Kral Abdullah Bilim ve Teknoloji Üniversitesi başlamadan krize neden oldu. Tartışma konusu yapıldı. Bu anlamda, bizdeki Daru'l fünun ve Hoca Tahsin'in kaderiyle karşılaştırılabilir. Suudi Arabistan'ın yarı resmi kanallarından birisi sayılan dini muhtevalı Mecd Kanalı da bu tartışmanın odağında yerini aldı. Burada ulemadan Saad Nasır bin Abdulaziz Şeşri'nin yaptığı konuşma nedeniyle Kanal zor durumda kaldı. Şeşri'nin İslami kriterlere riayet etmesi noktasında Kral Abdullah'a nasihat etmesi veya yol göstermesi başta liberal kanat olmak üzere çoklarına ağır geldi. Ve Şeşri bu konuşmasından sonra hedef tahtasına oturtuldu ve sonunda da Hey'etül ulema nezdindeki görevinden affedildi yani azledildi ve Kibar-ı ulema grubunun dışında kaldı. Bu görevden alma veya atılma durumu çoklarının alkışlarına neden oldu. Abdullah Sadun gibi yazarlara göre, Şeşri'nin haddi bildirilmişti. Alanı ve yetkisi olmayan konulara girmiş ve bir de Kral'a akıl vermeye kalkışmıştı. Şeşri ise Kral Abdullah Bilim ve Teknoloji Üniversitesini tebrik etmiş lakin iki çekince ortaya koymuştu. Bunlardan birisi eğitimin karma mekanlarda olmaması ikincisi ise Darwinizm veya onun ortaya koyduğu Evrim ve Tekamül gibi tezlere ve teorilere yer verilmemesiydi. Esasında gençleştirme kampanyası bağlamında bulunduğu göreve de Şeşri, bizzat Kral Abdullah tarafından atanmış ve yine onun tarafından azledilmişti. Bu da büyük bir dramı ortaya koyuyor. Esasında Kral Abdullah Üniversitesi bir ilke imza atarak karma eğitim üzerinden toplumun dönüştürülmesi ve modernleştirilmesini öngörüyordu. Toplumun modernleşmesine de ulemadan ziyade liberal aydınlar omuz ve destek veriyorlardı. Bu üniversite ile birlikte Suudlu kadın kamusal alanda görücüye çıkıyor ve karma ortamdaki varlığı meşruiyet kazanıyor. Yine bu üniversite aracılığıyla birlikte Suudlu kadın, kamusal alana ve üretime taşınıyor ve katılıyor. Mecd Kanalı'nda bu yeni modele karşı vaziyet alan Şeşri'ye birçok sataşan ve onun yanında cevap veren de oldu. Lakin Bush'a pabuç fırlatan Iraklı Muntazar ez Zeydi gibi kitleler nezdinde onu kahraman olarak görenler de vardı. Yericilerden birisi olan Abdullah Sadun, Hazreti Peygamber (S.A.V.) döneminde kadının savaşlarda hastabakıcı olarak görev yaptığını yine toplum içine çıktığını ve pazar ve işte boy gösterdiğini savunuyor ve bu argümanlarla birlikte Şeşri ve benzerlerini iskat etmeye ve susturmaya çalışıyordu. Böylece Suud geç kalmış bir modernizme yeni bir kulaç atıyordu.
*
Liberaller karşı saldırıya geçerken geçmişte 'saltanat uleması' olarak ünlenen tipler veya figürler de bu fikri çatışmada yerlerini almakta gecikmediler. Bunlardan birisi de Kabe İmamı Abdurrahman Südeys idi. Abdurrahman Südeys benzeri bir desteği en zor zamanlarında Pakistan'lı diktatör Müşerref''e de vermişti. Lal Mescid baskını ve benzeri yerlerdeki katliamlarıyla birlikte siyasi kariyerini bitiren ve kirleten Müşerref, Südeys gibi saltanat ulemasının desteğiyle ayakta kalmaya çalışıyordu. Bu bağlamda, Pakistan'a davet edilen Südeys, ulü'l emre itaat noktasında konuşmalar yapmıştı. Hizmette sınır yoktu ve şimdi de hizmet sırası kendi ülkesinde kendi kralı Abullah'a gelmişti. Şeşri'ye karşı Kral Abdullah'ı ve karma sistemi savunmak Südeys'e düşmüştü. Bununla birlikte, meselenin etrafından dolaşmayı yeğledi ve meseleyi fitne ile bağlamayı denedi. Laik kesimin 'saygılı beraberlik' olarak andığı karma eğitime hiç temas etmeden ulu'l emre itaati ve itaat bağını koparmamayı tembih ve tavsiye ediyordu. Südeys fitne üzerinden muhalif sesleri susturma çabasıyla kalmamış ve bu çabaların ortak hale gelmesi için ulemayı ve yetkilileri bu yeni üniversiteye ve sistemine destek vermeye çağırdı. Ulema ve kanaat önderlerini fitne tuzağına karşı uyanık olmaya da davet etti. Üniversitenin emin ellerde olduğunu ifade ederek onu mübarek bir ağaca ve ulu bir söğüde benzetti. Esasında Abdullah Üniversitesi mücerret bir üniversite değil. Bir üniversiteden ziyade, şehir üniversitesi. Tam tamına üniversite 36 km karelik bir alana yayılmıştır. Söylenenlere göre içinde yok yoktu.
*
Abdullah Üniversitesi tartışmalarının yanında bir diğer tartışma konusu da Suudi Arabistan'daki millileşme veya daha yeni tabirle uluslaşma kampanyaları idi. El Hayat gazetesinden Davud Şeryan, artık Suudi Arabistan'ın kendi ayakları üzerinde durmaya alışmaya başladığını ve beynelmilelci karakter arz eden Afgan tarzından kurtulduğununu, kendi modeline; Suud modeline yöneldiğini yazdı. Esasında, Sa'vede denilen (Suudlaştırma) millileşme önce ekonomik alanda denendi ve uygulandı. Sonra uygulama hizmet sektörüne yöneldi ardından da fikri ve dini sahaya girdi. Bu uluslaşmanın en önemli ayaklarından birisi milli bayrak ve marşa önem verilmesi ve kamusal alanda bulundurulmasına ve okunulmasına titizlik gösterilmesiydi. Bu yönde tamimler yayınlanmıştı. Oysaki beynelmilelci İslamcıların en fazla nefret ettikleri husus milli marş ve milli bayraktı. Bu bağlamda, '20 Terörist' yazarı Abdullah Sabit ile Dünya Cennetten Daha Güzel kitabıyla arzileşmeyi savunan Mısırlı Halid Berri İslamcıların beynelmilelci karakterinin marş ve bayrağa karşı çıkmak olduğunu yazmıştı. Davud Şeryan'a göre, Afgan uyanışının yerini şimdi Suud uyanışı almıştı.
Kimileri, üniversite meselesinin ihtilat yani karma eğitime indirgenmesini yadırgıyor. Bu hususta Reym Salih gibi bayan yazarlar üniversitedeki karma ortamın Kabe'de tavaf esnasındaki karma ortamdan farksız olduğunu ileri sürüyor ve üniversiteye karşı cihad açmanın yersiz olduğunu savunuyor. Tartışma hem derin hem sıcak ve atışma halen sürüyor. Umarız, üniversite dini hayatı sulandırmaz ve tartışmalar da ilmi hayatı söndürmez. Bir zamanlar Cemaleddin Afgani ve nübüvvet meselesi üzerinden Daru'l fünün'un kapatılması örneğinde olduğu gibi.