıyorlar. Bu da, Sarıibrahimoğlu'nun dikkat çektiği gibi, -bir milletvekili ve tabiatıyla bir 'sivil' olan- AKP'li Savunma Bakanı'nın 2004 yılında askeri saymanlıklara gönderdiği bir talimat sayesinde gerçekleşiyor. Bu arada, Anayasa'da 2004 yılında yapılan değişikliğe uygun olarak hazırlanan yeni Sayıştay Kanunu tasarısı ise muhalefetin direnişi yüzünden 2005 yılından beri halá Meclis komisyonlarında bekliyor.

Bu olay Türkiye'deki rejimin niteliği hakkında önemli bir ipucu veriyor. İki bakımdan. Bir kere bu olay gösteriyor ki, Türkiye'de silahlı kuvvetler neredeyse kendisinin ülkenin genel hukukuna tabi olmadığını düşünmekte ve adeta kendisine özel, ayrı ve özerk bir hukuk varmış gibi hareket etmektedir. Bu zihniyetin silahlı kuvvetlerin sivil otorite tarafından denetlenmesini gönül rahatlığıyla kabul etmesinin mümkün olmadığı açıktır. Nitekim daha geçenlerde bir kuvvet komutanı da devir-teslim töreninde yaptığı konuşmada bunu başka bir şekilde dile getirmişti: 'Türk silahlı kuvvetleri sadece millete karşı sorumludur.' Gerçi, Türkiye'nin cari 'rejim'in mahiyetini zaten teşhis etmiş olanlar için bu yeni bir bilgi değildir.

İpucunun diğer ayağı ise TBMM'yle ilgili. Şöyle ki: TBMM Anayasa'da ve ilgili kanunlarda yaptığı değişikliklerin uygulamadaki akıbetini izleyecek ve soruşturacak bir iradeyi maalesef göstermiyor veya gösteremiyor. Meclis kendisinin anayasal-demokratik otoritesine meydan okuyan üniformalı memurlar karşısında, bu durumu kabullenmekten başka bir şey yapmıyor. Bilmiyorum, belki yapıyor da bizim haberimiz yok. Bu, herhangi bir demokratik rejimde olacak şey midir? Demokrasiden geçtik, medeni olmak iddiasındaki bir ülke bunu kabullenebilir mi? Öyle ya, medeniliğin asgari ölçüsü silah gücünü kontrol altına almak değil midir?...

Herhalde, 'Meclis bu konuda ne yapabilir ki?' demiyorsunuzdur. Çünkü yapabileceği çok şey var. Asgarisinden, Sayıştay denetçilerini geri çeviren askerler, hatta genelkurmay başkanı hakkında disiplin işlemi yapılması için hükümeti zorlayabilir. Meclis yine silahlı kuvvetler ve milli savunma bakanlığı hakkında 'araştırma', hatta bakan hakkında 'soruşturma' başlatabilir. Başbakan, kendisine karşı sorumlu olan genelkurmay başkanına talimat verip kendi emri altındaki memurların Anayasa'ya ve hukuka uymalarını sağlamasını, aksi halde bunun hukuki ve siyasi sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağını kesin bir dille isteyebilir. Ve bütün bunların kamunun önünde yapılması gerekir.

'Düellocu' milletvekillerini tartışmanın seviyesini düşürmemeye, RTÜK Başkanı'nı imalı yolla da olsa istifaya çağıran Meclis Başkanı asıl bu konuda inisiyatif alırsa kendi rolüne uygun davranmış olur.

Mustafa ERDOĞAN / Star

merdogan@stargazete.com