Polisiye romanlara benzer şekilde dramatik bir sahnenin sergilendiği Libya’da siyasi kriz tırmanmaya başlıyor. Özellikle de ülkenin doğusunda bulunan ve kuzey Kore bayraklı tankerlere petrol sevkiyatının yapıldığı üç önemli limanı kontrolleri altına alan silahlı milislerin, başbakan Ali Zeydan’ın istifası konusunda da başarılı olmalarıyla parlamento hareketlenmeye başladı.
Başsavcının, usulsüzlük ve kamu malını kötüye kullanma suçlarından dolayı Ali Zeydan için yurt dışına çıkış yasağı koymasına rağmen, Zeydan bir gece yarısı özel uçağıyla Malta’da kısa bir süre kaldıktan sonra eski sürgün yeri olan Almanya’ya kaçmayı başardı.
Zeydan’ın ve Libya ordusunun kaçak petrol sevkiyatını durdurduklarını ve hava kuvvetlerinin, Mısır sularına yakın bir yerde tankeri bombaladıklarına dair açıklamalar yapmalarına rağmen, Libyalılar geminin uluslararası sulara girdiği haberini çoktan almışlardı. Bunun üzerine Başbakan, tankerin, hava kuvvetleri tarafından bombalanmasına rağmen motorunun yeniden çalıştığını söylemiş ve “yedi canlı tanker” ifadesini kullanmıştı! Sonra başka bir açıklama yaparak Libya deniz kuvvetlerinin tankeri durdurmak için yeteri kadar gücü olmadığını savunarak hem Mısır’dan hem de İtalya’dan yardım istemişti.
Ulusal kongre başkanının sözleri ise daha ilgi çekiciydi: “Silahlı örgütlere, limanlardaki kuşatmayı kaldırmaları için en fazla iki hafta veriyoruz. Limanlara yapacağımız askeri bir operasyonu ise şimdilik erteliyoruz”.
Dramatik ama bir o kadar da gerçek olan, petrol tankerlerinin çıktığı Sidra limanında “El Kaide Devleti”nin doğuşu. Hükümet organlarının bilmesine rağmen – devlet demiyoruz-, kaçak petrol sevkiyatının Libya’da başlaması demek, silahlı örgütlerin hayat sigortalarını elde etmiş olmaları demek. Hatta bu durum onlara yalnızca bekaları konusunda garanti vermiyor, aynı zamanda kuzey Afrika’da nüfuzlarını genişletme imkânı da sunuyor.
El Kaide ve kardeşlerinin “Morning Glory” isimli tankeri elde etmeleri, ülkede pek çok kesimin ortak olarak yaptıkları hata zincirini de beraberinde getirdi. Hataların bedellerini ise, maalesef Libya halkı ödeyecek. Bu noktada, gerçeklerden kaçabilmek mümkün değil. Bu gerçek, pek çok kişinin de belirttiği üzere, Mısır’da, Tunus’ta, Cezayir’de ve hatta Mali’nin kuzeyinde yaşanan terörist eylemlere, Libya’da kontrolü ele geçiren silahlı kuvvetlerin kaynaklık etmesi. Bu nedenle, El Kaide’nin petrol sevkiyatından elde edeceği muazzam paralarla gücünü artırıp tehlikesini daha fazla yaymadan önce uluslararası hukukun devreye sokularak Libya’nın güvenliğinin sağlanması isteniyor.
Libya’nın siyaset sahnesinde de ironik durumlar yaşanıyor. Ulusal Kongre, savunma bakanı Abdullah Es Sünni’yi görevden almak veya kaçak petrol sevkiyatını durduramadığı için yargılayacağı yerde, yeni hükümeti kurma görevini ona verdi. Bu durumda, kurulacak olan hükümetin nasıl bir şekil alacağı konusunda da Libyalıların zihinleri yorulmamış oluyor.
Ulusal kongre ayrıca, parlamento seçimi Libya’nın yeni başkanının da seçilmesidir kararını aldı ancak bu seçimlerin nasıl güvenilir bir ortamda yapılacağını söylemedi. Kaldı ki geçen ay silahlı güçlerin saldırısına uğrayan makamını koruyamadıktan sonra buna inanmak çok güç.
Ne yazık ki, Libya’daki kriz için sorulan soruların hiç biri kolay cevaplar taşımıyor. Çok az kişi, ülkede olanlardan sonra iyimser bir tavır alabilir. Libya’da şu an siyasi başarısızlıklar katlanarak artıyor ve savaş çanları çok yakından çalmaya başlıyor. Çünkü gerek bölgesel, gerek ulusal gerekse uluslar arası aktörlerin kafalarını kuma gömmeleri, uzun bir mücadeleden verdiği yüzlerce kurbandan sonra Libya’yı hak etmediği bir sona sürüklüyor.
Kaynak: Kudsü’l Arabî
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız