Libya'da 'kısasa kısas' hareketi

ABD’nin Libya’da operasyon düzenlemesi ve Ebu Enes el Libi kod adlı Abdulhamid Rakii’yi tutuklaması ve daha doğrusu kaçırması 1998 yılında eş zamanlı Nairobi ve Darusselam saldırılarının gecikmeli veya günümüze devretmiş bir hesaplaşması gibi görünüyor. Bu bitirilmemiş hesaplaşmayı  hortlatan olay yeni Nairobi saldırısı olmuştur. Bunun üzerine ABD yeniden adale ve kas gösterisine geçmiştir.

İlginçtir, Kara Kıta'da Çin  yumuşak güç politikası izlerken ABD haşin politika izliyor! Bu olay bütün cephe ve veçheleriyle 11 Eylül’ün küçük çapta bir tekrarıdır.   Darusselam ve Nairobi saldırıları 11 Eylül’e giden süreçte kilometre taşları oldular. 1993 yılında Ömer Abdurrahman’la ilişkilendirilen İkiz Kule saldırısı ardından 1998 yılında Nairobi ve Darusselam’daki Amerikan elçiliklerine yönelik eşzamanlı saldırı düzenlenmiş ve bu saldırılar Kaide’nin ayak sesleri olarak tasvir edilmiştir.  2000 yılında Yemen’de Amerikan gemisi USS Cole benzeri bir saldırıya maruz kalmıştır.  Bu dönemde Suudi Arabistan’da da Amerikan hedeflerine yönelik bazı saldırılar yaşanmıştır.  

21 Eylül 2013 tarihli  yeni Nairobi saldırısından sonra ABD harekete geçti; hem Somali hem de Libya’ya karşı iki eylem gerçekleştirdi. Amerikan özel birlikleri Somali’nin Barawe kentindeki hedeflerine düzenledikleri operasyonda çuvalladılar. Hedeflerinde Şebab hareketinin bir lideri vardı.  Onu da derdest edip deniz aşırı askeri üstlerine veya ABD'ye götüreceklerdi.  Böylece Somali’de bir kez daha deje vu hissi yaşanmıştır.  Kara Şahin Düştü (özgün adı: Black Hawk Down) filmiyle anlatılmak istenen gerçek Somali’de bir kez daha yaşanmıştır. Lakin içeriden destek sayesinde Amerikan özel kuvvetleri Libya’’dan boş dönmediler.  Denildiği gibi, hırsız evden olursa dana bacadan çıkar.  Nitekim, Mossad tarafından Tunus’a düzenlenen ve Ebu Cihad ve Ebu İyad’ın öldürüldüğü operasyonda da içeriden yardım ve yataklık olduğu ifade edilmiştir. Keza Bin Ladin operasyonunda da ABD’nin Asıf Ali Zerdari’yi operasyonla ilgili önceden haberdar ettiği ifade edilmektedir. Bu tür haberlere ilave olarak genel kanaat de bu yöndedir.

*

Ebu Enes’in kaçırılmasında da benzeri bir sürecin izlendiği kanaati yaygındır. Buna göre. ABD operasyonu önceden Ali  Zeydan’ı haberdar etmiş ve karşılıklı bilgi alışverişi yapılmıştır.  ABD’nin operasyon yaptığı ülkelerden her ikisinde de yönetimlerin yuları ABD’nin elindedir.  Ali Zeydan adeta Libya’nın Muhammed Baradey’idir.  Yeni Somali yönetimi de hem Batı hem de Batı yanlısı Afrika hükümetleriyle içli dışlıdır. Operasyonlara karşı her iki ülke yönetimlerinin refleksleri de benzerlik arz etmektedir. Somali yönetimi operasyon için ABD’nin ön izin almasına gerek olmadığını ve topraklarının her zaman ABD’ye açık olduğunu duyurmuştur. Açık ve sınırsız operasyon çeki vermiştir.   Somali yönetimi Amerikan operasyonu için topraklarını serbest alan ilan etmiştir.  Libya Başbakanı Ali Zeydan da  ‘ABD gelmişken keşke bizi fazla silahlarımızdan ve ağırlıklarımızdan kurtarsaydı’ veya ‘gelmişken kontrolsüz silahları müsadere etseydi’ anlamına gelen ifadeler kullanmıştır.  Evet! Mali olayları bir biçimde Kaddafi sonrasında kontrolsüz kalan Libya mahreçli silahlardan kaynaklandığı bilinen bir husustur.  Bununla birlikte Libya Başbakanı Ali Zeydan’ın  ‘resmen habersiz’ bu operasyonu normal karşılaması ve kesinlikle  ikili ilişkilere zarar vermeyeceğini söylemesi  hükümranlık haklarını devretmek veya onlardan ABD lehine feragat etmek anlamına geliyor.

