Kuşku niçin sürüyor?

 

 

Başbakan Erdoğan'ın, grup konuşmasını merakla bekleyenlendendim.
Kaygılar hakkında düşündüklerinin yakın geleceğimizi belirleyeceği inancımı yazmıştım. Anayasa Mahkemesi'ne Başbakan'ın tanısı, iktidarın yeni politikalarını anlamamıza da imkân verecekti.
Olayı nasıl görüyordu, getirdiği sınırlamaları aşmak mı istiyordu, nasıl aşacaktı? Hükümetin yönetim felsefesi neydi? Sayın Erdoğan'ın düşünceleri, benzer soruları cevaplamamıza, yardımcı olabilirdi.
Başbakan konuşmasının başında söylediği açıklayıcıydı: "Bu Meclis bugüne kadar hiçbir vesayeti, hiçbir gölgeyi kabul etmedi, bundan böyle de kabul etmeyecektir."
'Vesayet', vasilik ve medeni haklarını kullanma ehliyetine sahip olmayan kimseleri koruma altına alma görevini yapan kurum; 'Vasi' ise, kendi kendini idare edemeyecek durumda olan akılca hasta ve zayıf bir kimsenin malını yöneten kimse anlamındadır (Ayverdi sözlüğü).
Sayın Erdoğan haklıdır, Meclisimiz vesayet altında olamaz, Anayasa Mahkemesi de vasi değildir.
Ama sorunumuz bu mu? Sorunumuz bu ise, işimiz çok kolaydır; çünkü yurttaşlarımız arasında, Meclis'in vesayete ihtiyacı olduğunu söyleyen kişi sayısı yüzlerle ifade edilebilir; ama sorunumuz vesayet değil.
Sorunumuz, Başbakan'ın konuşmasında bir cümleyle geçtiği kitledir: "Bize oy versin, vermesin istisnasız bütün vatandaşlarımızın hukukunu koruyacağız. Bütün vatandaşlarımızın emanetini emanetimiz bileceğiz."
Hülya Avşar da, hafta başında yayımlanan programında Erdoğan'a, damdan düşer gibi
sormuş: 'Şeriat gelecek mi?' Soruya verilen cevabı okuyalım:
"Bu dedikodular bugünün dedikodusu değildir. Cumhuriyet öncesinde de, Cumhuriyet sonrasında da Türkiye'de bu hep konuşulur. Rahmetli Menderes zamanında da
(Bu şeriatı getirecek) diyorlardı. Menderes, CHP'den çıkmış bir siyasetçiydi. Sayın Demirel döneminde de. Ve bunlardan hakikaten bıkmışızdır. Şimdi biz bir defa Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu kabul etmişiz. Şeriat getirmek diye bir şey yok ki. Böyle bir hedefimiz, böyle bir anlayışımız yok ki. Bu nereden çıkıyor?" (Zaman, 11.06)
Başbakan bu sözlerden 'bıkmış', ama yine de sorayım: Doğrudur, şimdiki kadar yoğun olmasa da, Menderes'e de, Demirel'e de 'Bu şeriatı getirecek' denmiştir, pekiyi sonra ne olmuştur? Bu günleri o günlere benzetmek doğru değildir, şeytan kulağına kurşun!
Başbakan'a saygısızlık yapmak istemem, kendisi söylüyor; lütfen düşününüz ve cevabınızı kendinize saklayınız: Erdoğan, "Böyle bir hedefimiz, böyle bir anlayışımız yok" dediği halde, acaba 'Bu sözler nereden çıkıyor?' kuşkusu niçin devam ediyor?

Kaynak: Radikal