Liberaller, sosyalistler ve modernizm

Mardin'de yaşanan vahşet kimi yazarların da içindeki vahşiliği açığa çıkarmalarına vesile oldu... Kürtlerin ilkel bir halk olması dolayısıyla, ilkel gelenekleri gereği böyle bir vahşetin Kürtler açısından doğal olduğunu açık açık söyleyenler oldu... Bu fikir aslında Türkiye'de epey yaygındır... Sadece "eğitimli" Türkler arasında değil, "eğitimli" Kürtler arasında da azımsanmayacak derecede yaygın bir fikir bu...

Öte yandan "İlkel, yontulmamış ve maganda bir halk olarak Kürtler" söyleminin sadece Kemalistlere ait olduğunu düşünenler de yanılıyor... Modernist bakış açısını bir şekilde içselleştirmiş hemen herkes de halkları "ilerilik" seviyesine göre sıralama gibi bir zihinsel alışkanlık vardır... Belli halklar daha "medeni" daha "ileri" kabul edilir, diğerleri o "medeniyet" seviyesine ulaşana kadar pek makbul kabul edilmez... Batı-dışı dünyada, geçtiğimiz 20. asrın modernleşmeci hareketlerine baktığımızda, o halkın içinden çıkan modernist seçkinlerin de kendi halklarına o gözle baktığını görüyoruz...

Bu modernist seçkinler bir yandan emperyalizmden, kolonyalizmden şikayet ederlerdi... Bir yandan da kendi halklarına bir iç-koloni muamelesi yaparlardı... "Medeni" Batılı toplumların yöneticilerinin "medenileşmemiş" diğer halklara karşı küçümseyici bakışından pek farklı değildi "milliyetçi" ya da "sosyalist" modernleşmeci seçkinlerin kendi halklarına bakışı... Dahası kendi içinden çıktıkları toplumu "medenileştirme" misyonu güderlerken başka diğer "medenileşememiş" toplumlara da Batılı emperyalistlerden farklı bakmazlardı...

İşte bugün birçok Türk seçkininin Kürtlere bakışı da bu çizgiye oturuyor... Kimi bunu Hadi Uluengin gibi bodoslama yazıyor... Uluengin liberal olduğunu iddia eden biri... Liberalizmi modernizmin, modern uygarlığın taşıyıcısı olarak belleyen o sakat zihniyet yapısına sahip biri... Bu manasıyla "medenileştirici-modernizatör" bir ideoloji olarak bellenen liberalizmin nasıl faşizme kayabileceğinin somut göstergesi Uluengin'in zihinsel yapısı... Avrupa'da da birçok güncel aşırı-sağ hareketin bu modernist-sivilizasyonist damardan türediğini unutmayalım... Esas barbarlık bu modernist dünya görüşündedir... Tam aksine "medeni" zannedilen bu kör modernist inanç birçok barbarca saldırıyı zihinlerde meşrulaştırabilmektedir... 9/11 sonrası yaşadığımız dünya bunun örnekleriyle dolu... Birçok "medeni" Batılı zihnin böyle bir "zor zamanlar" konjonktüründe barbarca yöntemleri onaylayabildiğini gördük... Batılı liberallerin de ciddi bir kısmı bu "zor zamanlar" konjonktüründe sınıfta kaldı... ABD'nin alçak Irak işgalini, bu işgal sırasındaki rutin barbarlıkları bu sakat "modernist" zihniyetleri sebebiyle onaylayabildiler...

Öte yandan 9/11 sonrası "medeniyetini korumak" gerekçesiyle barbarlaşma eğilimine giren kimi Batılı devletlere karşı olan "sol" kimi fikir çevrelerinin de sakatlığını belirtmek gerekiyor... Siz Bush zihniyetlerine karşı "anti-emperyalist" olarak Fidel Castroları, Hugo Chavezleri "umut ekseni" olarak görürseniz dünyanın daha da barbarlaşmasına hizmet etmekten başka bir şey yapmazsınız... Bushları ve Sarkozyleri güçlendirecek olan şey Chavez ve Castro gibi totaliter diktatörlerdir... Gerçekten vicdanlı bir tavır içinde olma iddiasındaki sosyalistlerin önce bu zalim diktatörleri "anti-emperyalist umut ekseni" olarak görmekten vazgeçmesi gerekiyor... Tıpkı liberallerin de öncelikle kendine "liberal" diyip sonra da kör modernist inançla aşırı-sağ bir pozisyona kayabilenleri, emperyalizmi "medenileştirme" gerekçesiyle onaylayabilenlere karşı tavır alması gerektiği gibi...

Ayrıca modernist inanç ve o inanç dolayısıyla emperyalizmi ve kolonyalizmi onaylama konusunda Karl Marx mesela bir Adam Smith'i fersah fersah "sol"layan bir adamdı... Karl Marx'ın kendisi asla anti-emperyalist değildi... Tam aksine Batı-dışı dünya hakkında Marx ve Engels'in düşünceleri bütünüyle emperyalist nitelikteydi. Marx, Hegel'den tarihsel uluslar / tarihsel olmayan uluslar ikiliğini devralmıştı." İlerleme" ve "uygarlık" kavramlarını temsil eden büyük "Tarihsel Ulus"lar medeniyetten nasiplenmemiş, durağan biçimde yaşayan "tarihsiz halklar"a uygarlık götürme misyonuyla onları topraklarını işgal etme hakkına sahipti Marx ve Engels'e göre... 1845-47 arası süren ve sonucunda ABD'nin Meksika'nın epeyce toprağını ilhak etmesiyle sonuçlanan savaşı Marx kendi cümleleriyle "tembel ve çaresiz Meksikalılara karşı uygarlaşmanın lehine bir netice" olarak yorumlamış ve desteklemişti. Fransa'nın Cezayir işgali de "İlerleme ve uygarlık için önemli ve talihli bir olay"dı, çünkü "Bedeviler bir haydutlar ulusu" idi. Marx, İngilizlerin Hindistan'ı işgalini de aynı mantıkla desteklemişti çünkü Hint toplumsal hayatı Marx'ın tabiriyle "değersiz, durağan ve bitkisel" idi. Marx, Latin Amerika anti-emperyalist bağımsızlık mücadelelerinin öncüsü Simon Bolivar'ı da aşağılayan bir dil kullanıyordu. Zaten Latin Amerika halkları ile ilgili fikri atası Hegel'in "irrasyonel ve saçma sapan bir kıta" yorumuna aynen katılıyordu. Guevera ve Castro o zaman yaşayıp dağlarda "ya bağımsız vatan ya ölüm" diye devrimci-milliyetçi silahlı mücadele verseydi Marx herhalde onları medeniyet ve ilerlemeye düşman iki zibidi haydut olarak görürdü...

Bunları bilenler bilir de bizdeki Marksistlerin çoğu için bunlar hâlâ "yeni bilgiler" maalesef...