Büyük resesyon geçen yıl başladığında, Japonya'nın kaderi sık sık Batı için korkunç bir örnek olarak öne çıkarılıyordu. ABD ve AB doğru politikaları uygulayamazsa, onların da yıllar süren cılız büyümenin ardından Japonya tarzı bir 'kayıp on yıl'dan mustarip olabileceği söyleni-yordu. Şimdi Japonlar pazar günkü seçimde Liberal Demokrat Parti'nin 50 yıldan uzun süren iktidarına son vererek Demokrat Parti'yi seçince, yeni bir Batılı anlatı öne çıkıyor.
Bunun bir siyasi devrim, Japonya'nın duraklama yıllarına son vermek için büyük şansı olduğu söyleniyor.
Fakat bu hikâyelerin ikisi de yanlış. Demokratların köklü bir değişiklik yapması zor görünüyor. Zaten bunu yapmaları da gerekmiyor. Zira Japonya'nın son 20 yıldaki hikâyesi kesinlikle Batı'da yapılan çoğu yorumun sunduğu kadar iç karartıcı değil.
Siyasi aşırılığa prim vermiyorlar
Varlık fiyatları balonunun 1990'da patlamasından bu yana Japonya ekonomisinin yavaş büyüdüğü, borsanın birdenbire düştüğü ve ulusal borcun dehşet verici oranlara çıktığı doğru. Fakat bu imtihanlara rağmen Japonya aklı başında, istikrarlı, müreffeh ve heyecan verici bir ülke olmaya devam etti. Siyasi, kültürel ve hatta ekonomik olarak, uzun ve sıkıntılı bir dönemin nasıl ele alınması gerektiği konusunda bir uyarıdan ziyade ilham verici bir örnek teşkil ediyor.
Kısmi duraklama yılları boyunca Japonların Liberal Demokrat Parti'yi seçip durması dışarıdan bakan pek çok kişinin kafasını karıştırdı. Hatta bazıları bunun, Japonya'nın bir şekilde demokratik olmamasının kanıtı olarak gördü. Fakat Japonya değişime istekliydi. Halk, 2001-2006 arasında ülkeyi serbest pazar yönünde daha da ilerleten Liberal Demokrat başbakan Junichiro Koizumi'ye yetki verdi. Şimdiyse seçimi, Amerikan modeline daha az hayran olan Yukio Hatoyama ve Demokratlar kazandı.
Fakat Japonya iyi tanımlanmış sınırlar dahilinde değişimden zaten her zaman hoşlanmıştır. Avrupalılar ve Amerikalılar, derin bir resesyonun siyasi aşırılığı besleyeceğin-den endişeleniyor; Amerikan siyasetindeki histerik ton ve Avrupa'da aşırı sağ ile aşırı sol partilerin oy artışı göz önünde bulundurulduğunda bu belki de mantıksız değil. Ancak neredeyse 20 yıl süren zorlu dönem boyunca, Japonlar siyasi aşırılıkla hiçbir zaman flört etmedi.
Bunun sebebi belki de, Japonya'nın ekonomik zorlukla yabancıların bazen zannettiğinden çok daha iyi başa çıkmış olması. Sözgelimi, Economist dergisi Japonya'nın 'hayal kırıklığı yaratma yönündeki şaşırtıcı becerisi' konusunda zaman zaman hayıflanır. Yabancı yatırımcıların Japon borsasını son iki yıldır özellikle hayal kırıklığı yaratan bir ortam olarak gördüğü doğru. Japonlar aynı zamanda 'zombi şirket'lere daha acımasız davranma konusunda sergiledikleri isteksizlik ve 'hayat boyu istihdam' gibi modası geçmiş geleneklere tutunmaları nedeniyle yabancılar tarafından cezalandırıldı.
Fakat ekonomik gerilemenin en kötü sosyal etkilerini hafifletme çabaları meyve verdi. Geçen hafta küresel resesyonun Japonya'daki işsizlik oranını yüzde 5.7 oranında yeni bir 'zirve'ye çıkardığını ilan eden şoke edici manşetler gördük. Bu, ABD ve Avro bölgesindeki yüzde 9.4'lük orana göre hâlâ gayet tercih edilir bir miktar.
Japonya'nın istihdamı koruma kararlığı emek pazarını daha az 'esnek' hale getirdi ve ekonomi bir bedel ödedi, fakat katlanılamaz bir bedel değildi bu. Akademisyenlerin 'bir numara olacak Japonya'ya dair tahminlerini nefes almadan yazıp durduğu günler geçeli çok oldu. Ancak 20 yıl süren sözde durgunluğun ardından Japonya hâlâ iki numara; ülke dünyanın ikinci en büyük ekonomisi. En büyük şirketleri hâlâ dünyayı alt eden ürünleri üretiyor. Sözgelimi Toyota hibrid araba geliştirmekte dünyaya liderlik etti.
Tokyo kesinlikle ölümcül bir bunalımın pençesindeki bir ülkenin başkentiymiş gibi hissettirmiyor. Kentin restoranları Paris'tekinden daha çok Michelin yıldızı topladı. Japonya 'kayıp on yıl'ının hemen ardından 2002'de Dünya Kupası'na ev sahipliği yaptığında, dünyaya diğer ev sahibi olan Kuzey Korelilerin tuhaf milliyetçiliğiyle tezat teşkil edecek şekilde mutlu ve misafirperver bir görüntü sundu.
Japonya geleceğimiz olabilir
Ülkenin tabii ki sorunları da var. Yaş ortalaması düzenli olarak artıyor ve nüfusu daralıyor. Her beş Japon'dan biri 65 yaşın üzerinde. Demokratlar emekli maaşlarını ve ebeveynlere yapılan ödemeleri artırmayı, vergide de kesintiye gitmeyi vaat etti. Hesapların nasıl tutacağını görmek zor. ABD ve Britanya kamu borcunun gayri safı yurtiçi hasılanın yüzde 80'ini bulacağından endişe duyarken, Japonya'nın borcu yüzde 200'e doğru ilerliyor.
Yaşlanan bir toplumla ilgilenme yönündeki bazı çabaları da 'sinir bozucu'. Ülke yaşlılara eşlik edecek robotlar geliştirmekte dünya lideri. Bunların arasında, 'bir astronot kıyafeti içinde yaşayan, hava durumu üzerine sohbet eden, şarkı söyleyen ve oyun oynayan' 'sokulgan bir Ifbot' bulunuyor.
Gülmeseniz iyi edersiniz. ABD ve Avrupa balon ekonomisinin sonuçlarına, yükselen kamu borcuna ve (2. Dünya Savaşı'ndan sonra artan doğumların oluşturduğu) baby-boomer kuşağının emekli olmasına ayak uydurmaya çalışırken, Japonya'ya saygı duymalı. Japonya geleceğimiz olabilir. (31 Ağustos 2009)
Kaynak: Radikal