Kürt sorununda din ve tarih

Din ve tarihin Balkanlar ve Kafkasya’da kışkırtıcı, çatışmayı derinleştirici bir rol oynadığını; fakat Kürt meselesinde birleştirici ve yatıştırıcı bir rol oynadığını görüyoruz. Balkan ve Kafkas kavimleri tarih boyunca birbirleriyle çatışmışlardır. Kimliğin teşekkül etmesinde söz konusu çatışmalar önemli rol oynamıştır. Aynı etnik kökenden olmalarına karşılık, mesela Boşnaklar ile Sırpların ayrışmasını sağlayan en önemli amil "din"dir. Burada dinler bir tür "kan veya doku uyuşmazlığı" hükmünde iş görmektedirler. Toplumsal piramidin hem alt tabakalarına hem tepeye doğru mesafe alındığında çatışmalar yatışmıyor, aksine derinleşiyor.

Türkiye ve İslam dünyasında ise din birleştirici ve yatıştırıcı fonksiyon görmektedir. Başka bir ifadeyle dini duygu ve dini hayat güçlü ve etkili oldukça, çatışma ihtimali zayıflamaktadır. Hiç kuşkusuz, bu içi boş bir "İslam kardeşliği" şeklinde anlaşılmamalı. Kardeşlerden birinin haklı şikayeti varsa, diğer bütün kardeşlerinin buna kulak vermesi, meşru ve haklı taleplerinin karşılanması yönünde harekete geçmeleri gerekmektedir. Biri ezen, diğeri ezilirken kardeşlik büyük anlam ifade etmiyor. Başka bir ifadeyle "Alevere dalevere Kürt Mehmet nöbete" kurnazlığını bir kenara bırakmak gerekir. Hak ve talepler sağlanınca din pekiştirici rol oynar ve esasında dinin de ana prensibi herkese hakkının verilmesidir. Şimdi dinin itibardan düşürülmesi, dini duygunun şu veya bu sebeple zayıflaması bu çatışmanın ve yabancılaşmanın artmasının önemli sebeplerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Güneydoğu’daki medreselerin çok hızlı bir biçimde 80’lerden itibaren tasfiye edilmesi bunda önemli rol oynamıştır.

Tarihsel olarak Türkler ile Kürtlerin çatışma değil, kritik noktalarda ortak hareket etmiş olmaları altı çizilmesi gereken başka bir noktadır. Tarihimizde üç önemli kritik dönem var. Bunlardan biri 1071’dir. Bugün Güneydoğu dediğimiz bölge Hz. Ömer’den bu yana zaten Müslüman’dı. Türkler 1071’de Malazgirt üzerinden Anadolu’ya geldiklerinde o bölgenin Kürt ve Arapları 10 bin asker verdiler Alparslan’a. Bu, Anadolu’nun Müslümanlaşması için yapılmış yardımdı. Bizans ordusundaki Müslüman Kürt subaylar Alparslan’a yardım ettiler, lojistik bilgiler taşıdılar. 

İkinci olarak, İdrisi Bitlisi’nin Çaldıran’da, Yavuz’un doğu seferinde oynadığı rol, Kürtlerin İran ile Osmanlı arasında tercihte bulunma noktasına geldiklerinde, o kritik anda Osmanlı’nın yanında yer almaları sonraki tarihin akışında belirleyici olmuştur.

Son olarak Kürtler, Mustafa Kemal’in, yanında yer almışlardır. Bu son derece önemlidir. Ve bence adil olmak gerekirse, Sevr Antlaşması’nı ilk yırtanlar arasında Kürtler de yer almaktadır.

Demek ki burada tarih ve din önemlidir ve elbette sorun sadece bundan ibaret değildir. Sorunun  sosyal, ekonomik, kültürel ve uluslararası ilişkiler ile güvenlik boyutları var. Göz önüne alınması gereken sorular var: Uluslararası güvenlik sistemi bunu hangi çerçevede manipüle ediyor? Türkiye’nin, İran’ın veya Suriye’nin aleyhinde bunu kullanmak istiyorlar ve isteyeceklerdir. Fakat bu Kürt meselesinin kendi iç dinamikleriyle bir sorun olarak ortaya çıkmasını anlamsızlaştırmıyor. Hatta tam aksine daha fazla bunun üzerinde yoğunlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Kürtlerin Türklerle evlenme oranı çok yüksek. Bir araştırmaya göre yüzde 1,5. Kürtlerin, diğer Müslüman kavimlerle evlenme oranı da yüzde 9. Her iki rakam da son derece önemli. Balkanlarda etnik çatışmalar başladığında binlerle ifade edilebilecek evlilik ilk yıl boşanmayla sonuçlandı. Fakat Türkiye’de bugüne kadar çatışmadan dolayı boşanma olduğu duyulmadı, görülmedi. Cuma günü "çözümler" üzerinde durmaya çalışacağım.