Genelkurmay'ın TRT'nin Kürtçe yayınını, "kültürel açılım" olarak değerlendirmesini de önemli bir "açılım" olarak görmek gerekiyor.
Genelkurmay'ın, TRT'nin Kürtçe yayına böyle yaklaşması aslında bir sürpriz değil. Kürtçe yayın sadece hükümetin politikasına dayanmıyor. TRT'nin bir kanalını 24 saat Kürtçeye ayırması, Milli Güvenlik Kurulu zemininden geçmiş olmalı. Diğer bir ifadeyle, böyle bir kararda Genelkurmay'ın görüşü de bir biçimde alınmıştır. Bunun bir devlet kararı olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Genelkurmay Başkanlığı'nın, TRT'nin yayınını "kültürel açılım" olarak değerlendirmesi de bunun göstergelerinden biri. 1980'li yıllar düşünülürse, kaydedilen mesafe daha iyi anlaşılır.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, 1993'te "Kürt realitesini tanıyoruz" demesinden bu yana yaşanan süreç, TSK da dahil olmak üzere, devletin bakışında önemli değişikliklere sahne oldu.
Bugün itibariyle Kürt kimliği ve Kürtçenin önündeki engellerin kaldırıldığını söylemek mümkün. PKK-DTP çizgisinde olanlar dahil, kimse "Kürt kimliği inkar ediliyor" diyemez. "Kürtçe yasak" savını dile getiremez.
DTP'nin sorunu
Atılan adımları olumlu karşılamakla birlikte, DTP'ye göre bunlar da yeterli değil. DTP'nin bu tutumunu, PKK'ya bakarak belirlediğini söylemek abartı olmaz.
PKK-DTP çizgisi atılan adımlardan tatmin olmuş görünmüyor. DTP, gündemde tuttuğu talepler bir şekilde karşılandığında, bir başka istek demetiyle ortaya çıkıyor. "Bunlar yapıldı ama yetmez" diyerek, yeni taleplerde bulunuyor.
İşte bu noktada, DTP'yle ilgili olarak ciddi bir "güven" sorunu yaşandığını söyleyebiliriz. DTP'nin siyasi talepleriyle, devletin "kültürel açılımları"nın örtüşmesi çok zor, hatta olanaksız.
PKK-DTP çizgisinin bugün gündemde tuttuğu iki temel talep var :
1 - Kürtçeye ve Kürt kimliğine Anayasal güvence sağlanması,
2 - Kürtçenin eğitim dili olarak da kullanılması.
Bu talepler, DTP'nin "demokratik cumhuriyet" adını verdiği listede yer alan taleplerden sadece ikisi. "Özerklik" talebi göz önüne alınırsa, DTP'nin "biz federasyon istemiyoruz, ayrılmak istemiyoruz, üniter yapı içinde demokratik cumhuriyet istiyoruz" söylemi, devletin "kültürel açılım"ından çok farklı.
'Siyasi alana taşınmamalı'
Devletin "kültürel açılım"dan kastı, Kürtçenin bireysel özgürlük ve kültürel faaliyet bağlamında kullanılması. Anadilin ve kültürün yaşanması, yaşatılması. Ve bu sınırdan öteye geçilmemesi. Bir grup hakkı olarak gündeme getirilmemesi. Siyasi alana taşınmaması.
Devlet, "Türk üst kimliği" altında anadillerin veya alt kimliklerin yaşanmasını ve yaşatılmasını artık bir sorun olarak görmüyor. Sorun olarak gördüğü, ulus ve üniter devlet yapısının bozulması. Bu nedenle de Kürt kimliği veya Kürtçenin Anayasal güvenceye kavuşturulmasını talep edenlere "kuşku"yla yaklaşıyor. DTP'ye duyulan güvensizliğin altında bu kaygı var.
DTP'nin ise, PKK'dan bağımsız hareket etmesi mümkün görünmüyor. Bu konuda bugüne kadar izlediği politika, bundan sonra da PKK çizgisini esas alacağını gösteriyor. PKK'nın silah bırakması, DTP'nin demokratik ve bağımsız bir harekete dönüşmesi konusunda ufukta herhangi bir işaret yok.
DTP her kurumdan açılım , değişim bekliyor ama kendisinin böyle bir niyeti yok.
Milliyet