Kriz söylemi

Başbakan'ın Batman'daki konuşmasında “Seçimden sonra kriz çıkar” sözü tartışılıyor. Tepki şu:

-Başbakan böyle söylemeli mi? Bu kriz politikası yapmak gibi okunmaz mı?

Başbakan'ın böyle söylemesi kendi tabanını tedirgin edecek niteliğiyle bile riskli. Çünkü kimse krize oy vermez.

Ama Başbakan'ın sözleri başka türlü okunmaya daha müsait.

Aslında bu söylem, Başbakan'ın sürdürdüğü 367 üstü sandalye arayışının bir uzantısı.

Başbakan ve genelde Ak Parti, cumhurbaşkanlığı seçimindeki zorlamayı seçmene götürmek ve karşı karşıya kalınan “adaletsizliği – kural dışılığı” tepki oyları haline getirmek istiyor. Oradan da 367 üzerinde bir sandalye ve net bir skorla Cumhurbaşkanlığı seçimi...

Ama bu seçimde bunun zor olduğu da görülüyor.

Bir kere bu ancak iki partili bir yapı ile ve AKP'nin geçen seçimden daha yukarda bir oy alması ile mümkün.

Başbakan'ın arzusunun bu olduğu açık. Yayınlanan kamuoyu yoklamaları ve genel görünüm bunu doğrulamasa da (Üç partinin barajı aşacağı gözlemi yaygın) Ak Parti cenahı, kendi yaptıkları kamuoyu yoklamalarına göre iki partinin barajı aşacağını öngörüyorlar. Ama bunda da kaygılılar.

Bir, bağımsızlar var.

İki, MHP var.

AKP şu anda DP'nin baraj ümidi olmadığını düşünüyor olmalı. Baraj ümuidi yok gibi görünen başka partiler de var.

Ama MHP'nin baraj üstüne çıkacağı görüşü yaygın.

AKP “kriz çıkabilir” derken bile ne yapmak istiyor?

“Cumhurbaşkanlığı” seçimindeki zorlamalardan rahatsız olan toplum kesimlerini AKP'de toplamak istiyor.

Bu toplum kesimleri, genelde “sağ – muhafazakar - demokrat” diye nitelenen “akraba – yakınlık duyan” bir camiayı ifade ediyor ve toplam yüzde 70'leri buluyor.

Tabii ki bu yüzde 70'lerin içinde kemik parti bağlıları bulunmaktadır. Onlar barajı hiç düşünmeksizin partilerini destekleyebilirler. Barajı aşma ümidi çoğaldıkça parti bağlılığı da artacak ve “Cumhurbaşkanlığı seçimi” bile ıskalanabilecektir. Buna rağmen, burada Cumhurbaşkanlığı duyarlılığı bir noktada etkili olabilir. O yüzden Başbakan o alanı sürekli yoklamaktadır.

Bu arada Başbakan “Bağımsızlara verilen oy israf olabilir – Bağımsızlar Meclis'te ne yapabilir ki?” söylemiyle, bağımsızlara yönelişi önlemeye çalışıyor. Belli ki, AKP'nin milletvekili sayısından en başta bir miktar bağımsız yontması gerçekleşebileceğini düşünüyor. 30-35 bağımsız demek, AKP açısından en azından 20 kadar milletvekili kaybı demek. İki partili bir Meclis olsa bile, AKP'den bağımsız firesi önemli bir rakama dönüşecektir. Bu da Cumhurbaşkanlığı seçimi için etkili bir fire demektir.

Üç parti olduğunda ise, bu, AKP'nin sandalye sayısında daha ciddi bir düşüş anlamına gelecektir.

Bu durumda Cumhurbaşkanlığı için iki ihtimal söz konusudur.

Uzlaşma ve kriz.

