Üç gündür Malezya’dayım…
Kuala Lumpur’a ayak basar basmaz Malay dostlar, “Salamat datang” (hoşgeldiniz!) dedikten sonra lafı hemen 22 Temmuz seçimlerine getirip Ak Parti’nin zaferini tebrik ediyorlar. Şakayla karışık sormadan da edemiyorlar: “Deniz Baykal Rodos’a yüzecekmiş öyle mi?” Onlar da bu yalanla karışık şakayı ciddiye almışlar anlaşılan!
Malezya gazeteleri de ağız birliği etmişcesine, seçimden bir gün sonra, Türkiye’deki gazetelerin manşetleriyle neredeyse aynı başlıkları atmış haberlerine.
Peki Türkiye’deki bir hadise binlerce kilometre ötelerdeki Malayları niçin bu kadar çok sevindiriyor?
Bu durumun sebebini sorduğum Uluslararası İslam Üniversitesi eski rektör yardımcısı Prof. Sıddık Baba, bizdeki korkudan, gerginlikten ve karanlıktan beslenen kesimler için “Artık gün sayıyorlar!” tespitini yaptıktan sonra şunları ilave ediyor: “ ‘Üniversitede öğrencilerime soruyorum; sizce İslam dünyasına hangi ülke liderlik yapabilir?’ diye. Hepsinden de aynı cevabı alıyorum: ‘Türkiye!’ Sizin çok zengin bir geçmişiniz var. Avrupa ülkelerine yakınsınız ve daha da yakınlaşmak istiyorsunuz. Avrupa’da bugün yirmi milyon Müslüman yaşıyor. Sadece Türkiye Avrupa’ya İslam’ı götürebilir ve sadece Türkiye bize liderlik yapabilir. Tarihi tecrübe ve birikimlerinizi geleceğe aktaracak bir vizyonu genç nesillere verebilirseniz bizler de kurtuluruz.”
Malezya, önce Hollanda, ardından İngiltere’nin sömürge zulmü altında inledikten sonra bağımsızlığını bundan sadece kırk sene önce kazanmış bir ülke.
Ancak maalesef sömürgeciler ve işgalciler öyle paşa paşa geldikleri gibi gitmiyorlar, gitmemişlerdir hiçbir zaman. Giderken daima arkalarından fitne ve fesat tohumlarını ekmişlerdir.
Malezya da bunun sıkıntısını çekiyor.
İngiltere, çekilmeden evvel kasıtlı bir göç politikasıyla Malay nüfusun içine sinsice ve yavaş yavaş Çinli nüfusu enjekte etmiş ve Malezya’nın demografik yapısını bozmuş.
Gelinen noktada, yıllardır hükümeti elinde bulunduran ve nüfusun %50’sini oluşturan Malaylar, ekomoniyi kontrol eden ve nüfusun %35’ini oluşturan Çinliler tarafından tehdit ediliyor. Çinliler ilk defa başbakanlığa talip olup, Malezya’ın ‘İslam devleti’ imajını değiştirmek istiyorlar. Bunun için, geçen hafta Başbakan Abdullah Bedevi “Malezya, İslam devletidir” açıklamasını yaptı ve içişleri bakanı aracılığı ile de medyada bunun tartışma konusu olmaması gerektiğini ilan etti. Malezya’nın en köklü sivil kuruluşlarından olan ABİM de “Teorikte ve yasalar çerçevesinde konu her ne kadar tartışılırsa tartışılsın biz pratikte bir İslam devletiyiz” açıklaması ile sürece destek oldu.
Türkiye’deki seçimlerin İslam dünyasının önemli bir ülkesi olan ve halen de İslam Konferansı Teşkilatı’nın (İKT) dönem başkanlığını yürüten Malezya’da seçinçle karşılanması altı çizilmesi ve tahlil edilmesi gereken bir hadise.
İslam dünyası kaybettiği özgüvenini yakalamak istiyor. Bunun için de asırlarca onlara kol kanat germiş bir milletin silkinmesi, ayağa kalkması ve medeniyet kodlarındaki değerlere sahip çıkması beklenmiyor sadece; aynı medeniyet değerlerine sahip milletlere ve ülkelere de bir nevi ağabeylik yapması isteniyor.
İslam dünyası bir vücudun âzâları gibi; birinin rahatsızlığı diğerini de rahatsız ediyor. Özellikle Türkiye’deki olumsuz bir gelişme diğer İslam ülkelerinde ziyadesiyle menfî tesir bırakıyor. Bunun tam tersi de geçerli; Türkiye’nin en ufak bir sevinci İslam ülkelerine bayram havası yaşatıyor.
Türk dış politikasındaki son dönem açılımları, çok taraflı ve dinamik tarz, geri dönülmez bir şekilde Türkiye’ye ağır sorumluluklar yükledi. Geçmiş tecrübelerin, jeopolitik ve jeostratejik konumun, jeokültürel arkaplanın yüklediği bu sorumluluklar, reaksiyoner, edilgen, sinik ve silik bir dış politikadan şiddetle kaçınmayı gerekli kılıyor. Coğrafi sınırlarla kısırlaştırılmış, düşmanlıklar üreten dış siyaset yerini kültürel sınırların da ötesinde bir vizyonla, mikro planda şuurlandırma ve duyarlı hale getirme politkası, makro planda ise bu şuur ve duyarlılıkla hareket etme kabiliyetine sahip proaktif bir hariciye siyasetine bırakması elzem görünüyor.
Sadece Malezya’yı değil, tüm İslam âlemini sevindirmek için Türkiye’nin çok daha büyük zaferlere ihtiyacı var.