Lübnan'da yakan top

Geçen hafta Lübnan’daydım. Sohbet ettiğim herkes lafa derin bir iç geçirerek başlıyordu. Kimsenin bir çözüm önerisi de yoktu. Herkesin tek bir dileği vardı; “Şunu kazasız belasız atlatmayı bir başarsak...”

İddianame henüz açıklanmadı. Ama basına sızan bilgiler 4 Hizbullah üyesini işaret ediyor. Mahkeme, 30 gün içinde bu 4 kişinin yakalanmasını istiyor. Oysa Lübnan’da yeni kurulan hükümet Hizbullah destekli. Hizbullah ise mahkemeyi ‘İsrail ve Amerikan oyunu’ olarak tanımlıyor. Hizbullah lideri Nasrallah, “30 gün değil, 30 yıl değil hatta 300 yıl geçse bile Lübnan hükümeti tutuklama yapamayacak” diyor. “Interpol’un aradığı 44 Lübnanlı vardı. Şimdi 48 oldu” dedi Lübnanlı gazeteci arkadaşım Ernest Khury de gülerek. Lübnan İçişleri Bakanı Marwan Charbel de benzer bir tutum içindeydi. Geçen hafta ülkede, hakkında tutuklama emri bulunan yaklaşık 20 bin kişi olduğunu hatırlattıktan sonra, “Arayacağız elbette ama bulur muyuz bilmem” dedi.

Mahir Esad da suçlanabilir
Bu bölgesel oyunda soğukkanlı davranmaya çalışanların dikkat çektiği başka bir nokta da iddianamenin zamanlaması ve basına sızdırılma biçimi. Aslında Hizbullah karşıtları bile, mahkemenin politikleştiği konusunda şüphe duymuyor. Suikasttan 6 yol sonra gelen iddianame, Ortadoğu’da dengelerin yeniden biçimlendiği bir zamana rastladı. Özellikle Suriye’de işlerin nereye gideceğinin belli olmadığı bir döneme. Ortadoğu’da işler bu kadar karışıkken, iddinamenin tamamının açıklanmaması ama şüphelilerin isimlerinin ortalığa saçılması bir çok kimseyi düşündürüyor. Bir arkadaşımın söyledikleri ise ülkedeki havayı yansıtıyor: “Hariri’nin kanı yerde kalmasın diye, başka birçok Lübnanlının kanının dökülmesinin bir gereği yok.” Lübnan’daki rivayetlere göre, iddianamenin bir kopyası da Suriye’ye gitmek üzere çünkü bazı Suriyeliler de şüpheli. İsrail basınına göre bu şüpheliler arasında, Beşşar Esad’ın kardeşi Mahir Esad ve kayınbiraderi Asıf Şevket de var. Suriye’de devam eden ayaklanmada acımasızlık yaptığı iddia edilen ve Beşşar Esad’ın reform yapmasına engel olduğu söylenen isimler bu kişiler aynı zamanda. Uluslararası medyada Suriye uzmanı diye boy gösteren saygın bazı isimler, “Hariri’nin öldürülmesinde Suriye parmağı var mı” diye sorduğumda gülümseyip, “Büyük ihtimalle ama Beşşar Esad’ın bundan haberi var mıydı bilemem” diye yanıt verdi.

İddianeme çıkar çıkmaz başta ABD ve Fransa olmak üzere, Batılı güçler zaten zor kurulmuş ve bir açmazda olan Lübnan hükümetine baskı yapmaya başladı. Ama Lübnan halkı, eski ABD Dışişleri Bakanı Coondelezza Rice’ın, yaklaşık 1500 sivilin ölümüyle sonuçlanan 2006’daki Lübnan-İsrail savaşını, ‘yeni Ortadoğu’nun doğum sancısı’ olarak tanımlamasını unutmuyor ve böyle ‘sancıları’ bir kez daha çekmek istemiyor.

Hizbullah, hamisi Suriye’nin zorda olduğunun elbette bilincinde. Bu durumda zaman kazanmaya çalışacağı ve üstüne gelinmezse eyleme geçmeyeceği açık. Ama bu durum, ülkedeki Sünni-Şii gerginliğini artıracak. Hayatına yönelik tehditler olduğu iddia edilen ve bu yüzden yurtdışına gittiği öne sürülen Refik Hariri’nin oğlu ve bir önceki Başbakan Saad Hariri, babasının katillerinin cezalandırılmasını isteyen açıklamalar yapıyor. Sünni blok, meseleyi ülkede ve uluslararası gündemde tutmaya da kararlı gözüküyor. Lübnan’da herkesin silahlı olduğu düşünülürse, herhangi bir sürtüşmenin bir anda kocaman bir alev topuna dönüşmesi işten bile değil. Tarıtışmalı iddinamenin gereklerini yerine getirmezse, Lübnan’ın yaptırımlarla ve uluslararası baskıyla karşı karşıya kalması mümkün. Özetle; Lübnanlı siyaset bilimi profesörü bir arkadaşımın söylediği gibi, ‘öyle de battık böyle de.’

Kaynak: Radikal