Bir Kuzey Irak tartışmasıdır gidiyor.
Bir yandan terör var, terörle mücadele var, Kuzey Irak'ta Türkiye'nin rahatsız olduğu ve önlemek istediği gelişmeler var, bir yandan da içerde siyasi polemik var.
İçerde Kuzey Irak'la ilgili olarak gelişen siyasi polemikten başlayalım.
Şöyle bir propaganda söz konusu:
Terör var. Şehit cenazeleri geliyor. terörün bir ucu Kuzey Irak'ta... Orada ise Barzani yönetimi var. Amerika var. Askerimiz Kuzey Irak'a gidelim, başarıyla döneriz, siyaset yolumuzu açsın dedi. Öyleyse asker Kuzey Irak'a gitmeli, terörün işini bitirip gelmeli. Oysa AKP iktidarı hem Barzani ile hem Amerika ile ilişkilerini bozmamak için ayak sürüyor, askeri göndermiyor.
Muhalefetin CHP kanadı ile medyanın yeminli AKP düşmanları bu propagandayı sürdürüyor.
Bu polemik, Kuzey Irak'a ne pahasına olursa olsun girmeyi öngörüyor.
Ne pahasına olursa olsun... sözünün içinde ise, gerekirse Amerika ile vuruşmak var.
En son, F-16'ların sınır ihlali olayında da, iş gelip Amerika ile ipleri koparmaya kadar dayandı. Burada da sanki hükümet, hava sahası ihlaline karşı asker kadar hassasiyet göstermedi gibi sunuldu.
Terör, hamaset Türkiye'de seçim malzemesi olarak kullanılabiliyor. Bunu geçmiş tecrübelerden tanıyoruz.
Ama sonunda Türkiye'nin güvenliği olan, sonunda ana kuzularının can pazarı olan bir meselede, siyasi çıkar hesapları her şeyi belirlemeli mi?
Bence hayır.
İktidarı yargılayalım. Oylarına tırpan vuralım. Her şeye evet.
Peki ama, bir de işin sonunu düşünelim.
Bizim memlekette oynamaktan maksat ütmektir diye bir söz var.
Bunu en çok savaş, çatışma ortamları için düşünmek gerekiyor.
Çünkü bedeli ülke olarak, millet olarak ödüyorsunuz.
Şunu da söylemeliyim:
Gerekirse her ülke bedel ödemekten kaçınmaz. O bedel can olsa da... Yedi düvele karşı vatanınızı savunursunuz. En onurlu direnci sergilersiniz. Yenilseniz bile onurunuzu çiğnetmezsiniz.
Şimdi soralım:
Acaba Kuzey Irak'a girmeliyiz, girersek başarırız diyen asker, ne pahasına olursa olsun Kuzey Irak'a girilmesinden yana mıdır?
Yani Kuzey Irak yönetimi ile savaşmak...
Amerika ile savaşmak...
BM'nin tepkilerine aldırmamak...
Böyle bir harekata karşı çıkacak tüm çevreleri göz ardı etmek pahasına...
Kuzey Irak değerlendirmesi yapılırken, genelde Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş'in dilinden Suriye'ye zılgıtı verdik, pes ettiler, APO'yu kovaladılar argümanı kullanılıyor.
Acaba Kuzey Irak harekatı için de böyle bir zılgıt yeterli olur mu?
Askerimiz bu kanaatte mi?
Görülen şu: Arada ciddi iki fark var.
Birisi Amerika'nın da Suriye'ye karşı olması, diğeri İsrail'in de Suriye'ye karşı olması...
Kuzey Irak'ta ise, tam tersi bir durum söz konusu...
Amerika da Türkiye'nin müdahalesine razı değil, İsrail de.... Hatta daha ötesi de var... Avrupa da razı değil, bölge ülkeleri de... Büyük ihtimalle Rusya da razı olmayacaktır. Birleşmiş Milletler'in tepkisi de cabası...
Zaten Kuzey Irak'taki Kürt yapılanması da Türkiye'nin zılgıtlarına cevap verirken buralara dayanıyor.
Bütün bunlara rağmen, askerimiz Hükümet karar çıkarsın, Kuzey Irak'a girelim mi diyor?
Aslında askerin Bize siyasi irade gerekli derken söylemek istediği de, bu işin sadece askeri bir iş olmadığı gerçeğidir.
Git, vur bitsin...
Bitmiyor.
Savaş, diplomasinin sadece bir boyutu, bir kademesi... Asıl olan, savaşla elde etmek istediğiniz sonuca ulaşmak...
Evet, ecdadımız Hazır ol cenge, eğer ister isen sulhu salah demiş.
Onun için askerlerimizin Güneydoğu sınırında yığınak yapması önemli. Kararlılık gösterisi de bir diplomatik hamle... Bazı şeyler için savaşı bile göze alabiliriz mesajı da önemli. Gerilim, hükümetle asker arasında planlanmış havuç sopa şeklinde bir strateji ise o da iyi.
Şunu söylemeliyim:
Amerika'nın bölge ile ilgili politikalarını en çok eleştiren insanlardan biriyim.
Irak işgaline isyan duygumu defalarca ifade ettim.
Ama, Haydi Amerika ile savaşalım, dendiğinde bu işin Bekara karı boşamak kadar kolay olmaması gerektiğini de ifade etmek isterim.
Amerika'nın savaş gücünün Türkiye ile kıyaslanmayacağını söylemek orijinal bir bilgi değil. En dramatik olanı silah yapımızın hemen tamamen Amerikan üretimi olması...
