Kuzey Kafkasya'da barış için neler yapılmalı? (II)

Kafkasya'da kalıcı barışın tesisi için bir önceki yazıda da belirttiğim gibi petrol boru hatları çekişmeleri, enerji savaşları sürtüşmeleri dışında insanî bir kurgu ve yaklasim geliştirilmesi şarttır. Milletlerarası toplum, bolgeye adalet ve hakkaniyet temelinde, çıkar çatışmaları dışında ve insanî boyutuyla yaklasmalidir.

Çeçenistan'da başlayan ve Kuzey Kafkasya'nın başta Dağıstan olmak üzere diğer bölgelerine de yayılma eğilimi gösteren savaş ve gerilim, hiç kuskusuz, Kuzey Kafkasya’da sürekli şekilde huzursuzluk ve gerilemeye yol acmaktadir. Böylesi bir ortamda toplumlarin kendilerini geliştirme, mesleki olarak ilerleme, iş bulma, geleceği tasarlama veya gelecek planlari yapabilme gibi en doğal haklarını gerçekleştiremedikleri gözlemlenmektedir.

Bölgedeki dini ve milliyetçi akımlar bahane edilerek Rusya Federasyonu yöneticileri, bölgeye sürekli olarak müdahale hakkıni kendilerinde görmekte ve bölge daima bir çatışma ortamına itilmektedir. Kuzeydoğu Kafkasya’da düşünce ve ifade özgürlüğü, toplanma ve dernekleşme hakları gibi kollektif hakların kullanılması alabildiğine güçleştirilmekte ve her gün ortalama olarak en az bir insan "kaybolmakta" ve böylesi bir ortamda da doğal olarak halkın huzur icinde yasamasi ve kendisini geliştirmesi için olagan bir ortam kalmamaktadır. Bölgede, gençlerin spor dışında kendilerini ispatlayabilecekleri bir alan neredeyse bırakılmamıştır. Halbuki Kafkasya'da herkesin iyiligi acisindan, geçmişte olduğu gibi sivil, insanî ve kültürel yaklaşımlar ile askeri müdahalelere gerek kalmayacak bir ortam oluşturulması için henüz vakit geç değildir.

Sovyetler Birliği'nin ozellikle dağılma dönemlerinde Rus hükümetinin göstermiş olduğu ciddi açılımlar bölgedeki tansiyonu düşürmüş ve toplumda karşılıgini bulmuşdu. Bugün ise Stalin döneminden başlatılarak ortaya çıkarılmış olan sun’i (yapay) toprak ihtilafları, mikro-milliyetçi dar oluşumlar ile basit ayrılıklardan hareketle ortaya çıkarılan "küçük millet" kimliklerinin, günlük basit sürtüşmelerin dışına çıkarak barış ve huzura temin etmeye çalışmaları mevcut psikoloji içerisinde oldukça zordur. Ancak Kafkas halklarının birbirleriyle oluşturulan yapay ihtilaflarının çözümünde, Kafkasyanın yetişmiş aydınlarının, Türkiye'de yaşayan Kafkas kökenli akademisyen ve yazarların, hatta dürüst Rus entelektüelleri ile insan hakları savunucularının katkısının olacağı kesin.

Kalıcı barışın temel yolunun hiç kuşkusuz, Kafkasya'da yaşayan halkların kültürel, psikolojik, sosyolojik ve tarihi ortaklıkları üzerinde birbirleriyle geliştirecekleri barışçıl çözüm yollarından geçeceği unutulmamalıdır. Bu ortaklıklardan hareketle, yakın halkların nasıl bir bütünlük ve başarı sergileyebileceklerinin güzel örnekleri vardır. Bu konuda Kuzeydoğu Kafkasya'dan yaşanmış önemli bir örnek vermek istiyorum: Bugün "Avar" olarak adlandırılan ve Dağıstan’ın en büyük etnik grubunu oluşturan halk, 19. yy.da ayrı alt gruplardan (Karata, Hunzip, Tsez, Bejita, Hinukh, Ahvah, Çamalal, Tindi, Andi, Godoberi, Bağvalal, Hivarşi gibi) oluşuyordu.. Rusya'nın diğer bölgelerde izledigi politikalarin aksine, bu bölgedeki altgrupları "Avar" adı altında birleştirilğini görüyoruz. Bugün Avarlar, Dağıstan yönetimindeki en büyük ve etkin halk olarak varlıklarını sürdürüyorlar.

