Dünyanın en büyük 19 ekonomisi ve AB bugünlerde Washington'da küresel krize çare üretmek için toplandılar.
Konuşulanlara gelmeden ve krize yönelik bir-iki söz söylemeden önce G-20 üzerine bir-iki bilgi vermek istiyorum.
G İngilizce dev kelimesinin baş harfinden geliyor; Türkiye kişi başına gelir olarak değil ama nüfusunun büyüklüğüne bağlı olarak toplam milli gelirinin yüksek olmasından dünyanın en büyük 19 ekonomisi içine giriyor ve bu nedenden de Washington toplantısının bir parçası.
Sanayileşmiş G-7 toplantısının genişletilmiş şekli olarak da bakılabilecek bu zirvede bizim gelişmekte olan önemli bir ülke olarak bulunmamız önemli.
90'lı senelere damgasını vuran zihniyet devam etseydi, Derviş reformları gerçekleşmeseydi ve 2002-2007 arası mali istikrar ve yüksek büyüme yaşanmasaydı Türkiye'nin bugün geldiği milli gelir düzeyine ulaşması ve bugün Washington'da olması kolay olmaz idi.
Gazete yazılarında sayı, oran vermek çok cazip bir şey değil, okuyucuyu itebilir ama yine de aşağıda G-20 toplantısına katılan ülkelerin isimlerini, 2007 senesindeki milli gelirlerini ve 2008 için beklenen büyüme oranlarını vermek istiyorum; böylece tablonun daha net görülebileceğini düşünüyorum.
G-20'nin parçası olan ülkeler, milli gelirleri (milyar dolar, 2007) ve 2008 beklenen büyüme oranları (yüzde olarak) şöyle:
ABD (13844, 1.4), Kanada 1432, 0.6), Meksika (893, 1.9), Brezilya (1314, 5.2), Arjantin (260, 6.5), İngiltere (2773, 0.8), Fransa (2560, 0.8), Almanya (3322, 1.7), İtalya (2105, -0.2), İspanya (1439, 1.4), Hollanda (777, 2.3), Türkiye (663, 3.5), Rusya (1290, 6.8), Suudi Arabistan (376, 5.9), Güney Afrika (283, 3.8), Hindistan (1099, 7.8), Çin (3251, 9.7), Güney Kore (957, 4.1), Japonya (4384, 0.5), Endonezya (433, 6.1), Avustralya (909, 2.5).
Listede görüldüğü gibi 21 ülke var; bu ülkelerden İspanya ve Hollanda toplantıya şimdilik misafir olarak katılıyorlar, geriye 19 ülke kalıyor; Avrupa Birliği de tüzel kişilik olarak katıldığı için de G-20 adı veriliyor.
Yukarıdaki ülkeler tablosunda milli gelir rakamları 2007 senesine ait ABD doları cinsinden gelirler; 2008 senesinin tahmini büyüme oranları ise üçüncü çeyrek sonuçları açıklanmadan oluşturulmuş yani daha iyimser tahminler; 2008 üçüncü çeyreği büyüme oranı beklenenden daha düşük çıktığı, dördüncü çeyrekte de bu trendin süreceği nedeniyle muhtemelen G-20'de 2008 büyüme oranları yukarıdaki oranların biraz altında olacak.
Ancak, 2008'in üçüncü ve dördüncü çeyreği olumsuz trendinin 2009 senesinde de süreceği tahmin edildiğinden büyüme ve işsizlik açılarından esas sorunun 2009 senesinde ortaya çıkacağı iktisatçıların beklentisi.
Krize yönelik önlemlerin tartışıldığı G-20 toplantısından somut ve verimli bir sonucun çıkacağı konusunda ortada çok ciddi kuşkular mevcut; ABD, yukarıda da görüldüğü gibi, krizin ev sahibi olmakla beraber dünyanın tartışılmaz en büyük ekonomisi ama bu toplantıda görevi 20 Ocak 2009'da bırakacak bir Başkan'la, Amerikalılar'ın tabiriyle topal bir ördekle temsil edildiğinden gruba etkin bir önderlik yapması zor.
AB dönem başkanı olarak toplantıya katılan Sarkozy'nin (Fransa) önerileriyle zaten ABD'nin yaklaşımının örtüşmemesi toplantının verimli geçmesini engelleyen başka bir faktör.
Bu zirveyi İkinci Dünya Savaşı sonrası mali piyasaları belirleyen Bretton Woods ile karşılaştıranlar var ama bu karşılaştırma ne kadar gerçekçi pek belli değil; bu toplantının toplam ön hazırlık aşaması yaklaşık 20 gün sürmüş, oysa Bretton Woods'a tam iki sene hazırlanıldığı biliniyor.
Ortada zaten iktisatçıları çok heyecanlandıran yapısal ve radikal bir öneri de pek yok, zaten küresel ekonominin geldiği bu aşamada bu iş pek kolay da değil.
Ancak, eski altın sistemine benzer bir uluslararası para sistemi arayışının dillendirilmiş olması bana ilginç geliyor; bu bağlamda bazı iktisatçılar ortaya çıkan krizi liberal tezlerin bir iflası olarak değil tam tersine bu tezlerden uzaklaşıldığı için bir sonuç olarak görüyorlar.
Bu konuyu ilk fırsatta açacağım.
Kaynak: Star