Birden çok yargıcın katıldığı, toplu yargılamanın söz konusu olduğu mahkemelerde geçerli/sağlıklı bir kararın çıkması için birbirini bütünleyen ve binlerce yıllık deneyimlerin süzgecinden geçerek olgunlaşan ve yetkinleşen aşağıdaki kurallara, çeşitli yasalarda yer alan, çokluk birbirinin yinelenmesi niteliğinde olan ayraç içindeki hükümlere uyulması zorunludur
Görüşme ve oylama kuralları açısından Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) kararı-1
Her yargılamada son karardan önce birden çok konu/sorun (mesele) ortaya çıkar. Bunların sırasıyla tek tek çözülmesi, daha sonra son kararın verilmesi gerekir.
Tek yargıçlı mahkemelerde, bu konuları/sorunları tek yargıç çözeceği için, görüşme ve oylama yapılmaz.
Buna karşılık, birden çok yargıcın katıldığı "toplu yargılama"larda bunların çözülmesi için görüşme ve oylama yapılması zorunludur.
İşte bu görüşmelerin ve oylamaların nasıl yapılacakları hemen hemen bütün yargılama yasalarında ayrıntılarıyla düzenlenmiştir.
Aşağıda değinileceği üzere, 2004/5271 sayılı Ceza Yargılama Yasasında (CYY)
bu ilkelerin yalnızca bir kesimi ele alınmıştır. Düzenleme ayrıntılı değilse
de, eksikliklerin işlemin doğası gereği kolaylıkla giderilebilmesi olanaklıdır.
Bununla birlikte ülkemiz uygulamasında bu kurallara tam olarak uyulduğunu söylemek olanaksızdır.
Batı öğretisinde kimi yazarlar, görüşme ve özellikle oylama ve izlenecek sırayı sayfalarca işlemişlerdir. Çünkü, bu konuda yapılacak en küçük bir yanılgı, kararı butlan (hiçlik) ile sakatlayacaktır. Böylesine bir sakatlığa yol açmamak için mahkemeler bu konuda son derece duyarlıdırlar.
Jürinin yer aldığı yargı organlarında ise konu daha da önem kazanmaktadır. Çünkü, sözgelimi jürili cinayet mahkemelerinde (ağır ceza mahkemeleri) verilen kararların gerekçeleri. Gerekçe, kararın en önemli bölümlerinden biridir. Kararın sonucunu belirleyen nedenleri içerir. Kararın denetlenmesini sağlar. Ancak, karar,
halkın temsilcisi olan jürinin da bulunduğu bir organ tarafından verildiği için,
"halkın halkı denetleyemeyeceği ilkesi" gözetilerek bu mahkemelerde gerekçeye yer verilmemektedir.
Yargıtay, bu mahkemelerin kararlarını görüşme ve oylama kurallarına uyulup uyulmadığını inceleyerek denetlemektedir. Özellikle Fransız Yargıtayı, bu konuda hiçbir boşluğu bağışlamamakta, kararı bozmaktadır.
Buna karşılık Türk öğretisi, bu konuya yeterince eğilmemiştir. Yüzeysel değiniler sonucu, bu konuda verilen örnekler ise, üzülerek belirteyim ki, çoğu kez yanlıştır.
AYM, Yargıtay, Danıştay, ağır ceza ve ticaret gibi mahkemelerde birden çok yargıcın katıldıkları toplu yargılamalar yapılmaktadır.
Ne var ki, bu konuda uygulamanın duyarlı olduğunu söylemek olanaksızdır.
Birden çok yargıcın katıldığı, toplu yargılamanın söz konusu olduğu mahkemelerde geçerli/sağlıklı bir kararın çıkması için birbirini bütünleyen ve
binlerce yıllık deneyimlerin süzgecinden geçerek olgunlaşan ve yetkinleşen
aşağıdaki kurallara, çeşitli yasalarda yer alan, çokluk birbirinin yinelenmesi niteliğinde olan ayraç içindeki hükümlere uyulması zorunludur.
1-Görüşme ve oylamada yöntem kuralları:
a- Görüşme ve oylama gizlidir. Yargılama yasalarında açık (1927/1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası (HYY), m. 382) ya da dolaylı (CYY, m. 227; 1929/1412 sayılı Eski CYY, m. 382; 1963/353 sayılı Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Yasası (AMKYY), m. 172) olarak gizlilik ilkesine değinilmiştir. Değinilmesiydi bile gizlilik ilkesi uygulanacaktı. Zira, açık yargılamadan sonra kararı verecek yargıçların işin doğası gereğince görüşmeleri ve oylamaları gizli yapmaları zorunludur. Amaç, kamuoyuna karşı yargının bağımsızlığını sağlamaktır. Çünkü karar, yalnızca mahkemenin önüne gelen kanıtlarla göre verilecektir. Kamuoyu diye bir kanıt ve kaynağı yoktur, hukukta.
b- Oylama en kıdemsiz üyeden başlanarak yapılır. Başkan ya da kıdemli üyeden başlamaz. En son başkan oy kullanır. Bu kuralın yakın amacı, kıdemsiz üyeleri daha kıdemli üyelerin manevi etkisinden ve baskısından kurtarmaktır. Kuralın uzak amacı ise, yargıçların başka yargıçların görüşlerine karşı bağımsızlıklarını sağlamaktır (2949 sayılı Y, m. 42; CYY, m. 229; 1929/1412 sayılı Eski CYY, m. 385; AMKYY, m. 171; HYY, m. 385). Çünkü yargı bağımsızlığının bir boyutu da budur.
