İster rejimleri sonradan çalınsın isterse yolunu şaşırsın 20’inci yüzyılda bağımsızlıklarına kavuşan İslam ülkelerinin gerisinde kurucu bir düşünce ve irade yatmaktadır. Ve bu düşüncenin gerisinde büyük düşünürler vardır. Pakistan’da Muhammed İkbal, İran’da Ali Şeriati, Türkiye’de Mehmet Akif ve Cezayir’de Malik Binnebi ve Bosna’da Ali İzzetbegoviç bunlardan birkaçıdır. Bu dev isimlerden bazıları kendi ülkelerinde sanki gizli olarak cezalandırılmış ve adeta ademe mahkum edilmiştir. Bunlardan birisi de Malik Binnebi’dir. Devrim ona sırtını dönmüş ve nisyana terk etmiştir. Öyle ki Malik Binnebi’nin kendi ülkesinde iade-i itibara ihtiyacı vardır. Lakin Cezayir devrimini Fransa adına çalanlar hayatını İslam birliğine ve Batı fikrinin tahliline ve reddine hasretmiş olan Malik Binnebi’den ve fikirlerinden hoşlanmayacaklardır. Onun fikirleri çalıntı yeni rejime sıcak gelmemiştir. Cezayir’de bir Mustafa Kemal görmek istediğini söyleyen Halit Nezzar gibileri için muteber ve gözde mütefekkir Malik Binnebi değil Tevfik Fikret gibiler olmalıdır. Kitaplarında ve yazılarında en fazla Rönesans (nahda) ismini kullanan mütefekkirlerin başında Malik Binnebi gelmektedir. Rönesans ifadesinden başka tedavüle soktuğu sosyolojik kavramlardan birisi ‘kabiliyetü’l hezime’ yani sömürgeciliğe yatkınlık kavramıdır. Kimileri buna zihni sömürgecilik de (Colonisation of minds) demişlerdir. Mısırlı Tevfik Tavil de buna benzer kavramlar kullanmıştır.
*
Son günlerde Mısırlı Dr. Abdulhalim Avis’in bir kitabında Malik Binnebi’nin yeni bir kavramıyla daha tanıştım. Bu da tarihe tanıklığının bir sonucu olan ‘tarihin metafiziği’ kavramı veya ifadesidir. Bu birçok tarihi esrarı (elgaz) da açıklayan bir kavramdır. Tarih ve tarihi olaylar birçok zaviyeden yorumlanabilir ve bunlardan bir kısmı doğru olabileceği gibi bir kısmı da yanlış olabilir. Veya hepsi de birden yanlışlanabilir. Öyleyse tarihle ilgili şaşmaz bir değerlendirmeye veya oy birliğine (icmaya) varmak mümkün değildir. Tarihin seyrini tayin eden ve şekillendiren esbab dairesindeki olaylardır. Olaylar tarihi şekillendirirler ama olayları kim şekillendirir? İşte buna müsebbibu’l esbab diyoruz. İşte bu anlamda Malik Binnebi tarihin metafiziği ifadesini kullanmaktadır. Yani tarihe ilahi bir müdahale söz konusudur. Bazen insan olayları atlattıktan sonra kendisinin oynadığı role bile inanamaz. Sözgelimi 1991 yılında SSCB’yi yıkan ve komünist darbeyi engelleyen olayın Yeltsin’in tankların üzerine çıkması olduğu söylenmiştir. Tarihi bir an ve lahzadır. Ama Yeltsin’in bu tavrı gerçek midir yoksa bir algı mıdır? Yeltsin’in oradaki rolünü reddedenler veya küçümseyenler aslında Yeltsin’in o an sarhoş olduğunu ve ne yaptığını bilmediğini söylüyorlar. Yani iradi bir olaydan ziyade gayri iradi bir olay olarak değerlendiriyorlar. Tarihi olayları bir amile veya etkene indirmek onu anlamamaktır. Zira tarih yatay ve dikey amiller vasıtasıyla şekillenir ve gelişir. Bazen son bir amil aslında amiller bütününün son parçasıdır. Araplar buna ‘el el fakrullezi( veya: el heşşetü) kaseme zahre’l bair’ derler. Devenin belini böken son ağırlık. Türkçe'de benzer bir deyim olarak buna 'zurnanın zırt dediği yer' derler.
*
Kısaca, tarih metafiziktir. Arap Baharı da metafiziğin ürünüdür.