Buna rağmen, Amerika'nın bile Türkiye ile vuruşmayı düşüneceğini sanmıyorum. Olay bir sıcak temasta yenmek yenilmekten çok öte çünkü... Onun için söylenir Muharebede kazanıp, savaşta kaybetmek sözü...
Türkiye'yi kaybeden bir Amerika Ortadoğu'da hangi savaşı kazansa kaybetmiş sayılacağını bilir.
Evet Amerika nezdinde siviller, siyasetçiler ve askerler olarak bütün ağırlığımızı koyalım. Amerika, Kuzey Irak'ın Türkiye'ye tehdit olma vasfını yok etmeden Türkiye ile sağlıklı ilişki kuramayacağını anlasın.
Ama dünyaya, iç siyasetteki hesaplar sebebiyle Türkiye'nin maceralara sürükleneceği izlenimini vermekten de kaçınalım.
Türkiye bu coğrafyada ihmal edilemeyecek bir ülke.
Eğer içerde ülke güvenliğini de ıskalamak pahasına birbirini çelmeleyen görüntülerden kurtulursa...
Sağduyu... Sağduyu... Sağduyu... Siyasette pusu zihniyeti yerine, ülke sevgisini öne almak...
Bence altı çizilecek haslet bu...
Sitedeki farklılığa açıklık
Bu arada Genelkurmay Sitesi'nde Genelkurmay başkanlarının öz geçmişleri bölümünde yer alan Org. Hilmi Özkök'ün özgeçmişindeki farklılıkla ilgili bir açıklama yapıldı.
Hatırlanacağı üzere Org. Özkök'ün özgeçmişi, diğer genelkurmay başkanlarından farklı olarak Başbakan'a karşı sorumluluğu, barış zamanı, savaş zamanı yetki boyutları vurgulanarak ifade edilmişti. Bu da, bir çevrede, görevi sırasında Org. Özkök'ün demokrat tavırlarına ilişkin ilişkin tepkilerin bir uzantısı mı sorusunu doğurmuştu.
Org. Özkök, Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün sorusu üzerine konuya açıklık getirdi. Buna göre bu farklılık, Org. Özkök'ün kendi genelkurmay başkanlığı zamanında da bulunmaktaydı. Açıklamanın Ertuğrul Özkök'ün sütununa yansıyan kısmı şöyle:
GEÇEN gün eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök"ü aradım.
Amacım, Genelkurmay Başkanlığı"nın internet sitesinde yer alan özgeçmişiyle ilgili spekülasyonları sormaktı.
Mesele şu:
Genelkurmay"ın sitesinde, eski ve yeni genelkurmay başkanlarının özgeçmişleri de yayınlanıyor.
Bu özgeçmişlerin formatları aşağı yukarı birbirine çok benziyor.
Biri hariç.
Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök"ünkinde hemen dikkati çeken şöyle farklı bir cümle var:
"Orgeneral Hilmi ÖZKÖK, Türk Silahlı Kuvvetleri"nin 24"üncü Genelkurmay Başkanı"dır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"na göre, Başbakana karşı sorumlu olan Orgeneral ÖZKÖK, barış zamanında Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanı, savaş zamanında ise Cumhurbaşkanını temsilen, Türk Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı olarak görev yapar."
O CÜMLE BENİM ZAMANIMDA KONDU
İşte bu cümle, Ankara kulislerinde değişik yorumlara yol açtı.
Bazı çevreler, yeni komuta kademesinin bu cümleyi kasıtlı olarak Özkök Paşa"nın özgeçmişine koyduklarını söylüyorlar.
Yani bir anlamda, "Başbakanın Genelkurmay Başkanı" gibi bir imaj yaratmak istiyorlar.
İşte bu soruyu Özkök"e sordum ve aramızda şu sohbet geçti:
Bu özgeçmiş kasıtlı olarak mı Genelkurmay sitesine kondu?
- Hiç alakası yok. O özgeçmiş, benim görev dönemimde Genelkurmay sitesine kondu.
Niye böyle farklı bir ifadeye yer verildi?
- Genelkurmay"ı ziyaret eden yabancılar için İngilizce bir özgeçmiş metni hazırlamıştık. Bu metni olduğu gibi çevirip siteye koymuşlar.
Peki kim koydu ve sizin bilginiz dahilinde mi kondu?
- Kimin koyduğunu bilmiyorum. Ama bunun hiç önemi yok. Neticede benim görev zamanımda ve benimle çalışan arkadaşlarım tarafından kondu.
Bazı çevreler buradaki "Başbakana bağlı çalışır" ifadesini yadırgamışlar ve bunun kasıtlı konduğu spekülasyonunu yapıyorlar.
- Ben hiç öyle düşünmüyorum. Kasıtlı olduğunu da sanmıyorum. Ayrıca bu beni neden rahatsız etsin? Oradaki ifade, Anayasa"da yazılanın tekrarından ibaret.
Açıklama böyle. Açıklama Org. Özkök'ün Anayasal çerçeveye özenini gösteriyor. Ama sadece Org. Özkök'ün öz geçmiş bölümünde yer alması dolayısıyla bu açıklamanın hala yadırgatıcı olduğu da bir gerçek. çünkü böyle bir ifade, kendisi açısından yanlış anlaşılmadığı takdirde, diğer genelkurmay başkanları açısından sorun teşkil edecek. Yani şöyle bir soru sorulacak: Sayın Özkök, anayasal çerçevede görev yaptı da ötekiler ne yaptı?