2-Yapısal kurallar:
Mahkeme, her görüşme ve oylamada o mahkemenin oluşması için yasada öngörülen sayıda yargıçla toplanmak zorundadır. Bu kuralı, HYY, eski ama özlü anlatımıyla şöyle açıklamıştır: "Müzakereye iştirak ve rey ita edebilecek hakimlerin cümlesi hazır bulunmadıkça müzakere icrası caiz değildir." (m. 384).
Unutulmamalıdır ki, her görüşme ve oylamada, yargıçların fizik olarak, yani bedenen görüşmede var olmaları yetmez. Fikren, yani oy kullanarak katılmaları da zorunludur. Eğer bu sayı oy olarak eksik ise mahkeme yasaya uygun olarak oluşmamış demektir (m. 227; Eski CYY, m. 382; AMKYY, m. 172; HYY, m. 383, 384).
Bu kurallara uymamak, kesin temyiz ve bozma nedenidir. Çünkü, mahkeme fikren yasal sayıda yargıçla toplanmadan karar vermiş demektir. Bunun da yaptırımı, kararın mutlak butlanla (hiçlik) sakat olmasıdır (CYY, m. 289).
3-Konuları/sorunları hep birlikte/toptan oylama yasağı:
Görüşme ve oylamayı yöneten başkan (CYY, m. 228), görüşülecek ve oylanacak konuları/sorunları ve bunların sıralanmasını belirler. Her konu, her sorun bu sıraya uyularak ayrı ayrı görüşülür ve ayrı ayrı oylanır. Özleri/nitelikleri/mahiyetleri
başka başka olan sorunlar asla birlikte, topyekûn görüşülemez ve oylanamazlar.
Yeni CYY'nin 228. maddesi, bu konuda eksik düzenlenmiş, gerçi konuların/sorunların sıralanmasından söz etmemiştir. Oysa Eski CYY'de "hallolunacak meselelerin tertibi"nin
(m. 383), AMKYY'de, "çö(züm)lenecek konuların düzenlenmesi"nin (m. 168); HYY'de, "karara rapt olunacak meseleler(in) tayin"inin (m. 383) oturumu yöneten başkana ait olduğu belirtilmiştir. Ancak bu durum, işin özünde böyledir ve giderilmesi olanaksız bir eksiklik değildir.
Yeni CYY'nin 228. maddesinin gerekçesinde bu kuralla ilgili olarak verilen örnekler, konunun derinliğine incelenmediğini göstermektedir. Çünkü, çoğu gelişigüzel, karışık ve tutarsızdırlar.
Bir ceza yargılamasında ve dolayısıyla ceza yargılamasına benzetilen parti kapatma yargılamasında konular/sorunlar, zorunlu olarak üç ana başlıkta toplanırlar:
a- Eylemin kanıtlanmasına (sübuta) ilişkin olanlar: Suç konusu eylem(ler) olmuş mu olmamış mı? Olmuş ise sanık (davalı parti) tarafından mı gerçekleştirilmiştir ya da gerçekleştirilmemiştir?
b- Hukuksal tanıya (teşhise), adlandırmaya (nomen juris) ilişkin olanlar: Eylem var ve sanık tarafından meydana getirilmiş ise, eylemin hukuktaki tanısı, yani adı nedir? Sözgelimi, insan öldürmeye kalkışma mı, yaralama mı, hırsızlık mı, dolandırıcılık mı? Parti yargılamasında eylemler 'odak' olmuş mu?
c- Yaptırıma ilişkin olanlar: İşlenen eylemler cezada suç olarak tanımlanmışlarsa, yaptırımı hapis mi adli para cezası mı, bunlardan biri ya da ikisi birlikte ise miktarları ne olmalı? Parti yargılamasında eylemler odak olma noktasına ulaşmışlarsa, yaptırımı kapatma mı yoksa devlet yardımının kesilmesi mi olmalı? Devlet yardımının kesilmesi ise oranı ne olmalı?
Bu üç ana başlık altında birçok konu/sorun alt başlıklar olarak gündeme gelebilir, gelecektir de.
Nitekim, cinayet (ağır ceza) mahkemelerinde, özellikle Almanya, Fransa, İspanya, İtalya, Portekiz gibi bizimle aynı yargılama hukukunu benimsemiş ülkelerde, görüşülecek ve oylanacak konu/sorun sayısı, her defasında 90 ila 120 arasında değişmektedir.
Birbirinden ayrı ana ya da alt başlıklarda yer alan bu konuların/sorunların birlikte, topyekûn görüşülmesi ve oylanması olanaksızdır. Mantığın gerektirdiği sıraya uyulmaması kararı mutlak butlanla sakat kılar.
Konuyu yarın da incelemeyi sürdüreceğim.
Kaynak: Radikal