PKK kendi ifadesiyle ‘eylemsizlik’ kararı aldı. Yani silahları sustaracağını ilan etti. Bu arada dört temel talebini de dillendirdi...
1) Devlet askeri operasyonları durdursun.
2) Cezaevinde bulunan 1700 civarındaki
Kürt siyasetçisi ve barış grubu üyeleri bırakılsın.
3) Abdullah Öcalan ‘barış süreci’ne aktif olarak katılsın. 4) Yüzde 10 seçim barajı düşürülsün.
Tabii, bu taleplerin bazılarını kabul edilemeyecek nitelikte talepler olarak görenler olabilir...
Ama şunu unutmamakta yarar var: Kürt sorununa barışçı çözüm isteyenlerin ilk belirttiği noktalardan birisi, ‘ellerin tetikten çekilmesi’ydi. PKK elini tetikten çektiğini ilan ediyor.
Askeri güçler de çekemez mi? Denebilir ki, ‘Bir devlet elinde silah dağda gezen isyancıyı nasıl görmezden gelsin. Böyle devlet olur mu?’
Böyle bir yaklaşım,ancak,olaylardan bağımsız, bölge gerçeğinden bağımsız olarak ele alındığında doğru sayılabilir.
***
Bölge gerçeği, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu sorunu ‘eşkıyayı yok edene kadar savaş’ yöntemiyle çözemediğini bize defalarca gösterdi. ‘PKK’lıyı kovalamak’, konuyu sona erdirmiyor. Sorunun toplumsal, siyasi, psikolojik boyutları
gittikçe daha fazla ağırlık kazanıyor.
En önemli nokta da, temel kimlik taleplerini dile getiren bir halkla karşı karşıya olunması.
Silahlar bir süre tetikten çekilecek. Bu çatışmasızlık ortamı, silahsızlanmanın nasıl kalıcı hale getirilebileceğinin konuşulması için son derece önemli bir fırsat yaratabilir. 25 yıllık acı bir tecrübe tarafların önünde duruyor. Şiddet, ölümden ve çözümsüzlükten başka bir sonuç doğurmuyor.
Şiddeti tek taraflı olarak görmek, kaçınmamız gereken hataların başında geliyor. O yörenin temel gerçeklerinden biri PKK şiddetiyse, acımasız devlet şiddeti de bir diğeri. Devlet güçleri bölge halkına çok ağır şiddet uyguladı. Ocaklar söndü.
Şiddetin kalıcı olarak ortadan kalkabilmesinin şartlarından birisi, PKK’nın dağdan indirilmesi. PKK’nın dağdan indirilmesi ise, dağdakilere normal yaşama dönmeleri için koşullar yaratılmasını gerektiriyor. Bu konuda ‘açılım’ın ilk döneminde yapılan ön çalışmalar büyük tartışmalar yarattı. Hükümet, muhalefetten gelen baskılar ve milliyetçi dalganın yükselişi nedeniyle ‘PKK’nın dağdan indirilmesi’ projesini uygulamaktan çekindi. Olayları akışına bıraktı.
Bunun sonrasında, Güneydoğu yeniden
şiddet sarmalına teslim oldu. Şimdi bir şans
daha var. PKK’nın dağdan indirilmesini makul yöntemlerle ve adım adım hazırlanan bir plan çerçevesinde gerçekleştirmek için koşullar
geçmişe göre daha elverişli. Tabii biraz cesaret,
biraz uzak görüşlülük gerekiyor.
***
Bu noktada, KCK operasyonlarının bir hukuki hatanın ötesinde, bir siyasi yanlış
olduğunu vurgulamakta da yarar görmekteyim. Kürtler, dağdan inmenin, silahları bırakmanın hazırlığını yaparken, bu projenin gerçekleşmesinde
rol oynaması mümkün olan siyasi aktörler
ellerine kelepçe vurularak hapse atıldı. Şu anda Güneydoğu’da BDP’nin etkili olduğu yörelerde 1700 siyasetçinin hapiste olduğu söyleniyor.
Bu kadar çok yöneticisi hapse atılan bir siyasi
partinin yasal bir mücadele yürütmesi çok zor.
Peki yasal yolları kapatılmış siyasetçiler, şiddete karşı legal mücadeleyi nasıl yürütecekler?
***
Abdullah Öcalan’ın ‘barış süreci’ne katılması, başından beri tartışma konusu olan temel noktalardan biri. PKK’yı dağa çıkaran Öcalan, bugün PKK’nın dağdan indirilmesi konusundaki ‘en büyük otorite’ olarak ‘karşımıza çıkıyor’. PKK’nın dağdan indirilmesine katkıda bulunmak istediğini söylüyor. Bu konuda öneriler getiriyor. Üstelik kendisi hapishanede ve devlet güçlerinin elinde...
Öcalan dahil (ki Öcalan’ın hâlâ çok büyük bir etkisinin olduğu görülüyor) sürece silahların susması yönünde katkıda bulunabilecek herkesin dikkate alınmasının gerekli olduğunu düşünmeyi sürdürüyorum.
Hükümet ve devlet ‘Öcalan’ı muhatap olarak almayız’ diyorlarsa, alternatif
yaklaşımlar geliştirilebilir. BDP yöneticileri de bu bağlamda kolaylaştırıcı bir rol oynayabilirler.
Eğer istenirse Kandil ve İmralı’nın silahsızlanmaya katılmasını sağlayacak
değişik yollar bulunabilir. Zorunlu ve kritik olansa, gerçekten PKK’yı dağdan indirmeye karar vermek ve bunu uygulayacak cesarete ve plana
sahip olabilmek.
***
Yüzde 10 barajı konusundaki talebin haklılığı açıkça ortada. BDP’nin ülke çapında yüzde 6 civarında bir oyu var. Son yerel seçimlerde 2.5 milyon civarında oy aldılar.
Yüzde 10 barajı nedeniyle Kürt seçmen kitlesinin çok büyük bir diliminin oyunun Meclis’te temsil edilemiyor oluşu, siyasal sistemimizin en büyük zaaflarından biri olarak değerlendirilebilir.
Şu soru üzerine özellikle bazı kesimlerin
soğukkanlı bir şekilde düşünmelerinde büyük yarar görüyorum: Kürtlerin ve Kürt kimlik hareketinin yeterli oranda temsil edilmediği bir Meclis, Kürt sorununa çözüm üretebilir mi?
***
PKK’nın ‘eylemsizlik’ kararı, çocuklarımızın ölmemesi ve içinde bulunduğumuz dönemde çözüm yolunda adımlar atılması için bir imkân. Bu imkânın referandum ve seçim hesaplarına kurban edilmemesi çok önemli.
Kaynak: Radikal