Şarku'l Avsat yazarlarından Muhammed Sadık Diyab, İsrail'in 'Ayrılık' dizisine nazire olarak Türk kahvesini yasaklamasına ve Türkiye'ye karşı uyguladıkları yeni kültürel boykota karşı Türk kahvesine ne pahasına olursa olsun sahip çıkmaya karar vermiş. Kampanya kırıcılığına soyunmuş. Arapları Türk kahvesine sahip çıkmaya çağırıyor. Ve Türk kahvesini koruyup kollamayı namus borcu bilmiş. Türk-İsrail kavgasında Türk kahvesinin kavganın tam ortasına düştüğünü düşünüyor. Bundan dolayı da var gücüyle Türk kahvesini savunma pozisyonu almış. İsrail ile Türkiye arasında restleşmeye dönüşen ve Ayrılık dizisinin ayrılık getirdiği yeni dönemle ve ortamla alakalı olarak şunları yazıyor: Lütfen bir Türk kahvesi… Arap dünyasındaki karşı kampanyanın sloganı ve parolası bu. Yazar Türklerin kavgaya tutuştuklarında kavgayı sonuna kadar götürdüklerini belirtiyor. Bu hususta giriş cümlesinde şunları yazıyor :" Genelde Türkler kalın kafalı olarak nitelendirilirler. Pazarlığa ve ince işlere gelmezler. Bundan dolayı sonuna kadar meydan okuma eğilimlidirler…" Abdullah Gül ve Ahmet Davudoğlu'nun Ayrılık dizisini savunmasını da söylediklerinin nişanesi ve ispatı olarak değerlendiriyor. Evet, bazı yazarların değindiği gibi aslında Ayrılık filmi gerçeğine göre daha hafif bir değerlendirme olarak kalır. Gerçeği filminden çok daha korkunç ve beterdir. Bu hususta Muhammed Sadık Diyab, Abdullah Gül ve Davudoğlu'nu Pikasso'ya benzetiyor. Nazi döneminde Nazi subayları ünlü ressam Pikasso'nun atölyesini basarlar ve burada tarumar olmuş ve harabistana dönmüş köylerin çizimi vardır. Nazi subayları ve askerleri istiflerini bozmadan katı yüreklerle sorarlar: Bunları siz mi çizdiniz? Bu ifadeyle bir suç unsuruna bulaştığını ihsas ederler.
*
Pikasso da aynen Türkler gibi Nazilerle restleşme içine girer ve pervasızca şunları söyler:
-Bunları ben yapmadım, bilakis siz yaptınız. Onlar sizin eserinizdir.
Hazreti İbrahim'in de put yapıcılarına söylediği budur.
Evet, gerçekler Nazilerin ve Siyonistlerin eseridir. Tuval ve fırçanın çizdiği ise Pikasso'nun zaviyesinden bunların görüntüsü ve yansımalarıdır. Keza Ayrılık filmi de modern Naziler olarak da yaftalanan Siyonistlerin irtikap ettiklerinin izdüşümüdür. Artık Yahudi kafeleri Türk kahvesi satmıyor ve kültürel anlamda Türk kahvesini boykot ediyorlar. Bu hususta Yahudilerle Yunanlılar arasında bir paralellik doğar.
Bununla ilgili bir hatırasını okurlarıyla paylayan Diyab bir Atina gezisine değinir (http://www.alarabiya.net/views/2009/10/21/88712.html). Kafelerden birisini oturmuşken bir Türk kahvesi ile keyif çatmak ister. Türk kahvesi eşliğinde Atina'yı seyre dalmak ister. Saçları dökük Atinalı garsondan bir Türk kahvesi rica eder. Garsonun cin çarmış gibi gözleri yuvasından fırlar ve Diyab'a şöyle mukabelede bulunur: Yabancı illa da Türk kahvesi istiyorsan buradan toz olmalısın! Burada Yunan kahvesi satılır ve bilesin ki senin Türk kahvesi dediğin orijinal Yunan kahvesidir. Bunun üzerine garsonla didişmek istemeyen Diyab da alttan alır ve Türk kahvesi niyetine Yunan kahvesini yudumlar. O da Galile'nin papazlara gizlice söylediğini garsona söyler. Siz inkar etseniz de dünya dönüyor. Siz Yunan kahvesi deseniz de ben onu Türk kahvesi bilirim.
*
Nedense, Yunanlılar takıntılıdır. Bir defasında da Tunus Savunma Bakanı Atina'yı ziyaret etmektedir. Resmi aracında da forsu ve Tunus bayrağı vardır. Tunus bayrağı Türk bayrağından Jüpiter halkasıyla ayrılır. Ay yıldızın etrafında sadece bir kavis vardır. Bundan dolayı da Yunanlılar Türk bayrağıyla Tunus bayrağını ayıramazlar. Trafikte eşliğinde
Seyreden Tunus Savunma Bakanına doğru el kol hareketleri yapılmaya başlanır ve sataşmalar giderek artar. Aracın içindeki bakan hiçbir şeyden habersiz bir vaziyette şaşkına döner. Bu sataşmaların anlamını öğrenmek ister ve Yunanlı yetkililer bunun aracın üzerindeki bayrağın Türk bayrağına benzetilmesinden kaynaklandığını söylerler. Bayrak indirilir ve bakan rahatlatılır. Türk kahvesi gibi Yunanlılar basbayağı bir kayalıktan ibaret olan Kardak'ı da paylaşamazlar. Neredeyse bu yüzden iki ülke bir savaşın eşiğine gelir ve Türklerin Kardak Kayalıklarına bindirmesi üzerine dönemin Başbakanı Simitis de Genelkurmay Başkanına bindirir ve bakanına tedbirsizlikten dolayı 'Ulan salak (vre malako) diye hitap eder. Genelkurmay Başkanı Limberis'e hitap eden Başbakan Simitis: Ulan salak, iki adacığa da koruma gönder demedim mi? diye azarlar.
Yine Şarku'l Avsat yazarlarından Muhammed Raşid geçmişte Arapların Yunanlılarla Türklerin de İsrail'le hemhal ve flört halinde olduğunu lakin günümüzde durumun tersine döndüğünü ve devranın değiştiğini yazar. Buna göre, İsrailliler artık Türk kahvesini Yunan kahvesi niyetine içebilirler nasıl olsa artık Araplar Türk kahvesini yalnız ve sahipsiz bırakmaz. Öyleyse, yaşasın Türk kahvesi!