Lübnan yine yol ayrımında

Lübnan'daki siyasi tablo, Dürzi lider Velid Canbolat'ın 14 Mart Grubu'ndan ayrılarak yaptığı 'darbe'nin ardından akıcı bir hal aldı. Zira bütün kartlar havada uçuşuyor. Muhalefet, hükümet, herşey birbirine karıştı.

8 Mart Grubu nerede başlıyor ve 14 Mart Grubu nerede bitiyor hiç kimse bilmiyor. Bu durum yeni siyasi sürecin doğmak üzere ve 2005 baharından 2009 yazındaki Canbolat darbesine uzanan önceki sürecin de sona ermek üzere olduğuna işaret.

Peki niçin 2005? Zira bu yıl Suriye'nin Lübnan'da 30 yıl süren askeri varlığının ardından rolünün sınırlanmasına, İran, Suudi Arabistan, ABD ve Fransa'nın rollerinin Suriye'nin rolü aleyhine olacak şekilde yükselmesine sahne oldu. Şimdi görünen o ki, Lübnan'da saat 2005 öncesine dönmeye başladı ve Suriye nüfuzu 1989'daki Taif Anlaşması üzerinden Lübnan'a geri geliyor. Burada bu anlaşmanın Lübnan unsuru değil, bölgesel-uluslararası ruhu kastediliyor. Yani bu anlaşmayı doğuran ve kucak açan asıl güçler Suudi Arabistan, Suriye ve ABD'ydi. Bu üçlü anlaşma temelinde Lübnan'ın ikinci cumhuriyet anayasası doğmuş, bu bağlamda taraflar arasındaki mevkiler ve temsil oranları belirlenmişti.

Taif Anlaşması'na göre, Şam Lübnan'daki siyaset-güvenlik hâkimiyetini, Riyad da ekonomik nüfuzu üstlenmiş, Washington'sa uzaktan denetleme rolüne razı olmuştu.

Refik Hariri suikastından Suriye ordusunun çekilmesine kadar yaşanan 2005 olayları, İran ve Suudi Arabistan'ın açık hegemonyasıyla 8 Mart ve 14 Mart gruplarını ortaya çıkarmıştı. Bu dönemde Suriye İran rolüne eklemleniyordu. Bu şartlar, Amerikalı yeni muhafazakârların iktidardan gitmesi ve onların yerini yeni Başkan Barack Obama'nın 'evrenselci ilericilerin'in alması sonrasında alaşağı oldu. Dolayısıyla, bu iki akımın hali hazırdaki şekilleriyle var olmaya devam edip edemeyeceği maları şüpheli. Bu durum Lübnan siyasetindeki kayganlık ve karmaşa halini büyük ölçüde açıklıyor.

İran etkisini korumak isteyecek
Fakat bu karmaşanın ardından hangi sistem gelecek? Suriye-Suudi Arabistan-Amerikan anlayışı temelinde eski sistem yeniden getirilecek. Özellikle de Şam ve Washington yeni 'kırmızı çizgiler' anlaşmalarına varırsa...

Peki bu yeni-eski denklemde İran nerede olacak? Büyüyen nüfuzunun eski haline dönmesini, yani Suriye'ye tabi olmasına kabul edecek mi? Bu durum gerçekten zor olacak. Özellikle de Humeyni ülkesinin şu süreçte içinden geçtiği ve güçlü bölgesel desteğe ihtiyaç duyabileceği büyük iç krizi dikkate aldığımızda.

Dahası, Tahran 2005'ten bu yana, özellikle de İsrail'in haritadan silinmesi söylemini benimsemesinin ardından, Arap Doğu'da nihai söz sahibi olmayı 'alışkanlık edindi'. İran şu an sadece bu 'geleneğin' ihlal edilmesinden değil, aynı zamanda Arap Doğu'da kendi aleyhine olacak bir Suriye-Suudi Arabistan-ABD koalisyonun belirme olasılığından endişe duymak dışında bir şey yapamıyor.

O halde Lübnan fiilen siyasi bir yol ayrımında. Bu yol ayrımının tehlikesini, hali hazırdaki bölgesel-uluslar arası konumlanmalar belirleyecek. Baskın kanaat de, yol ayrımının tehlikeli olacağı yönünde. (Birleşik Arap
Emirlikleri gazetesi Haliç, 8 Ağustos 2009)

Kaynak: Radikal