Kürt açılımı" çerçevesinde geliştirilmeye çalışılan demokratik açılım sürecinin bir yandan ülkedeki öte yandan bölgedeki istikrara katkı sağlayacak yönleri bulunuyor.
"Kürt sorunu" olarak özetlenen sorunların sadece Türkiye değil, İran, Irak ve Suriye'yi ilgilendiren boyutları var. Uzun yıllar boyunca "terör" kapsamında ele alınan sorunlar, nadiren adı geçen ülkelerin işbirliği yapmalarına yol açtı, daha ziyade bu komşu ülkeler arasındaki anlaşmazlık ve çatışmaların merkezi konusu olarak değerlendirildi. Hal böyle olunca, bir yandan özellikle şiddete baş vuran Kürt grupları ülkeler tarafından birbirlerine karşı birer yaptırım aracı olarak kullanıldı, bir yandan her bir devlet bu grupları kendisi aleyhine kullanan devleti suçlama imkanı buldu, ancak öte yandan bu süreç Kürt gruplarının bu dört ülkeyi kapsayacak biçimde daha fazla sınır aşan faaliyet göstermelerine neden oldu. Kısacası sorun devletler arası ilişkileri belirledikçe, hem halklar hem şiddet örgütleri daha fazla uluslararasılaştı.
Bugün, İran'ı bir yana bırakırsak Irak, Suriye ve hatta Türkiye'de Kürt sorunu ile bağlantılı biri terör ve şiddeti sonlandırma diğeri tüm grupların "vatandaş" haline gelmelerini sağlama olarak ifade edilebilecek yeni bir sorun kümesi bulunuyor. Daha önce terörün karşılıklı silah olarak kullanımı makul bir siyasetken, bugün bu yaklaşımın terk edilmesini gerektiren bir konjonktür bulunuyor. İran'ın gelecekte ne tür iç çatışmalar yaşayacağı belli değil; yumuşak bir dönüşüm yaşayabileceği gibi keskin toplumsal kırılmaların ortaya çıkması ve hatta İsrail ile çatışamaya girerek Ortadoğu'nun tüm dengelerini belirsizliğe sürüklemesi mümkün. Suriye ise dini ve etnik unsurlar açısından gerginlikler yaşamaya fazlasıyla aday bir ülke; üstelik bu ülkenin de İsrail ile ilişkileri Ortadoğu'yu belirlemeye yetecek özellikler barındırıyor. Irak'ın durumu malum, her gün bir patlama yaşanıyor, farklı kesimler arasındaki uyuşmazlıklar şiddet yöntemleriyle ifade buldukça ülkenin bütünsel geleceği daha fazla riske gidiyor. Üstelik Irak'taki şiddet eylemlerinin arkasında Suriye, hatta bazen İran olduğu ileri sürülüyor. Kısacası, sorunların tırmandığı düzey artık hiçbir ülkede denetlenebilir krizlerin olmayacağı ve bölgesel çatışmalara yol açmasının engellenemeyeceği bir büyük risk ortamı yaratmış durumda.
Riskleri bertaraf etmenin yöntemlerinden birisi, adı geçen ülkelerin kendi içlerindeki etnik ve dini referanslı grupları siyasal sisteme kazandırmaları ve bu gruplar içinde yer alan kişilerin şiddete başvuran yöntemlerden vazgeçmelerini sağlamaları. Türkiye için daha kaliteli bir demokrasi anlamına gelen çözüm Irak, Suriye ve hatta İran için aynı biçimde ele alınması henüz pek mümkün gözükmeyen bir çıkış olsa bile o kadar da imkansız değil. Türkiye'den başlayacak demokratik açılımın, eğer bu ülkeler arasında daha fazla ilişki olursa, diğerlerine sirayet etme ihtimali yüksek. Dolayısıyla Türkiye'deki açılımın komşu ülkelerle daha yakın ilişki kurmayı gerektirdiği söylenebilir.
Irak, Suriye ve Türkiye arasında olası bir serbest ticaret bölgesi, istikrar paktı ya da başka bir işbirliği platformunun hem Kürt sorunu gibi çok boyutlu sorunun çok taraflı olarak ele alınmasını hem bu ülkelerin birbirlerini kışkırtacak işler yapmamasını hem de birbirleriyle çatışma risklerinin bertaraf edilmesine katkı sağlayabilir. Üstelik bu tür oluşumların İsrail ile genişletilmesi de mümkün. Adı geçen dört ülkenin bölgesel işbirliğinin önce İran'ı küresel ilişkileri bakımından, ardından da AB'yi Türkiye ile ilgili olarak seçim yapmaya zorlayacağı açık. Yeter ki Irak ile Suriye bir hata yapmasınlar.
Kaynak: Star