Amerika’nın Bingazi Konsolosluğuna 11 Eylül 2012’de düzenlenen trajik saldırı, Nato’nun 2011 yılındaki Libya müdahalesi hakkında yeni şüphelere yol açtı. Bu saldırı Libya’daki geçişin veçheleri hakkında sorulara yol açsa da Muammer Kaddafi’yi devirdiği ve ülke için daha iyi bir gelecek kapısı açtığı gerçeğini de değiştirmedi. Müdahale olmaksızın, belki de binlerce masum sivil ölmüş ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı süpüren demokrasi yanlısı gösteri hareketleri hız kesmiş olacaktı. Bu açıdan bakıldığında, Nato için mütevazı de olsa sahih bir başarıdır.
Peki, tekrarlanabilir mi? Kaddafi’nin ölümü üzerinden bir yıl geçtikten sonra, Nato’nun başarısındaki iyi talih daha da belirginleşti. Askeri bakımdan, Kaddafi’nin hava savunma sistemleri nispeten zayıftı; güvenlik kuvvetlerinin içi öylesine boştu ki çoğu hızla mağlup edildi. Coğrafi olarak, Trablus gibi Libya’nın en önemli şehirleri Akdeniz sahillerindeydi; yani İtalya ve Yunanistan’daki Nato üslerinden oldukça kolay vurulabiliyordu. Siyasi bakımdan, Fransa ve İngiltere - en çok da iç siyasi sebeplerden dolayı – müttefiklerini müdahaleye itmeye hevesliydiler. Kaddafi’nin hareketlerine karşı uluslararası ayıplama o kadar güçlüydü ki bir BM Güvenlik Konseyi Kararını çıkarmaya yetti; uçuşa yasak bölge uygulaması için yetki alındığı gibi Nato’nun, Kaddafi’nin kara kuvvetlerine saldırmasına imkân tanıyan bir sivilleri koruma misyonu da oldu.
Her şeyden önemlisi, Libyalı ayaklanmacılar oldukça istekliydiler; dışarıdan eğitim alma iradeleri vardı ve Libya’nın ikinci en büyük şehri Bingazi’de güvenli cennetin tadını çıkardılar. Uluslararası alanda temsil edilmelerini sağlayan tek bir siyasi örgütü erkenden derleyip toparladılar. Ayaklanmacılar tek bir ordu haline gelmedi gerçi ama rekabeti asgari de tutup harekâtlarında eşgüdümü iyileştirdiler öyle ki 2011 Ağustos’unda Trablus’a girdiklerinde Kaddafi ve tayfası gerçek bir savaş vermeden kaçıp gittiler.
Harekât, başarılı bir müdahale lehine işleyen bu etkenlerle bile yedi ay sürdü ve Nato, askeri ve siyasi bakımdan zorlandı. Yaz başlarında harekâtın başarısız olacağına dair endişeler doruğuna çıktı ve müttefiklerin ancak yarısının askeri harekâta iştirak ediyor olmasına rağmen ittifakta ciddi çatlaklar meydana geldi. Daha sonra bazı yetkililer, tüm bir müdahalenin altüst olup bunun ittifaka zarar vereceği, müdahaleyi destekleyenlerin itibarını sarsacağı endişesi yaşadıklarını kabul ettiler. Bu korkular bazı Avrupa ve Körfez ülkelerinin taahhütlerini artırmalarını; az sayıda da olsa özel birlik ve helikopter gönderip daha yoğun bombardıman için bastırmalarına sağladı. Amerika, ittifak harekâtı durma noktasına varmasın diye sınırlı bir rolde sebât etmekte zorlandı.
Bingazi saldırıları, müdahale başarısını sermayeye çevirmek için üstesinden gelinecek pek çok engel olduğunun anlaşılmasını sağladı. Libya’nın nispeten zengin olduğu gerçeği, o savaşın mezhep savaşı olmayışı, savaş sonrası istikrar çalışmalarını daha da kolaylaştırdı ancak güvenlik halen kırılgan ve Kaddafi sonrası Libya devletinde yekvücut bir meclisin olmayışı karşısında kötüleşiyor. Temmuz ayında yapılan başarılı seçimlerden sonra yeni Libya meclisi, anayasanın hazırlanması, güvenlik sektörünün yeniden inşası ve ekonominin güçlendirilmesi için vahim halde ihtiyaç duyulan bir hükümeti kurmak için mücadele verdi.
Bir askeri müdahale vakası olarak, Libya bize düşük mâliyetli, daha az postal gönderilmiş bir müdahalenin daha meydan okuyucu şartlarda yahut başlangıçta Irak ve Afganistan’da olduğu gibi amacın daha geniş ve dönüşüme yönelik olduğu zamanlarda ne kadar kullanışlı olduğuna dair pek fazla şey anlatmıyor. Ancak zorbaların devrilmesinde ve halkın insâni felâketlerden kurtarılmasında askeri gücün oynayacak bir rolü olduğunu anımsatarak asgari bir hizmet de görüyor.
Kaynak: RAND
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın