Ergenekon konusunda kamuoyunu rahatlatacak herhangi bir açıklama yapamayan DTP, temmuz ayındaki parti kongresinden sonra tarafsız kalacağını söylemişti. Ahmet Türk yaptığı son açıklama ile artık Ergenekon'da taraf olduklarını açıkladı.
Ergenekon konusunda kamuoyunu rahatlatacak herhangi bir açıklama yapamayan DTP, temmuz ayındaki parti kongresinden sonra tarafsız kalacağını söylemişti. Ahmet Türk yaptığı son açıklama ile artık Ergenekon'da taraf olduklarını açıkladı.
Türkiye'nin en hayati meselelerinden birinde geç gelen bu tavrın nedenlerini, biraz da DTP'nin kullandığı dilde aramak gerekir. Kürtlerde partileşme serüvenine dikkatle eğildiğimizde karşımıza çıkan en belirgin unsur, parti programları ve açıklamalar başta olmak üzere partilerin karakterine sinen sol terminolojidir. Gözden geçirilmesi ve bir başka zeminde tanımlanması gereken bu ilişki, DTP'nin iyi muhalefet yapamamasından Türkiyeleşememesine pek çok alanda temel belirleyici olmaya devam ediyor. Dil anlamında ilişki doğru oluşturulamadığı zaman zihinlere giydirilen dar kalıplar, olası kapasiteyi engelliyor, anlam ile arasındaki ilişkiyi zedeliyor. Sonuç bir tarafta dünyayı kurtarmaya adanmış basit çözümlemeler, öte tarafta ise toplumsal yapıyı ıskalayan tespitler oluyor.
Sol terminolojinin Türkiye toplumsal yapısına uyumsuz olması Kürt partilerinin sadece Kürt sorununa yönelik kapasitelerinin darlığını belirlemiyor, aynı zamanda yerel hizmetten parti içi demokrasiye, dış politikadan gelecek projeksiyonlarına kadar pek çok alanda çözümsüzlüğü dayatıyor. Türkiye'de etkili bir muhalefetin gerekliliğinden bahsedenlerin ihmal ettiği en temel yer, potansiyel muhalefet partilerinin kronikleşen terminoloji sorunudur. Politika geliştirmedeki kapasite, doğru tahlillere, toplumsal ve siyasal yapı ile uyumlu teşhislere ve toplumun temel unsurlarına uygun açılımlara bağlıdır. Gerek sol partilerde, gerekse bilinen tüm Kürt partilerinde referans olan sol terminoloji emek yoğun bir üslupla oluşmadığından olsa gerek, belli başlı gündelik sorunlara bile çözümü derin tarih toplum analizlerinde arıyor. Meseleyi her defasında Marx'ın "Komünal Toplum" aşamasından başlatmaları da zaten bunu gösteriyor. Kavramlara bu kadar saplanan bir siyaset anlayışı en nihayetinde gördüğü her şeyi "siyasal hareket" olarak kabul edip düşman ilan ediyor. Doğru tahliller yapmak konusunda son derece yetersiz olan bu anlayış, liberalizmden bahsedenleri "emperyalizmin uşağı", başını örtenleri "siyasal İslamcı" olarak etiketleyip, "halkın iktidarı" için karşısına alıyor. Meseleye etiket penceresinden bakan bu algının en nihayetinde kendi dışında kalan kesimleri makbul görme şansı da kalmıyor. Parti kapatma davalarından Ergenekon sürecine, Irak ile ilişkilerden AB sürecine kadar tüm kritik alanlarda politika üretemeyen bu zihniyet en temelinden analize muhtaçtır. Solun tüm dünyada yükseldiği zamanlardaki teorik tartışmalardan beslenen sol terminoloji, Türkiye'deki toplumsal yapıya, siyasetin temel parametrelerine, dine, geleneğe dair yeni hiçbir şey söyleyemiyor. AB'yi "tekelci sermayenin emperyalist birliği", NATO'yu "emperyalistlerin savaş makinesi", borsayı "vahşi kapitalizmin tezgâhı" olarak etiketleyen sol terminoloji, Ergenekon sürecini "derin devlet içinde hesaplaşma" olarak okuyup, demokratikleşmeden, hak ve özgürlüklerden, çeşitlilik ve çoğulculuktan yana tavır alamıyor.
Kabul etmek gerekir ki, evrensel bazı ilkeler dışında, bu ülkede olup bitenler sol terminolojinin arka planı ile açıklanamaz. Sloganların egemenliğinde siyaset sahnesine çıkmak isteyen bu dil, sahicilik ve ciddiyetten uzak olmakla kalmayıp, siyasetin dengelerini de onarılmaz bir şekilde bozabiliyor. Marksist teorinin ilkel komünal dönemle başlaması, Cumhuriyet modernleştirmesinin Güneş Dil Teorisi'ne referans göstermesi en nihayetinde DTP terminolojisini Medler'e kadar götürdü. Tarihe bu türden referansları analiz kabul edip, bu çabaların toplum mukaddesine vurduğu darbeyi görmemezlikten gelmek sol siyasetteki en büyük handikaptır. Buradan başlayan bir düşüncenin sığlıkla neticelenmesi ne yazık ki kaçınılmaz oluyor.
Soru kısa, ama cevabı fazlasıyla karmaşık. Sol terminolojinin kavram esareti bitmedikçe herhangi bir açılım yapma şansı yok. Çünkü 20. yüzyıldan kalma bütün ezberler toplumun dinamik karakteri karşısında iflas etti. Durum böyleyken bunu kabul etmekten başka bir şans yok. Geçmişin eski tarz siyasi duruşuyla, üslubuyla yeni bir şey söylemek mümkün değil. Yeni bir dil için, öncelikle elitist bakışa kaymadan, insana güven duyacak, temel kültürel değerlerle barışık bir teorik çatı oluşturulmalı. Bu yöndeki bir çaba sadece Kürtler ya da sol açısından değil, Türkiye demokrasisine de hizmet edecektir.
DTP'ye göre Ergenekon, derin devlet içinde bir hesaplaşma ve dar tasfiye süreci. Aslında öyle olmadığını herkes biliyor; ama ifade etmek için dil zenginliği şart ve maalesef bu kısım sancılı olan yer. Kullanılan dilin şimdiki kimyası ile DTP politik kariyerinin sonuna yaklaşıyor. Statükoculuk ile devrimcilik arasında inşa edilen bir konumlama ile demokrasi savunuculuğu yapmak istiyor ama farkında olmadan darbeci zihniyetin yanında anti-demokratik hiziplere katılıyor. Bugün bu ülkede gazeteler tarihsel temizlikten bahsediyorlar, kirlilikten arınmanın sokaktaki adamın yüzüne mutluluk olarak nasıl sindiğinden. Ya insanı merkeze alır kendinizi değiştirirsiniz ya da kendinizi özne ilan eder, insanı unutur silinip gidersiniz.
Kaynak: Zaman