Lieberman Kıbrıs'ı hiç anlamamış

Mayısta bir dizi Avrupa başkentini dolaşan İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman Roma'da düzenlenen yemekli bir partide kendisini dinleyenlere, kan dökülen yılların ardından Rum ve Türk vatandaşlar arasında 1975'te bölünen Kıbrıs'ın İsrail-Filistin ihtilafını sona erdirmek için uygun bir model olduğunu anlattı.
Lieberman şu ifadeleri kullanıyordu: "Kıbrıs ilgimizi çekiyor. Kıbrıs'taki durum, İsrail'dekiyle aynıydı. Rumlar ve Türkler bir arada yaşıyordu, gerilim ve huzursuzluk vardı, kan dökülüyordu." Rumlarla Türkler adada gerçekten de asırlarca birlikte yaşadı, fakat Osmanlı ve ardından Britanya idaresi taraflar arasındaki şiddete set çekiyordu. Britanyalılar 1960'ta ayrılınca, iki topluluk o zamanki adıyla Kıbrıs Cumhuriyeti'nde birleşti. Fakat 1963'te Türkler hükümetten zorla çıkarıldı ve sonraki 11 yıla daimi şiddet damgasını vurdu. Türkler Rumların Türk kasaba-ları ve köylerinde giriştiği eylemlerin, koordineli bir etnik temizlik kampan-yasından farksız olduğunu söylüyor.

Rumların uzlaşmaya ihtiyacı yok
20 Haziran 1974'te, Kıbrıslı Rumların adada gerçekleştirdiği askeri darbenin beş gün sonrasında, Türk ordusu müdahale ya da işgal etti (bu terim kime sorduğunuza göre değişir) ve Rum güçlerini adanın güney kesimine geri püskürttü. Bir yıl sonra BM nezaretinde bir nüfus transferi yaşandı (Rumlar güneye, Türkler kuzeye göç etti) ve bugüne kadar devam eden bölünmenin son perdesi de böylece kapandı.
Ve Lieberman'a göre, Kıbrıs'a barış ve refah getiren tam da bu bölünmeydi. İsrailli bakan mayısta, 
Binyamin Netanyahu hükümetinin yaklaşımını artık Kıbrıs modeline göre belirlediğini öne sürüyordu. Peki Kıbrıs gerçekten iyi bir örnek olabilir mi?
Rumlar istikrar ve uluslararası tanınmanın nimetlerinden yararlansa da, adanın kuzeyini Türkiye tarafından 1974'te 'yasadışı işgal altındaki topraklar' olarak görmeyi sürdürüyor. Kapsamlı bir anlaşmaya yönelik motivasyonları Türklerden çok daha zayıf, çünkü bir anlaşmaya kuzeydeki komşularından çok daha az ihtiyaçları var.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni dünyada Türkiye dışında tanıyan hiçbir ülke yok ve yatırımcılara yönelik katı uluslararası kısıtlamalar var. Onların yokluğunda yerel girişimciler, mesela 'Burger City' ve 'Pizza Hat' gibi restoranlar açıyor, zira Burger King ve Pizza Hut'ın uluslararası ambargodan dolayı şube açmasına izin verilmiyor.
Yunanistan AB üyeliğini ve uluslararası ağırlığını Kıbrıslı Türklerin uluslararası tanınma elde etmesini engellemek yönünde kullanmaya devam ediyor. Böyle bir tanınma Kıbrıslı Türklerin havaalanlarını ve limanlarını dünyaya açması anlamına gelecek ve bu da Kuzey'in adanın ana gelir kaynağı olan turizmde ciddi bir rakip olmasını sağlayacak. Şu an kuzeye bütün uçuşlar Türkiye üzerinden yapılmak zorunda. Kıbrıslı Rumlar mevcut durumdan memnun değil, fakat beklemelerine imkân veren Batılı bir hayat standardına sahipler; Kıbrıslı Türklerse uluslararası tecridin tahammül edilemez olduğundan yakınıyor. Ve iki taraf yıllardır kapsamlı bir anlaşmayı müzakere etse de, hâlâ sonuca varılmış değil.

Tek devlet Türkleri zora sokar
Bu yüzden Lieberman'ın savıyla ilgili bir diğer sorun şu: Bizzat Kıbrıslılar kendi durumlarını geçici olarak görüyor. Bölünmüşlük, ihtilafın sonu değil, nihai, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmanın aracı olarak görülüyor. Böyle bir anlaşma tarihsel olarak federasyon prizmasından görülüyor olsa da, giderek artan sayıda Kıbrıslı Türk şu gerçeğin farkına varıyor: Bu tür bir anlaşma Kıbrıslı Rumların kitlesel olarak adanın Türk tarafına dönmesine yol açabilir ve bu da demografik nedenlerle buradaki Türk özerkliğinin fiilen sonu olabilir - yani tek devlet çözümünün İsrail muadili bu.
Pazartesi gecesi Türkiye'nin 1974 'Barış Harekâtı'nın yıldönümü vesilesiyle düzenlenen bir resepsiyonda Jerusalem Post'a konuşan KKTC lideri Mehmet Ali Talat şunları söylüyordu: "Belki dışişleri bakanınız 1974'ten beri hiç şiddet yaşanmamış olmasına atıfta bulunuyordu. Bu konuda onunla hemfikirim. Fakat Kuzey Kıbrıs'ın ana hedefi federasyondur."

Kıbrıslıların istekleri farklı
Fakat federasyon sonrası Türklerin demografik bütünlüğünün nasıl sürdürüleceği sorulduğunda Talat, "Kıbrıslı Rumlar buraya gelebilecek, fakat kısıtlamalar olacak. Buraya özgürce yerleşemeyecekler" cevabını veriyordu.
Hem Kıbrıslıların siyasi kaderlerine yönelik arzuları İsrallilerin ve Filistinlilerinkinden farklı, hem de adadaki ihtilaf hâlâ çözülmüş değil. O zaman Kıbrıs İsrail için bir model olabilir mi? Eğer olabilirse, Lieberman ihtilafı sona erdirme vizyonu olarak 35 yıllık bir askeri gerilime mi atıfta bulunuyor? Yoksa iki halkın, birinin tanınacağı, diğerinin tanınmayacağı şekilde bölünmesine mi? (İsrail gazetesi, 26 Temmuz 2009)

Kaynak: Radikal