Kuzey Irak için siyasi direktif gerekli Peki 35'inci madde eylemlerinde siyasi direktif nereden alınır?
Başbakan'la Genelkurmay Başkanı arasında Kuzey Irak konusunda alttan alta yaşanan düşük profilli polemiğin ilginç bir yönü var.
Gelin bugün onu konuşalım.
Genelkurmay Başkanı 12 Nisan'da yaptığı basın toplantısında dedi ki:
Kuzey Irak'a girmeliyiz. Girersek başarırız. Ama bunun için hükümetin hedef göstermesi ve siyasi direktif vermesi lazım.
Org. Büyükanıt, bu yöndeki görüşlerini Harp Akademileri'ndeki güvenlik sempozyumunda da tekrarladı.
Kuzey Irak'a girmek için yazılı talimat gerekli dedi. Genelkurmay Başkanı'nın sözleri aynen şöyle:
Bir harekat gerekir. Ama her harekatın bir politik amacı olmalıdır. Politik direktif verilirse asker bu hedefi nasıl, ne kadar kuvvetle elde edeceğini hesaplar. Biz asker olarak hazırız. İçeri girip sadece PKK ile mi mücadele edeceğiz. Yoksa Barzani ile de bir şeyler yapacak mıyız? Orada PKK var, Barzani var, bir de ortada ABD var. Hedef ne olacak? Bunlar sözlü olmaz. Önüme yazılı talimat gelmeli.
Bu sözlere medya üzerinden yürüyen bir polemik gibi bakmazsak, özünde doğru şeyler olduğunu belirtmek lazım.
Hep söylüyorum, bir askeri harekat sadece askeri harekat değildir. O, aslında bir politikanın içine oturur. Politikanın uzantısıdır. Ülkenin hayat memat mücadelesi için gerekli imkanlarını ülke yönetiminden sorumlu olanlar bilir. Askerin gücünü ve zaafını da, toplumun gücünü ve zaafını da hükümetlerin bilmesi lazımdır. Onun için savaş kararlarını askerler değil, ülkenin siyasi iradesi verir, Meclis verir. Çünkü her savaş biter ve ondan sonra masa başlar, ülke çıkarlarının masa başında da savunulması gerekir. Bunu da siyasiler, diplomatlar yapar.
O yüzden, Genelkurmay Başkanı'nın siyasi talimat beklemesi doğru.
Ancak, Türkiye'de, hükümet asker ilişkisi, siyaset asker ilişkisi bu kadar yalın değil.
Eğer bu kadar yalın bir siyaset asker ilişkisi olsaydı, Türkiye'nin gerçekten demokratik ülkeler kategorisinde olması ve yıllardan beri yaşadığı, bugün de yaşamakta olduğu sancıları yaşamaması gerekirdi.
Türkiye'nin sancıları, biraz da, veya daha çok da, askerin, siyasi kontrolden bağımsız hareket etmesinden kaynaklanmıyor mu?
Ya da, meşru, seçilmiş, halk iradesi ile belirlenmiş siyasi otorite yerine, başka siyasetlerin kontrolüne girmiş olmasından kaynaklanmıyor mu? Ya da, askerin bizzat Ben bazen kendi politikamı kendim belirlerim tarzındaki tavrından kaynaklanmıyor mu?
Doğrusu bunların, bir polemik ortamında konuşulmasının sağlıklı olmadığını düşünüyorum.
Ülkenin önemli güvenlik sorunları var, asker ateş hattında, yer yer şehit haberleri geliyor. Belki sınır ötesi harekat olacak. Birlik ve bütünlük içinde olmak lazım.
Ama, ötede de yaşanan bir sancı var.
Hatta ülke güvenliğini derinden etkileyen, ülkenin yükselme azmini zaafa uğratan, ülkenin ayağından tutup aşağıya çeken bir sancı var.
Ve asker siyaset ilişkisinin meşru zeminde olmamasından kaynaklanan bir sancı var.
Haydi soralım:
27 Mayıs'ta asker, içerde yönetimi devirmek için harekete geçerken hangi meşru siyasi otoriteden direktif almıştı?
12 Mart muhtırası verilirken...
12 Eylül'de darbe yaparken...
28 Şubat sürecinde siyasi iktidar boğulurken....
Ve nihayet, 27 Nisanda Genelkurmay'ın internet sitesinde Geliriz ha... yollu bir bildiri koyarken...
Tabii, en sıcağı 27 Nisan bildirisi...
Gecenin bir saatinde Genelkurmay sitesine bir bildiri düşüyor ve herkes o bildiriyi hükümete verilmiş bir muhtıra diye algılıyor.
Genelkurmay Başkanımız diyor ki, Hükümet bize Irak'a girmek için yazılı direktif versin!
Ondan sonra bir gece, asker hükümete yazılı direktif veriyor. Şöyle olmazsa şöyle olur!
Nasıl bir paradoks bu?
Efendim İç Hizmetler kanunu 35'inci madde var, rejim ve ülke bütünlüğünün tehlikeye girdiği kanaatine varırsa asker harekete geçer.
Askeri müdahalelerin mantığı bu.
Haydi soralım:
Bu durumda askerin siyasetle ilişkisi ne oluyor?
Askere siyasi direktifi kim veriyor? Başbakanı tutuklayıp, asan asker hangi siyasetle hareket ediyor?
Mesela, şöyle bir soru sorulamaz mı?
Asker 35'inci maddeden yola çıkıp siyasete müdahale etmeye karar verse, siyasi irade de askere Kuzey Irak'a harekat var diye siyasi direktif verse asker hangisine uyar?
Durumdan vazife çıkarmak demişti bir general 28 Şubat günlerinde...
Asker Irak için durumdan vazife çıkarmıyor da, memleket idaresine el koymak için durumdan vazife çıkarıyor.
Memleket idaresine el koymanın ülke güvenliği ile ilişkisi yok mu?
Askerin sınır ötesi harekat için siyasi direktif beklemesindeki mantık, içerde müdahale için re'sen hareket ederken neden göz ardı ediliyor?
Asker, içerde müdahale ederken, ülkenin başına ne geleceğini dikkate alıyor mu?
Besbelli ki, 27 Nisan'dan bu yana ülke daha sancılı... daha güvensiz... daha puslu... daha gelecekten kuşkulu... Yani bir bedel ödüyoruz.
Kime fatura edilecek bu bedel?
Asker, haklı olarak Kuzey Irak'a başına buyruk bir operasyon yapmıyor.
Peki içerde muhtıra verirken nasıl başına buyruk olabiliyor?
Yani işin içinde açık bir mantık alaborası var. Bir paradoks var.
Aslında dikkatli bakılırsa Genelkurmay Başkanı'nın ikide bir medya üzerinden Kuzey Irak'a girmeliyiz, bunun için siyasi direktif gerekli şeklinde beyanatlar vermesi de, kendi içinde tutarlı değildir. Yani Savaş politikanın devamıdır görüşünün babası, strateji uzmanı Clausevitz, Asker gerekirse siyasi iradeyi medya üzedinden zorlar diye bir strateji kuralı koymuş mu? Yok! Öyle bir şey yok.
Sözün özü şu:
Eğer asker, Kuzey Irak'a harekat için Durumdan vazife çıkaramıyorsa, içerde bir siyasi operasyon için de durumdan vazife çıkarmaya yönelmemeli. Bence tutarlılık bunu gerektiriyor.