'Kudüs tacirleri' belirsizlikten besleniyor


İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ne istediğini bilen var mı? Seleflerinin ne istediğini anlayan var mı? Hangi yöne doğru gidiyorlar? Ve bizi nereye götürüyorlar?

İsrailli politikacılara bu sorular sorulduğuna hep standard yanıtları verirler: “Bu soruyu cevaplamamı beklemiyorsunuz” veya “Bunu müzakerelere bırakalım”. Belirsiz yanıtlar, örtbas etmeler, baştansavma ve belirsiz klişeler - vaatler, vaatler. Vatandaşlarının, dostlarının ve düşmanlarının nereye yöneldiğine dair en ufak fikir sahibi olmadığı başka bir ülke yok. Düşmanlarımızın bunu bilmemesi anlaşılır ama biz daha fazlasını bilmeyi hak etmiyor muyuz? En azından nihai amacı öğrenmeyi hak etmiyor muyuz?


Araplar isteklerini her zaman açıkça, net bir biçimde ve bazen de aşırılıkla ilan etmişken, İsrailliler maske taktı. Uluslararası ihtilaflarda savaşan tarafların hedefleri herkesçe bilinirken ve Filistinlilerin neyin peşinde olduğundan (1967 sınırları, bir devlet, mülteci sorununa çözüm ve dönüş hakkı) cümle âlemin haberi varken, İsraillilerin ne istediğini bilen yok. İşgal altındaki toprakları ilhak etmeyi mi arzuluyorlar? Yok canım. Onları boşaltmayı mı istiyorlar? Şu an değil. Peki ne zaman? Yanıt hâlâ belli değil. İşgal altındaki toprakların ne kadarından çıkacaklar? Kimse bilmiyor.

Birkaç gün önce gazeteciler bazı bakanlara Kudüs’teki inşaatların dondurulması meselesini sordu. Neredeyse hepsi yanıt vermeyi reddetti. Bu bir skandaldan farksız. Bir meseleye dair pozisyonunu açıklamaya hazır olmayan bir bakan görevini ihmal ediyor demektir. Bir başbakan aynısını yapmaktan kaçınıyorsa, durum 10 kat daha kötüdür. İsveç yasaları bir bakanın makamından gönderilen her mektubun yayımlanmasını şart koşarken, biz en üst düzey yetkililerimizden kritik meseleler hakkında yanıt bile alamıyoruz.

Bu tür meselelerde genelde olduğu gibi, suçu hepimiz paylaşıyoruz. Yıllar boyu,
liderlerimizin bizi düzenbazlık veya en azından çarpıtma temelinde yönlendirmesini zımnen kabul ettik. ‘Bunu-yüksek-sesle-söylemeye-gerek-yok’ mantrası neredeyse bir aksiyoma dönüştü. Sanki nihai bir bedeli belirlemek yasakmış gibi, barış için uğraşmanın at pazarlığına benzetildiği alışılmış düşünce tarzı resmi politika haline geldi. Reklamcılığın ve pazarlamacılığın aldatıcı dünyasında işe yarayabilecek olan bir şey, bu ülkede felsefi bir köşetaşı. Mesaj da belirsizlik. Kim bilir, belki de ülkenin bir amacı veya bir amaca ulaşma yöntemi yok ve belirsizlik bu utancı gizlemeye yarıyor.
İsrail başbakanı Suriye’yle barış karşılığı Golan’dan çekilmeye hazır mı? Evet mi hayır mı? Bilmeyi hak etmiyor muyuz? Batı Şeria’nın hangi bölgelerini, eğer böyle birşey yapacaksa, boşaltmaya hazır? Ve tanrı aşkına, savunma bakanımız ne istiyor?

Politikası ne? Bilen var mı? Ve niçin bu sorunun yanıtı bilmemiz konumumuzu güçlendirmek yerine zayıflatacak? Belirsizlik niçin güçle eşdeğer? Hilekârlık bir yöntem mi?

Amatör tüccarlarımız fikirlerini hiçbir zaman açıklamayacak. Toptancı pazarlama stratejilerinin çınlayan bir başarısızlık haline gelmesine şaşmamalı. İsrail’in uluslararası imajı, diğer sebeplerin yanı sıra belirsizlik ve yön kaybı nedeniyle her zamankinden daha kötü. Bilmiş ABD başkanının bile müttefikinin ne istediğine dair fikri yok. Kendisi şimdi en azından “Bana istediğinizin ne olduğunu söyleyin” diyerek bir yanıt almaya çalışıyor. Aradığı yanıtı alıp almayacağıysa şüpheli.

Shylock’tan bile beter
İşgalin başlamasından 43 yıl sonra, ne İsrail’de ne de dünyanın herhangi bir yerinde kimse bizim gerçekten ne istediğimizi bilmiyor. Açıkça belirlenmiş sınırları bulunmayan tek ülke olmakla kalmadık; aynı zamanda, açıkça belirlenmiş ulusal amaçları da olmayan tek ülkeyiz.

William Shakespeare’in ‘Venedik Taciri’nde, [Yahudi tefeci] Shylock [Venedikli tüccar] Antonio’yu kabul edilemez şartlar altında kendisinden borç almaya zorlar. Bununla birlikte Yahudi Shylock bize unutulmaz monologlardan birini sunar: “Bize iğne batırırsan kanımız akmaz mı? Bizi gıdıklarsan gülmez miyiz? Bizi zehirlersen ölmez miyiz? Ve bize kötülük edersen, intikam almaz mıyız?” Kudüs tacirlerinin monoloğu bundan çok daha berbat. “Verirlerse, o zaman alacaklar” veya bunun gibi birşey... (İsrail gazetesi, 4 Nisan 2010)

Kaynak: Radikal