Kuzey Kore devletinin eski danışmanından ülkenin stratejik hedefleri

Dünya Bülteni/ Haber Merkezi

Kuzey Kore hükümetini içeriden görme fırsatı yakalayan ender Batılılardan biri olan Michael Harrold, mevcut krize dair Kuzey Kore’nin muhtemel planlarına dair görüşlerini paylaştı.

Michael Harrold, 1987’de üniversiteden yeni mezun bir genç olarak Kuzey Kore’nin o zamanki lideri Kim Il-sung’un İngiliz dili danışmanı oldu. Harrold, başkanın İngilizce tercümesi yapılan konuşmalarını kontrol edip tavsiyelerde bulunuyordu.

Pyongyang hükümetinin istihdam ettiği ilk Britanyalı, başkentteki devlet ricalinin yakınında bulunan az sayıdaki batılıdan biri oldu.

Pyongyang’da yedi yıl çalışan Harrold, Kuzey Kore devletinin işleyişine dair mühim bir bilgi ve tecrübe kazanarak ayrıldı.

Şimdilerde Çin devletinin yayın organı CGTN’nin baş editörü olarak Pekin’de çalışan Harrold, SBS World News’ a konuştu.

Sizce Kuzey Kore dünyaya nasıl görünmek istiyor?

Kuzey Kore kendini anti-Amerikan kampının lideri olarak görüyor. Küçük bir ülke olarak Amerikan zorbalığına kafa tutuyor. Kanımca kendini küçük ve barıştan yana ama haklarını savunmak için olağan üstü tedbirler almaya zorlanmış bir ülke gibi pazarlamaya çalışıyor. Yani Davut, Calut’a karşı gibi ama bu onların pek kullanmayacağı bir mukayese.

Sizin Kuzey Kore’de bulunduğunuz yıllarda ülkenin uluslararası arenaya dair hedefleri olduğu intibaını edindiniz mi?

Kuzey Kore’nin uluslararası olarak başlıca emeli geçmişte de, bugün de Güney Kore ile birleşmek olmuştur. Aslında onlar için bu uluslararası değil, dahili bir meseleleridir. Onlara göre Kore’nin bölünmüş olması ve bunun hala devam etmesi büyük bir haksızlık. Ben oradayken güneyle yeniden birleşme resmi propagandanın önceliğiydi. Dış politikada ise Kuzey Kore’nin hedefi bağlantısız hareketinde öncü bir rol oynamak ve “güney-güney ittifakını” öne çıkarıp üçüncü dünya ülkeleriyle bilhassa ekonomi anlaşmaları yapmak.

Yine sizin orada olduğunuz yıllarda nükleer silah geliştirmenin bahsi geçiyor muydu?

O günlerde nükleer silah mevzuunda roller tam tersiydi. ABD, yıllarca Güney Kore’de nükleer silah konuşlandırdı ve 1991 yılına kadar da bunları çekmedi. Kore yarımadasının ve Kuzeydoğu Asya’nın nükleer silahlardan arındırılmasını talep eden taraf ise Kuzey Kore’ydi. Kuzey Kore’nin nükleer silah programını ne zaman başlattığından emin değilim ancak programın Kim Jong-il devrinde ivme kazandığını biliyorum. 1994 senesinde Kuzey Kore ve ABD bir anlaşma imzaladı. Buna göre, Pyongyang nükleer enerji santrallerindeki faaliyetlerini donduracak ve onların yerine hafif su reaktörleri ikame edecek; böylece nükleer silah imalatı için gereken malzemeleri daha az miktarda üretmiş olacaktı. Bu anlaşma 2000’lerin başında bozuldu. İddia o ki Kuzey Kore nükleer silah geliştirmeye devam ediyordu.

Sizce Kuzey Kore, silahlanma kapasitesini artırarak neyi amaçlıyor?

