Ankara, Kürt sorununu silahla ve diğer başkentlerde çözemez. Tüm askeri misillemelere rağmen PKK eylemleri 24 yıldır sürüyorsa, 'Aynı vatanın evladı olan bu çocuklar niçin ölüyor' sorusuna siyasi yanıt verilmesi gerektiği açık
Türkiye hâlâ, PKK'nın 17 askerin ölümüne yol açan Aktütün saldırısına karşı yapılacak misillemenin şekline dair zihin karışıklığı yaşıyor. Ankara her büyük PKK eylemi sonrasında bütün yönlerde harekete geçti. Askeri misillemeyi ihmal etmedi. Uçakları Kuzey Irak ve Türkiye içindeki PKK üslerini vurdu. Silahlı PKK üyelerinin yoğunlaştığı toprakların sorumlusu olan yönetim sıfatına sahip olan Bağdat'la da doğrudan bağlantıya geçti.
Fakat en önemli durak, Kuzey Irak'taki Kürt bölgesel yönetiminin kurulduğundan beri yönetimin başkanı olan Mesut Barzani'yle ilk kez yapılan görüşmeydi. Kürdistan'da yapılacak bir buluşmanın Kürt oluşumunun tanındığına yorulmaması için toplantı Bağdat'ta gerçekleşti. Fakat bu durum Kürt 'emrivakisi'nin tanındığı gerçeğini değiştirmez.
Türk hareketlenmesi, sorunun temelinde Kürt meselesinin dış boyutunun yer aldığını göstermeye çalışıyor. Gerçeğin bir yönü bu, ancak PKK'nın dış destek almaksızın hayatını sürdürmesi mümkün olmasa da bu açıklama sınırlı kalıyor. Sorunun iç boyutuysa daha önemli olduğu gibi, karartma girişimlerine rağmen ortaya çıkmakta da gecikmedi.
PKK'nın askeri eylemleri 24 yıldır sürüyor. Bununla birlikte, Türk ordusu bu konuyu niçin bitiremedi? Kürt 'terörü'nü bitirme gücü yoksa niçin siyasi çözümü denemiyor ve niçin iç istikrarı, ekonomik kalkınma ve siyasi reformu engelleyen sorunun sürmesinde ısrar ediyor? Uzun zaman geçti ve her iki taraftan da binlerce kurban verildi.
Kimse karşılıklı ödün verme cesaretine sahip değil.
Fakat en güçlü taraf olması nedeniyle Ankara'nın sorumluluğu daha büyük.
Belki de Ankara'da ilk defa, önlem almaksızın kaderlerine terk edilen 17 askerin ölümünün sorgulanmasını isteyen sesler yükseliyor. Genelkurmay başkanından istifa etmesini veya en azından muhasebede bulunmasını talep eden sesler de ilk kez yükseliyor.
Orgeneral İlker Başbuğ ise bunun yerine gazetecilere suçlamalarda bulundu, genelkurmayın askerlerini koruyamadığına dair yayınları akan ve akacak her damla kana ortak olmakla suçladı, 'yalanlarına nokta koymaları' için basını tehdit etti.
'Kan kanı suluyor'
'İleriye kaçmak', yani örgütü destekledikleri gerekçesiyle Bağdat, Erbil ve Washington'a kaçmak (ki bu iddia nispeten doğru) tartışmayı aslına yine içeriye götürüyor. Ordunun hareketlerinde serbest kalması ve PKK'yla mücadeleyle geçen yaklaşık 20 yıl boyunca orduya sınırsız özgürlük verilmesi, sorunun birikmesinin ve çözüme direnmesinin sebeplerinden biri oldu. Askeri zihniyet Kürt sorununun sadece askeri çözümü olacağını ve diğer boyutların sonrasında geleceğini düşünüyordu. 'Kanın kanı sulaması' sebebiyle Kürt ve Türk kanı akıyor. Hepsi aynı vatanın evladı olduğu halde, 'bu çocuklar niçin öldürülüyor' diye soran yok.
Bugün Türk basını genelkurmaydan Aktünün eyleminin neden başarılı olduğunu ve güvenlik önlemlerinin neden sınırlı kaldığını açıklamasını isterken, aslında Kürt kriziyle mücadelede askeri seçeneğe nokta koymaya çalışıyor. Çözüm bu noktada başlıyor: Türk veya Kürt kanı bu kadar ucuz görülmediğinde, 'günah hissi' ve dolayısıyla akan kanın nasıl durdurulacağı sorgulanıyor. Ankara dış başkentler arasında dolaşarak enerjisini boşa harcamayı bırakmalı. Çözüm hep içerideydi ve daima öyle olacak.
Kaynak: Radikal