AB liderlerinin önümüzdeki haftaki zirvesi Türkiye konusunda önemli bir tercihle karşı karşıya. AB, Ankara'nın liman ve havaalanlarını Kıbrıslı Rumlara açmayı reddetmesi nedeniyle Türkiye'nin üyelik müzakerelerini geciktiren önlemleri sertleştirmeli mi? Veya, tam da Kıbrıslı liderlerin ihtilafa çözüm bulmaya çalıştığı sırada, böyle bir adımın tamamen yanlış bir mesaj göndereceğini teslim mi etmeli?
AB'nin Türk meselesi hakkında bölünmüş olması nedeniyle, Türkiye'nin müzakerelerinin önüne yeni engeller koymak lehinde oybirliğine varılması zor görünüyor. Kıbrıslı Rumlar sert tavır konulmasını istiyor, diğer ülkelerse Türkiye'nin üyeliğini desteklemek ve karşı çıkmak arasında bölünmüş durumda.
Fakat Türkiye'nin üyelik ihtimalinin bu arka planda çerçevelendirilmesi başlı başına kötü bir işaret. Bu durum Türkiye'de üyeliğe verilen desteği azaltırken, AKP'yi de dış politika ufuklarını Avrupa ve NATO'nun ötesine, Ortadoğu, Kafkaslar, Rusya ve Orta Asya'ya genişletme siyasetini sürdürmek yönünde cesaretlendiriyor. Bu kötü değil. Türkiye'nin Avrupalı olmayan komşularıyla temaslarının canlandırılması ve İsrail-Suriye ihtilafı gibi sorunlara arabuluculuk yapması olumlu gelişmeler.
Fakat Avrupa Politika Merkezi'nden Amanda Akçakoca'nın analizi madalyonun öbür yüzünü gayet güzel ortaya koyuyor: "Türkiye'nin sadece Batı'ya bağlı olduğuna dair eski mefhum kenara itildi. Ankara'yla Washington'ı Soğuk Savaş'ta birbirlerine bağlayan hayati önemdeki ortak çıkarlar zayıfladı ve kendi stratejik çıkarlarına aykırı olduğunda Türkiye artık ABD'nin çizgisini takip etmeyecek. Brüksel üyeliğine yönelik muğlak tutumunu sürdürdükçe, Türkiye Avrupa'nın da her dış politika adımıyla aynı tarafta yer almayacak."
Bu satırlarla aynı fikirde olabilirsiniz - belki sadece muğlak davrananın 'Brüksel' olduğu savına karşı çıkabilirsiniz. Zira sorunun merkezinde, 27 AB üyesinin Türkiye üzerine ortak bir tavır belirlemeyi başaramaması yatıyor. Lizbon Anlaşması birliğin ortak dış politikasını güçlendirmeyi ve nüfuzunu dünya çapında daha ikna edici biçimde ortaya koymasını sağlamayı amaçlıyor. Türkiye dosyası, kulağa hoş gelen bu arzuların laftan ibaret olup olmadığını göstermek konusunda diğer bütün meselelerden önemli. (Gazetenin Brüksel büro şefi, 3 Aralık 2009)
Kaynak: Radikal