Kaddafi sonrasında Libya’daki sorunlardan birisi asayişsizlik ise ikinci sorun da ülkeyi yönetenlerin iplerinin ve yularlarının  Batı’da olmasıdır. Mısır’da darbe sonrasında Sisi’yi ilk ziyaret eden ülke liderleri arasında Körfez emirlerini saymazsak Ürdün Kralı İkinci Abdullah ile Libya Başbakanı Ali Zeydan olmuş ve bu da Libya’daki İhvan yanlılarının ve darbe karşıtlarının tepkisini çekmiştir.

*

ABD Libya’ya yaptığı operasyonla gayet sorumsuz davranmış ve uyumsuz olan fırkaları iyice birbirine düşürmüştür. Adeta arı kovanına çomak sokmuştur. Lakin ABD’nin sorumluluk diye bir derdi yoktur.  Fethi Yeken’in ifadesiyle İslam dünyasını müstebah yani serbest alan saymaktadır. İşbirlikçi yönetimler de fiilen bunu onaylamaktadır.  ABD kimseye sormadan ve hesap vermeden insansız uçaklarla istediğini öldürüyor ve istediğini de kaçırıyor. Kaçırdıklarını adil yargılıyor mu?  Orman kanununu esas alan ABD nasıl adil bir yargılama yapabilir ki? Ömer Abdurrahman örnekleri ortada. Ve ona yeni arkadaşlar geliyor.  ABD Pakistan, Yemen gibi ülkelerde insansız uçak kullandığı gibi asker bulundurduğu Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerde de suç işleyen askerlerinin bu ülke kanunları ve mahkemeleri nezdinde yargılanmasına izin vermiyor.  İşine gelirse kendisi yargılıyor!  Enver Avleki gibi kendi vatandaşlarını da yargısız infazla ve insansız uçaklarla öldürülebiliyor.  Dolayısıyla Amerikan eylemleri hiçbir hukukla mukayyet değil.

Libya Müftüsü Sadık Geryani operasyondan sonra ABD ile ilişkilerin kesilmesini istemiştir. Bunun yerine Başbakan Ali Zeydan içişlerinde kümelenmiş başına buyruk Libyalı devrimciler tarafından ‘kısasa kısas’ kabilinden kısa süreliğine kaçırılmış ve gözdağının ardından da serbest bırakılmıştır.  Libya Müftüsü Sadık Geryani’nin sözleri bize Pakistan’da insansız hava araçlarıyla operasyonlar düzenleyen ve  yargısız infaz yapan ABD’ye karşı Semiül Hak gibi alimlerin benzeri tepkilerini hatırlatmaktadır.

Başbakan Ali Zedan’ın altları tarafından gözaltına alınması ve sonrasında da salıverilmesi bize  Abdulfettah Yunus’un akıbetini de hatırlatıyor. Muhaliflerin komutanı iken bizzat onlar tarafından Kaddafi ile eski bağlantılarından dolayı infaz edilmiştir.  ABD’nin operasyonları adil olmadığı gibi dünyayı daha güvensiz hale getiriyor ve Ali Zeydan gibi dostlarını da tehlikeye atıyor. Karzai’ye karşı çıkan Obama fiili olarak ‘her yere bir Karzai’ formülü izliyor ve politikası güdüyor.   Hayırlı olsun!