'Light' Baykal mı, yoksa gerçek değişim mi?

Sanırım Türkiye’de pek az insan şunun farkında: Avrupa’da CHP’nin kendisini hakiki, Avrupa tarzı, sosyal demokrat bir partiye dönüştürdüğünü ve iktidardaki muhafazakârlara meydan okuduğunu görmek isteyen pek çok Türkiye dostu var.

Bazıları bunu canı gönülden arzuluyor, çünkü AKP’nin İslami değerler harmanından ve neo-liberal ekonomik fikirlerinden hoşlanmıyor. CHP’de bir rönenansı destekleyenlerin büyük kısmı bunun Türkiye ve AKP için daha iyi olacağını düşünüyor. Onlara göre, Meclis’te ilerici, reformcu ve AB yanlısı bir parti olması Erdoğan’ı Türkiye’yi demokratik kılacak reformlar konusunda daha cesur ve samimi olmaya zorlayacak, bu da ülkeyi AB üyeliğine yaklaştıracak. Statükonun en sıkı savunucusu Deniz Baykal’ın koltuğuna, halk adamı gibi görünmek için elinden geleni yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nun oturması, Avrupa’da birçoklarının beklediği o an mı?

Geçen hafta CHP kurultayında yaşanan umut ve heyecan patlamasının Ecevit döneminin o eski güzel günlerine dönüşün işareti olup olmadığı sorusu, analistlerin büyük çoğunluğu tarafından olumsuz şekilde cevaplandırılacaktır. Onlar yetmişleri Türkiye’deki mevcut siyasi manzara ile kıyaslamanın bir manası olmadığına inanıyorlar.

Bunun da ötesinde, CHP’nin aslında hiçbir zaman gerçek bir sosyal demokrat parti olmadığını ve akademik araştırmaların Türkiye’de seçim sandığından yüzde 20’nin üzerinde oy çıkarmaya yetecek kadar sosyal demokrat olmadığını gösterdiğini iddia ediyorlar. Bu hususları mutlak kabul etsek bile, yeni liderliğin CHP’yi yeniden konumlandırmak yönünde ciddi bir girişimde bulunup bulunmayacağı sorusu yerli yerinde duruyor.

Bu bakımdan Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının bazı kısımları belli bir umut doğurmuş durumda. Devlet ve laiklikten halka ve yoksulluğa dönen söylemi olumlu yankı buldu. Türkiye ve Avrupa’daki birçok kesimin bir sosyal demokrattan beklediği de bu. Fakat Türk toplumunu ve siyasetini yıllardır bölen diğer tartışmalı meseleler ne olacak? Kılıçdaroğlu Kürt sorununa dair niye bariz bir suskunluk sergiledi ve AB’ye yönelik eski CHP klişelerinin ötesine geçmekten niye imtina etti?

Bir an için burada duralım. Kılıçdaroğlu’ndan bütün CHP politikalarını bir günde kökünden değiştirmesini beklemek mantıklı mı? Yeni CHP liderinin, birçok çıkışsız politikanın en baş sorumlusu olan Baykal ekibinin bir mensubu olduğunu unutmayalım. Ruhen ve zihnen gizli bir sosyal demokrat olup da şimdi zincirlerinden kurtulan ve CHP’yi tek bir sihirli değnek dokunuşuyla kökünden değiştirecek biri söz konusu değil muhtemelen. En iyi ihtimalle, süregiden kutuplaşmanın CHP’yi hiçbir yere götürmeyeceğini ve bu yüzden bazı politikalarda tarz değişikliği ve ayarlamanın zaruri olduğunu anlamış bir liderle karşı karşıyayız. Kılıçdaroğlu’nun o ‘bazı politikaların’ hangileri olduğunu bildiğinden ise emin değilim.

Şahsi geçmişine dayanarak Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi kısa vadede, Alevi ve Kürt meseleleri konusunda AKP ile bir uzlaşmaya hazırlamasını bekliyorum. Özel saiklerinden ayrı olarak, seçim hesapları CHP’yi bu milyonlarca seçmen arasında belli bir zemini yeniden kazanmaya mecbur bırakacaktır. Fakat Kılıçdaroğlu’nun, ‘ölümüne’ CHP’li olan seçmenler arasındaki itibarını korumak için partinin köklü anayasal değişikliklere karşı itirazını ve AB’ye yönelik ‘hem nalına hem mıhına’ tavrını (yani AB üyeliğinden yana olduğunu söyleyip bunun için gereken bütün reformların aleyhinde oy vermek) sürdüreceğini düşünüyorum.

Bu değişim ve devamlılık bileşimi bazılarını CHP’nin Kılıçdaroğlu liderliğinde farklı bir parti haline geleceğine ikna edebilir belki. Korkarım ki başka birçokları ise yeni CHP liderini Baykal’ın ‘light’ versiyonu ile Türkiye ve Avrupa’da birçoklarının görmek istediği gerçek reformcu arasında bir yere çakılıp kalmış addedecektir.

Kaynak: Radikal