Uzlaşma, seçimden birinci çıkan partinin (Şu anda AKP'nin seçimden açık ara birinci çıkacağı farz ediliyor) göstereceği adayın diğer partiler tarafından da desteklenmesi ya da birinci çıkan partinin diğer partiler tarafından desteklenecek bir ismi aday göstermesi ile mümkün olacaktır.

Uzlaşma için AKP'nin diğer partilerin şartlarını gözetmesi, diğer partilerin de AKP'nin birinci parti olmasını ve kendi tabanının kabul edeceği aday konusundaki hassasiyetini dikkate alması ile mümkündür. O zaman uzlaşma çıkar ve Cumhurbaşkanı seçilir.

Bu gerçekleşmezse uzlaşma olmaz, Cumhurbaşkanı seçilmez. O da kriz demektir, yani Meclis'in yeniden seçime gitmesi demektir.

Uzlaşma kolay mı?

Aslında geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı geriliminde Abdullah Gül'ün ismi uzlaştırıcı bir isim gibi görünüyordu. (Abdullah Gül, serbest bırakılsa CHP'nin üçte ikisinden oy alırdım demektedir) Ama kızılca kıyamet koptu; işin içine Asker girdi, Anayasa Mahkemesi girdi, CHP girdi ve kriz çıktı.

CHP'nin Abdüllatif Şener'e oy vereceği söylentileri çıktı.

Demek AKP içinde CHP kriterlerine uygun isimler bulunabilecekti. AKP bu isimleri kendi tabanına da Cumhurbaşkanı adayı olarak sunabilirse, belki de bir uzlaşma noktası bulunabilir.

AKP, bir uzlaşmayı arayacaktır. Peşin krize oynayacağı düşünülemez. Zaten bunu topluma anlatmak da kolay olmaz. Geçen cumhurbaşkanlığı krizinde ANAP ve DYP ile daha önceden iletişim kurmaması eleştiri konusu oluyor. Belki ANAP ve DYP'ye bazı yerlerden etkiler olmuş olabilir ama AKP'nin iletişimde geç kaldığı savunması da bütün bütün yabana atılamaz.

AKP ANAP ve DYP ile uzlaşabilseydi, CHP'nin uzlaşma dışı kalması da anlamsız kalabilirdi. Baykal'ın yıkıcı muhalefetine rağmen uzlaşma için onların da kapısı çalınır, diğer iki parti ile uzlaşıldığı için CHP uzlaşmaz görünürdü.

AKP'nin şu anda da uzlaşmaya açık görünmesi gerekir. Bu seçimler sonrasında da uzlaşmanın AKP – MHP - Bağımsızlar arasında olması akla gelebilir. Üst planda çok gerilim olsa bile ben, tabanların birbirine çok uzak olmadığını düşünüyorum. Onun için şimdiden AKP ile MHP'nin uzlaşılabilir bir üsluba dikkat etmeleri yararlı olacaktır.

Burada, bazı derinliklerde CHP – MHP koalisyonu hazırlıkları yapıldığı izlenimi ediniliyor. Bunun en önce MHP'ye oyun olduğu açıktır. MHP, daha önce DSP ile koalisyonunda ciddi toplum zemini aşınmasına uğradı. CHP ile koalisyon demek, bir süredir devam eden derin çevrelerin operasyonuna monte olmak anlamına gelecektir.

Bu seçimlerin, iktidar belirlemekten öte Cumhurbaşkanlığı seçimi olduğu artık çok nettir.

Ama Cumhurbaşkanlığı seçiminin de, iktidar alternatifleri ile bağlantılı olduğu açıktır. Tek başına bir AKP iktidarı demek, Cumhurbaşkanlığı seçiminde inisiyatifin AKP'de olması demektir. Farklı bir koalisyon, cumhurbaşkanlığı seçiminde inisiyatifi öyle bir koalisyona yöneltebilir.

Belki şu veya bu partiye yönelişte seçmenlerin, partilerin gelecekteki iktidar alternatiflerini de dikkate almaları gerekecektir.