McCain geçmişten, Obama'ysa gelecekten ses veriyor

 

Savaş naralarını şahsi güvensizliklerini gizlemek için kullanan başkanlar ABD'yi Asya'da üç kez feci savaşlara sürükledi. Dünya artık bir Rusya-ABD ortaklığına ihtiyaç duyarken, McCain Rusya konusunda geçmişe saplanmış görünüyor

Barack Obama ve John McCain'in arasındaki en keskin fark ne? Belki de adayları ayıran en önemli mesele, ABD-Rusya ilişkilerinin geleceği. McCain Moskova karşıtı kabadayılığında tavizsiz ve sert, Rusya'yı sıkıştıracak hızlı bir NATO genişlemesinde ısrarlı ve hatta Rusya'nın G-8'den çıkarılması çağrıları yapıyor. McCain'in seçim konuşmalarının köşetaşlarından biri, Rusya Başbakanı Vladimir Putin'in gözlerine baktığında ruh değil, üç harf (KGB) gördüğüne dair kötücül iddiası. Cumhuriyetçi adayın Rusya konusundaki tavrının karşısında George W. Bush sağduyulu bir devlet adamı gibi görünüyor.
Obama'nın zaferlerinden biri ulusal güvenlik meselelerinde McCain'e üstünlük kurması ve rakibinin kendisini tehlikeli biçimde yumuşak olarak sunmasını önlemesi. Rusya Gürcistan'la savaşa tutuştuğunda McCain'den daha temkinli olmakla birlikte, Moskova'yı sertçe eleştirmesinin nedeni de buydu. Obama Gürcistan ve Ukrayna'nın NATO üyeliği arzuları konusunda olumlu konuşuyor, fakat bu ülkelerin üyeliklerinin NATO'nun 'üyelik kriterlerini' yerine getirmelerine (ikisinin de kısa sürede bunu başarması mümkün değil) bağlı olduğu uyarısıyla ihtiyatı da elden bırakmıyor. McCain yeni bir Soğuk Savaş'a hazırlanıyor, Obama buzların erimesine çalışıyor.
İronik olan şu ki, Soğuk Savaş'ta Batı-Doğu ilişkilerini diyalog ve işbirliğinden menkul güçlü bir yapı tanımlıyordu -hükümet dışı kurumlara mensup biliminsanlarına yönelik değişim programlarından silah kontrol rejimine her düzeyde ilişki vardı. Bu yapı dağıtıldı ve Ronald Reagan'la Mihail Gorbaçov'un geliştirdiği 'güven, fakat doğrula' yaklaşımına, Bush'un anlaşma yükümlülüklerini terk etmesinden (ABD'nin Anti Balistik Füze Anlaşmasını iptal etmesi (ki Rusya START 2'den çekilerek karşılık verdi) ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'nın (NPT) kaale alınmaması) daha fazla zarar veren başka bir şey olmadı. Obama seçilirse, anlaşmalara bağlı kalma niyetini basitçe teyit etmesi ikili ilişkilerde dönüşüm başlatır.
Gerçekten de yeni başkan anlaşmalar meselesini derhal ele alacak, zira doğrulanabilen yegâne silah azaltımı mekanizmasını sağlayan START 1 Anlaşması 2009'da doluyor. 2010'da NPT de tekrar gözden geçirilecek. McCain'in bu anlaşmaları diriltmek için hiçbir şey yapmayacağı kesin gibi, Obama'ysa son tarihleri işbirliğini tamir etme fırsatı olarak kullanacak. Soğuk Savaşı bitiren, nükleer silahlardan arınılması yönündeki acil projedeki ABD-Sovyet ortaklığıydı; ortaklığın diriltilmesi şimdi yeni bir uluslararası işbirliği çağını başlatabilir. İki tarafın da buna ihtiyacı var. Rus desteği olmazsa ABD Irak,
Afganistan ve İran'la sürtüşmelerini çözemez; Obama bunu biliyor. Rusya'nın asırlar boyu bir düzine istilaya maruz kalan yakın bölgelerle ilgili hassasiyetinin, demokrasi konusundaki şatafatlı sözlerle ortadan kaybolmayacağını da biliyor.
Savaş naralarını şahsi güvensizliklerini gizlemek için kullanan başkanlar ABD'yi Asya'da üç kez felaketle biten savaşlara sürükledi. McCain'i belirleyen psikolojik kindarlık, ABD'nin en önemli dış politika başarısızlıklarının özelliği. Obama farklı bir liderlik tarzını temsil ediyor. Mali kriz, eski bölgesel ve ulusal ihtilaf sınıflamalarının artık geçerli olmadığının kanıtı. Dünyanın, ABD'yle Rusya, Avrupa'yla Asya ve kuzeyle güney arasında, siyasi ve ekonomik bir dirilmenin temeli mahiyetinde köprü kuracak beklenmedik bir ortaklığa ihtiyacı var. Geçmişe saplanıp kalan McCain böyle bir geleceğe dair umut vaad etmiyor. Obama'ysa o gelecekten ses veriyor.

 

Kaynak: Radikal