Bilindiği üzere askerlerin akredetisyonları vardır. Türkçesi, kendi kriterlerine göre medyada çalışanları "makbul olanlar" ve "makbul olmayanlar" olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Kriterlerin ne olduğunu tahmin etmek güç değil. Gazeteciler içinde Genelkurmay koridorlarında, kokteyllerde, kulis toplantılarında haber, bilgi, dedikodu, duyum vb. malzeme toplayanlar var. Bunların kimseye itirazları yoktur, belli güç ve çıkar gruplarının reflekslerini takip ederler. Hele dolaylı yoldan birtakım çevrelerin nabzını kontrol etmek üzere onlara müracaat edildiği yolunda bir söylenti çıkarılmışsa, keyiflerine diyecek yok.
Bu çok eski zamanlardan beri süren bir uygulamadır. Ve esasında artık herkesçe kanıksanmıştır. Ancak "makbul olanlar" ve "olmayanlar" ayrımını sadece askerler yapmaz, hükümetler ve sivil siyasetçiler de yapar. Son 7-8 yıl içinde bu konuda en katı davranan siyasetçi grubu muhafazakar-demokrat AK Parti iktidarı oldu. AK Partililerin kriterleri ikiye ayrılır:
1) Kendilerini eleştirme yürekliliğini gösterenler eğer geçmişte yollarının kesiştiği kimseler ise, bunlara asla müsamaha göstermezler, kesin olarak üzerlerine ölüm çizgisi çekerler. Bırakın bunların makbul olmayanlar sınıfında yer almaları, yasal ve anayasal hakları dahi korunmaz. Yok hükmündedirler. Kimileri uzun zaman buna dayanamaz, gider biat eder. Tevbe istiğfar eder, hatalı davrandığını kabul eder, gerçeği göremediğini acı bir şekilde itiraf eder ve affedilir. Ona çeşitli kapılar açılır. Fakat tabii ki sadece bir malzeme, yerine göre bir tetikçi olarak kullanılır. Hiçbir zaman 24 ayar altın olmaz, olsa olsa altın değeri 14 civarındadır. AK Partililerin demokratlığı, tarafsızlığı, "siyasette kin gütmeyiz, biz herkesin yöneticiyiz" söylemi üzerlerini çizdiği yazarları kapsamaz; onlar ebediyen yokluğa mahkum edilmişlerdir. AK Parti iktidarında dört çocuk babası bir yazar Türkiye'nin hiçbir yerinde iş bulamıyor, bizzat üst kademe tarafından açlığa mahkum ediliyor.
2) Bu grupta yer alanlar, iktidarın diş geçiremediği kimselerdir. Laik, sol, kemalist, sağ-milliyetçi çevrelerden oluşan bu kesimden bazı gazeteciler gerektiğinde demediklerini bırakmazlar. Fakat AK Partililer bu eleştirileri –aslında hakaret ve küfürleri- engin bir hoşgörü ile karşılar, "tabii ki demokratik bir ülkede ifade özgürlüğü vardır" deyip pişkin pişkin bu çevrelerin komplekslerini beslemeye devam ederler.
AK Partililer tabii ki istediklerini makbul istemediklerini makbul olmayan sınıfına yerleştirebilirler. Bu onların bilebilecekleri şey. Herkes bazı başyazarlar gibi, bir yere çağrılmadığında krizlere tutulmaz, allem edip kulem edip kendini davet ettirmez. Hatta bazıları böyle bir beklenti içinde olmayı kendileri için nakısa sayar. Uluslar arası düzeyde entelektüel olan birtakım hocaların, hayatında iki kitap okumamış siyasetçilerin önünde elpençe durması, "beni bir daha aday gösterir mi?" diye kaygılanması trajiktir.
Siyasetçiler zannediyor ki, herkes onların dağıttığı nimet kapısında sıraya girmeye can atıyor. Hayır. Kamusal alana çıkacak Müslüman yazar ve entelektüeller, ataları alimler gibi "Sultanın kapısından, zenginlerin sofrasından uzak" durmalıdırlar. Hele bugün kendini sarayda sultan zannedenlerin yanılsamaları söz konusu iken ve nimet kapılarında dağıtılan ulufeler fakir fukaranın rızkından kesiliyorsa, durum biraz daha fecaat arzeder. Yazıyı bir alıntıyla bitiriyorum, hüküm okurlarındır:
"Bir gün AKP MKYK'sı bitiminde çok eski dostum olan bir üye aradı ve şunları söyledi: Sabahattinciğim ne olur bu kadar aleyhte yazma. Her toplantıda ayrıntılı verilen medya raporunda aleyhte yazanların başlarındasın.. Bu söz üzerine rapordan ayrıntıları istedim ve isimleri tek tek sayarak onay aldım. Buna göre
PEKİYİ ALANLAR: Mehmet Altan, Hasan Cemal, Taha Akyol, Mehmet Barlas, İlter Türkmen, Deniz Gökçe, Hasan Celal Güzel, Ahmet Altan, Nuray Mert, Yasemin Çongar, Ergun Babahan, Emre Aköz, İsmet Berkan, Engin Ardıç..
SINIFI GEÇENLER: Serdar Turgut, Cüneyt Ülsever, Rauf Tamer, M.Ali Bırand,Yavuz Donat, Ahmet Hakan Coşkun...
SINIFTA KALANLAR: Güngör Mengi, Ruhat Mengi, Emre Kongar, Yılmaz Özdil, Oktay Ekşi, Bekir Coşkun, İlhan Selçuk, Melih Aşık, Serdar Akinan, Tufan Türenç, Can Ataklı, Mustafa Mutlu, Altemur Kılıç, Yiğit Bulut, Mustafa Balbay... Araya girip Fehmi Koru, Nazlı Ilıcak, Mustafa Karaalioğlu gibi muhafazakar madyadakileri sordum. Cevap aynen şöyle: Onları saymıyorum. Onlar zaten bizim adamlarımız. Onları biz gazeteci olarak görmüyoruz. (Öyle mi..! Oysa onlar biz gazeteciyiz diyorlar...) (Sabahattin Önkibar, Yeni Çağ, 28 Kasım 2007.)