Kurban Bayramı – Yılbaşı farkı


Türkiye birkaç yıldan beri Ramazan'ı, Kadir Gecesini, Ramazan Bayramını, Kurban Bayramını yılbaşı ile yan yana içiçe geçiriyor.

Peki her biri olağan dışı etkinliklere sahne olan bu günler arasında bir fark görebiliyor musunuz?

Bir kültür ve dünya görüşü farkından söz ediyorum.

Mesela acaba dün gece yılbaşı kutlamalarını nasıl yaşadı insanlarımız?

Alış-veriş merkezlerine ve eğlence yerlerine yansıyan görüntülere bakarak bir tahminde bulunursak herhalde şunları söyleyebiliriz:

-Insanlar yediler, içtiler. Hindi yediler, kuru yemiş yediler, alkollü içkiler içtiler, meşrubat içtiler, içtiler.

-Oynadılar, dans ettiler. Evlerini süslediler, yaşlı genç herkes başına kukuleta geçirdi, düdük çaldılar, tombala oynadılar. 

-Sonra aşırı yeyip içmenin ve aşırı oynamanın bitkinliği ile yatağa düştüler...
Soralım bakalım mesela:

-Yılbaşı dolayısıyla herhangi bir evde, bu memlekette yardıma muhtaç insanlar var mı yok mu diye bir konu mevzubahis oldu mu?

-Bu gün huzur evlerine gitsek de yaşlıları ziyaret etsek düşüncesi kimin aklından geçti?

-Hastalar için dua etmeyi düşünenlerimiz var mıydı?

-Bu kış – kıyamette dağda nöbet bekleyenler eğlencelerimizin neresinde bulundu?

-Başlarını sokacak evi bulunmayanlar? hatırlayanımız oldu mu?

-Ayakkabısı olmayan çocuklar için neler hissedildi?

-Televizyonlarda yılbaşı kutlamalarını seyreden yoksulluk ve açlık sınırı altı milyonların neler hissedeceği hesaba katıldı mı?

Bunlar olmaz yıl başlarında değil mi?

Bunlar, o iklimin havasını bozarlar deıil mi?

Eğlenceye su katarlar. İnsanların keyfini kaçırırlar.

Bunlar en çok Ramazanlarda, Kandillerde, Kurbanlarda gündeme gelir değil mi?

İşte ben de tam onu söylemek istiyorum.

Kültür ve değer farkını...

Albert Camus, 20'inci yüzyıl insanını anlatırken;
-Gazete okudu ve sevişti, diyor. 

Belki çağon sonuna kadar yaşasa idi, bir de "tüketti" notu düşecekti. Tüketti, festival yaptı, eğlendi...

Hepsi, Batı kültürünün insanı getirip bıraktığı egoyu kutsayan "Ben merkezci" çizginin yansımalarıdır.

Bundan Batı'nın popüler kültürünün küreselleşmesi oranında biz de nasibimizi alıyoruz. 

Michael Jakson'un şapkası bizim çocuklarımız için de efsane haline geliyor, Amerika'da doğan çılgınlık gösterileri, ertesi gün, bizim tüketim mabedlerimizde yığınlarca alıcı bulabiliyor.

İçki içiyoruz, düdük çalıyoruz, kukuleta giyiyoruz, dans ediyoruz ve kusuyoruz.

Aslında kimsenin keyfini kaçırmak niyetinde değilim.
Ama bu işler biraz "kapıldım gidiyorum, bahtımın rüzgarına" tarzında olup bitiyor.

Avustralya'nın "Cristmas Adası" olarak bilinen Kritimati adası ile İtanbul'un kültür atlası aynı değil. Aynı olmamalı. Ya da Paris ile Londra ile Ankara'nın Kayseri'nin kültür atlası...

Oysa küresel popüler kültür Avustralya'dan başlayıp tüm dünyayı kendi rengine boyuyor.

Dün, bir tv kanalındaki dizide, çocuklara evde dansöz oynatma rolü verilmişti. Kocaları görevde olan kadınlara ise sarhoş oluncaya kadar içme rolü...

İşte böyle. "Yılbaşında tv'de oryantal olmalı mı?" tartışmalarından çocuklara dansöz oynatabilme noktasına gelmiş bulunmak, her şeyi yeterince ortaya koyuyor.

Bir ara İngiltere muhalefet lideri David Cameron, bir Müslüman aile ile birlikte geçirdiği iki günün ardından "Bizim kaybettiğimiz aileye bağlılık, diğergamlık gibi insani değerler onlarda yaşıyor. Batı'nın Müslümanlardan öğreneceği çok şey var" demişti.

Bir yılbaşı gecesi ülkemizin bazı yörelerindeki görüntülere baksa acaba bunu söyler miydi?

Türkiye yılbaşı kutlaması ile herhalde Batı'da herhangi bir ülke için orijinal bir nitelik arz etmezdi.

Ama aynı Türkiye, kurban bayramı dolayısıyla Doğu – Güneydoğu'da ve dünyanın Uzak-Doğu'dan Afrika'ya, Güney Amerika'ya kadar uzanan fakir memleketlerinde gerçekleştirdiği şefkat köprüsü ile fark oluşturuyordu.

...
Yılbaşı kutlamaları tartışılır durur Türkiye'de...

Eleştiriler bir Hristiyanlık adeti eleştirisi gibi görünse de onu bile aşan bir kültürel başkalaşmayı gündeme almak lazım.

Çünkü yılbaşı kutlamalar?, Hristiyanlığı da rahatsız edecek bir erozyona tekabül eder hale gelmiş bulunuyor.

 Hazreti İsa gelse herhalde bu yılbaşı kültürünü vahim bir sürükleniş olarak nitelerdi.

Nitekim Hristiyan din adamları da bir uçtan, bu erozyona karşı seslerini yükseltmeye başlamışlardır.

...
İnsan, yeni bir yıla yepyeni bir enerji yüklenerek başlamalı, de?il mi?
Biz yılın ilk gününü tatille geçiriyoruz. Çünkü yılbaşı gecesinin yorgunluıu başka türlü çıkmıyor.

Bizim kültürümüzde bu gibi müstesna günler, başkalarına sevinç taşınan, başkalarının üzüntülerini azaltan günlerdir.

Diğer ifadeyle pozitif enerjinin kalpten kalbe taşındığı günlerdir. 
Keşke derim, Kurban bayramımızı dünya kadar çoğaltsaydık, Ramazan bayramımızı, kandillerimizi, oruçlarımızı, iftarlarımızı küreselleştirebilseydik. İslam'ın şefkat ve rahmet iklimi kıta kıta dolaşsaydı.
Böyle bir özlemi dile getirmek, yılbaşı keyfini bozmak anlamı taşır mı, bilemiyorum.