Bu silahlanma programının iki maksadı var. İlki, Kuzey Kore gibi ABD’yi kendine her daim bir tehdit olarak gören bir ülke için etkili ve nispeten ucuz bir caydırıcılık metodu olması. İkincisi de Kuzey Kore tüm dünyanın, hassaten de ABD’nin dikkatini üzerine çekerek muhtemel diplomatik müzakereler öncesi konumunu güçlendirmiş oluyor. Bana kalırsa Kuzey Kore, diğer beynelmilel camiaya kendini kabul ettirip diğer ülkelerle serbestçe münasebet kuran ve ticaret yapan, hürmet gören bir ülke olmak istiyor. Ama bir yandan da kendine has politik sistemini de korumak istiyor. Tüm bunları aynı anda başarabilmek ise çok zor. Öte yandan nükleer bir güç olmak ulusal bir iftihar ve dayanışma vesilesinin de kaynağı haline geldi.

Peki Kuzey Kore, Guam’a saldırmakta ciddi mi?

Guam enteresan bir hedef. Oraya saldırmak doğrudan ABD’ye saldırmak demek. Kuzey Kore kamuoyunda daha makul karşılanacağı için, Güney Kore’deki ABD üslerini hedef almaktan da daha cazip. Zira Pyongyang’ın o üslere saldırması demek, kendi “soydaşlarının” zayiatına sebep olması ve hem kuzey hem de güneyde Koreliler arasında ihtilaf çıkması demek. Guam’ı hedef olarak seçmek, dünyanın dikkatini çekmek için yeterince makul. Fakat böyle bir şeyin olacağına ihtimal vermiyorum. Kuzey Kore hükümeti, böyle bir saldırının kendisine çok pahalıya patlayacağının farkındadır.

Donald Trump’a Kuzey Kore hakkındaki tavsiyeniz ne olurdu?

Diyalog kurması ve gerçekçi olması. Müzakereler için ön şart koşmak mevzuubahis olamaz. Kuzey Kore, müspet hiçbir neticesi olmayacak diplomatik müzakereler gerçekleştirmek için fazlaca vakit ve para harcadığı nükleer silah geliştirme işinden vazgeçmeyecek. Ayrıca Kuzey Kore yönetimi, geçmişte kitle imha silahları geliştirdiği iddia edilen rejimlerin (Irak ve Libya gibi) nasıl bir akıbete uğradığının gayet farkında. Dolayısıyla Pyongyang, Washington’la diyalog kurarken fazlasıyla ihtiyatlı olacaktır. Trump, Kuzey Kore’ye güvence vereceği yönündeki vaadi hususunda henüz pek bir şey yapmadı. Vaatler ve tehditler artık bir işe yaramıyor. ABD-Kuzey Kore diyaloğu mümkün olan en üst seviyede başlatılmalı ve her iki tarafın da kaygıları ele alınmalıdır: Kuzey Kore’nin nükleer programı, Birleşmiş Milletler yaptırımlarının kaldırılması, ikili ilişkilerin normalleştirilmesi ve Kore Savaşı’nda varılan ateşkesin artık bir barış anlaşmasıyla neticeye bağlanması gibi.

Trump, Çin’i pasif kalmakla suçlamasına ne diyorsunuz?

Trump’ın, Çin’den bu krizi çözmesini beklemesi saçmalık. Zannımca Çin, Kuzey Kore krizini ABD’nin ürettiği ve sürdürdüğü suni bir mesele olarak görüyor. Kore’nin ikiye bölünmesinde Çin’in bir dahli yoktu. Pekin tarafı, Trump’ın meselenin çözülmesinde adres olarak Çin’i göstermesinden de muhtemelen rahatsızdır. Kaldı ki Kuzey Kore uzun zamandır ABD ile müzakere talep ediyor. Pyongyang tarafına göre hem problemlerin hem çözümün kaynağı, diyalog kurmaya çalıştığı ABD. Haliyle Çin veya başka bir unsuru vekil veya arabulucu olarak görmek mümkün değil.