Kuzeybatı Kafkasya’da farklı cumhuriyetlere dağılmış Kabardey, Çerkes, Sapsugh bölgelerine yayılmış Adiğe toplulukları için de geçerlidir. Kabardey-Balkar Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti ve Adige Cumhuriyetlerine dağılmış halde olan Adigeler (Çerkesler) birbirleriyle değil, komşu diğer halklar ile yaşatılarak 1864’deki büyük sürgünden onlarca yıl sonrasında da rahat bırakılmamış ve toparlanmalarına fırsat verilmemiştir. Aslında aynı durum, beraber yaşadıkları halklardan Karaçay ve Balkar halkları için de geçerlidir. Türkçe’nin Kıpçak grubundan aynı dili konuşan ve aynı kültürü paylaşan Karaçay ve Balkar halkları iki ayrı cumhuriyete bölünerek birbirleriyle bağları zayıflatılmış, sayım ve istatistiklere iki ayrı millet olarak geçirilmiştir. Böylece hem Adigelere hem de Karaçay-Balkar halkına yapılan haksızlık yanında, bu iki topluluk arasında toprak ve yetki paylaşımı konusunda oluşturulan ihtilaflar her daim sıcak tutulmaya çalışılmıştır. Bugün kadar yansıyan sürtüşmelere bakılacak olursak bu klasik bölme planı Kuzey Kafkasya’da başarılı olmuştur.

Kuzey Kafkasya'da aralarında bazen şive, bazen de lehçe farkı olan grupların kendilerine yakın olanlarla ortak etnik üst başlık altında toplanmaları, bölgedeki kargaşayı kısmen azaltacak bir adımdır. Kumuklar ile Nogaylar, Darginler ile Laklar, Lezgiler ile Tabasaran, Rutul, Tsakhur, Agul gibi dil bakımından akraba halklar, aynen Avarlar örneğinde olduğu gibi kendi aralarında tek bir isim altında ve ‘halk federasyonları’ şeklinde toplanabilirler ve ortak hareket edebilirler. Avarların belki başlangıçta bilinçli olmasa da tarihi ve siyasi gerekçelerle başarıyla uyguladığı bu örnek, dil ve lehçe farkları dışında aralarında hiçbir farklılık bulunmayan ve birkaç onbin kişiyle ifade edilen etnik grupların gelecekleri ve akibetleri bakımından oldukça önemlidir.

Azeri-Lezgi, Oset-İngus, Kabardey-Balkar toprak ihtilafları, Sovyetler döneminde atılmış olan zehirli tohumlardır. Hatta Güney Kafkasya’da Azerbaycan'ın içerisinde Ermenilerin çoğunlukta olan Karabağ'ın bırakılması, Nahcivan’ın Azerbaycan’dan ayrı olması, Orta Asya’da Özbek nüfusunun Tacikistan, Kırgızistan, Afganistan ve Kazakistan içerisinde dağınık olarak bırakılmış olması diğer örnekler arasındadır. Bütün bu problemlerin çözümü, bu toplulukların birbirlerini ve tarihlerini doğru şekilde öğrenmeleri ve bu problemlerin tarihi gerçeklere uygun şekilde adaletle çözülmesi için kafa yoracak "aydınlar şurası" oluşturulmasıdır. Bu ihtimal, güç de olsa orta vadede düşünülebilecek en makul çözümler arasındadır.

Bir başka dikkat çekici nokta da Sovyetler Birliği döneminde her ne kadar Komünist ideolojinin temellendirilmesi adına yapılıyor olsa da dillerin ve kültürlerin korunması yönünde, okullarda Rusça dışındaki dillerde ciddi seviyede eğitim verilmekteydi. Bu dillerde tiyatro eserleri ve yazılı basın ile radyo televizyon imkanları eşit şekilde bölüşülüyor idi. Bugün Rusça dışındaki diller, ilkokullarda birkaç saate sıkıştırılmış ve yerli milletlerin dilleri adeta sadece ‘köylülerin dili’ olarak bir kenara itilmiştir. Zaten güçlü olan Rus kültürünün ve dilinin devletin resmi imkânlarıyla da desteklendiği düşünülürse, bütün bu dil ve kültürlerin kastî bir ihmale terkedildiği görülür. Rusya Federasyonu en azından Çarlık döneminde ve Sovyetler Birliği döneminde olduğu kadar toplumların değerlerine, adetlerine, kültürel değerlerine ve dillerine saygı göstermelidir.

Kafkasya'da toprak ihtilaflarının ve etnik sürtüşmelerin temelindeki Sovyet politikalarının üstesinden gelmenin tek yolu hem içeriden hem dışarıdan aydınların bu topluluklara rehberlik etmeleri ve halkın yolunu aydınlatmaları ile mümkün olabilir. Bölgede kan dökülmesi, bölge üzerindeki hakimiyet hesaplarının olağan bir neticesidir. Toprak ihtilaflarının çözümü, bölge halklarının çıkarlarının gözetilmesi ile ve karşılıklı rıza temelinde mümkün olabilir. Sürekli olarak ortaya çıkan veya çıkarılan yeni gerilimler ve çatışma alanları geçmişteki zorunlu iskan politikalarının da bir sonucudur.