Mahalleye gecikmek

 

CHP arka arkaya açılımlarla yasakçı ve sağır  tavrını değiştirerek, dindar ve muhafazakar kesimle iyi bir iletişim içinde olmaya çalışıyor. Keşke bu çabası bir oy kaygısıyla değil de, bu yönde atılacak adımların gerçekten de memleketin ve toplumun hayrına olduğu inancına dayanmış olsaydı... Bu inancın CHP camiası içinde tam anlamıyla mevcut olmadığı da söylenemez. Fakat bu parti, bünyesel yapısındaki problemler nedeniyle halkla bütünleşmeyi mümkün kılacak gerekli adımları hep gecikerek atıyor. Attığı bir adımın hemen ardından iki adım geri çekilmesi ise artık sürpriz olmuyor.

Daha telaffuz edilir edilmez CHP içinde tepkiyle karşılanan "mahalle evleri" açılımı akla, Tek Parti dönemlerinde varlığını korumaya çalışmış illegal Kur'an kurslarını getiriyor.  Nüfustan sayılmayan hoca hanımlar, perdeleri çekili odacıklarda mahallenin çocuklarına elifba'yı, namaz surelerini, temel ilmihal bilgilerini öğretmeye çalışırlarmış.

CHP'li yetkililer, mahalle evleri projesi ve bu evlerde verilecek Kur'an derslerinin özünün ve içeriğinin mahallelinin açtığı bildik kurslardan farklı olacağının altını özenle çizerken başlamış oldular, geri adım atmaya. Sanki göçmenlik problemleri ve modern şehrin kargaşası karşısında bir ayakta durma imkânı, bir sığınma alanı olarak görülüp de yaygınlık gösteren Kur'an kursları ya da biçimsel olarak da işlevsel olarak da eleştirilip durulan camiler Yeşil Kuşak Projesi'nin ürünüdür de, CHP'nin mahalle evleri tamamen "ulusal" olacaktır!. CHP dine siyaseti karıştırırsa da bu, kabul edilebilir bir dozaj ve kıvamda gerçekleşecektir, öyle varsayılıyor.

Mahalle evleri, her zaman bir tehdit kaynağı olarak görülen cemaat  Kur'an kurslarından ne kadar farklı olabilir? Ve bir farklılık gösterdiği takdirde bu mahalle evleri ne denli Kur'an kursuna dönük bir talebi bulunan kesimlere yönelmeyi başarabilir?

Her şeyden önce, mahalle konusunda oldum olası kuşkucu bir yaklaşım içinde bulunan CHP'nin mahalleye dönük daha gerçekçi projeler hazırlayabilmek için, adımlarının ağırlaşmasına, bazen de geri hamleler yapmasına neden olan müzmin mahalle korkusunu aşması gerekli görünüyor.

Hem bakalım, CHP'nin bütün korkularını aşarak ulaşmak istediği mahalle, belli bir mesafeden seslendiği o eski yapısını koruyor mu acaba? Yoksa CHP'liler için her zaman gecikilmiş bir mevzi midir, mahalle hayatı... 

Birbirini tanıyan ya da birbiriyle bir şekilde ilgili insanların bir arada yaşadığı ve bu yaşama alanının güvenilirliğini korumaya dönük, zaman içinde gelişmiş örtük-açık kuralları olan bir yerleşme birimi, mahalle. Güçlü dokusunun sağladığı bir güven duygusuna karşılık, mensuplarını kısıtlayan ve denetleyen taleplerinden de söz etmek pekâlâ mümkün. Mahallenin alternatifi ise kendini sitelerle, gettolarla şehre, kalabalıklara, öteki hayatlara kapatan cemaat yaşantıları olamaz gibi geliyor bana. Çünkü mahallede bir homojenlik yok. 

Ahmet Hamdi Tanpınar daha 1946'da mahallenin ölmeye başladığını yazıyordu, Beş Şehir'in İstanbul'u anlattığı bölümünde.

Yine de bütünüyle kaybolduğu söylenemeyecek bir mahalle ruhu var; toplumumuzun erdemlerini gündelik hayatın akışı içinde bazen incelikli ilişkilerle harmanlayarak, bazen de yüksek duvarlar çekerek muhafaza etmeye devam eden bir ruh bu. Bayram ve kandil kutlamaları, otobüslerde yaşlılara yer vermek, komşusunun kızını bacı, oğlunu abi bildiren bir sorumluluk, dar zamanlarda kendini gösteren bir dayanışma, delikanlıların askere uğurlandığı merasimler, mahalle pazarlarının eteklerine açılan kadınların el emeği göz nuru el işlerinin sergilendiği tezgâhlar, camilerde salâ verilişinin ardından cenaze namazına hazırlanan mahalle sakinleri; mahalle hayatına, mahallenin mensuplarına kazandırdığı ruha ilişkin olarak akla gelen göstergeler bunlar.

Dünyanın pek çok yerinde küçülen, cazibesini yitiren mahalle hayatı, bazen bir metafor halinde edebiyat ve sanatın olduğu kadar siyasetin de konusu olmaya devam ediyor.  

Evet, elbette, toplum değiştiği gibi mahalle de değişiyor. Siyasal partiler bu değişimin dinamiklerini dikkatle izleyerek kitlesel değişimin sözcüsü olma şansını elde edebilirler. Bu değişimdeki problemli yanları, sağduyulu ve öngörülü yaklaşımlarla çözümleme becerisini gösterdikleri oranda da temsil yeteneğine haiz bir parti sayılma niteliğini kazanırlar. 

CHP'li siyasetçilerin bir bölümü halkın adet ve alışkanlıklarının, hassasiyetlerinin inkârı ya da görmezden gelinmesiyle halkçı olunamayacağını kavramışlardır. 28 Şubat'tan sonra üniversitelerde kız öğrencileri başörtülerinden vazgeçirmek için kurulmuş olan "İkna Odaları"nın tarihi o kadar da uzakta değil. Yine de,  '50'lerin, "çarşafla mücadele kampanyaları"nın tahakkümcü, '60'ların, gecekondu sakinlerine "modern hayatı öğretme kursları"nın kibirli dili çoktan hükmünü yitirmiştir. 

CHP'li Gülsün Bilgehan'ın 2007 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide, partisinin yeniden güç kazanması için yapılması gereken değişikliklerden söz ederken sarfettiği, "...Çocukluğumdaki gibi pikniklere gitmek gerekiyor. Ayakkabılarımızı çıkarıp evlere girecek, insanlarımızla aynı kâsede çorba içeceğiz", şeklindeki cümleler, bu partinin iç yapısında mevcut olan kırılmaların ifadesi açısından kayda değerdi.

Baykal bu yeni duyarlılığı daha uç noktalar taşımak istiyor, fakat CHP'nin siyasallığını dini simgelerin kamusal alandaki görünürlüğüne muhalefet üzerinden yürütmeye alışkın tarafı, "mahalle ruhu"na mesafe koyan tarafı, buna izin vermiyor. 

Bu durumda bir parti gibi olamıyor CHP: Ne istediğine, varlığıyla özdeşleşmiş ve onu halkla kaynaşmaktan uzak tutan söylemlerini hangi ölçüde bozacağına karar veremiyor. Çağdaş uygarlıktan söz ediyor, ama çağdaş olmaya yeterince çabalamıyor da. Yenilenen mahalle ruhunu anlamaya dönük her adımını pişmanlıkla geri çekiyor. Bir muhayyel mahalleye yönelik mesafesinin hatırasıyla,  korunaklı arazisine çekiliyor.