Kouchner ve benzerlerine bazı hatırlatmalar

Prag'daki ABD–AB zirvesine katılan ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama, 5 Nisan Pazar günü Ankara'ya uçmadan önce yaptığı konuşmada şunları söyledi: "ABD ve Avrupa, adaletsizliğe, hoşgörüsüzlüğe ve şiddete karşı mücadelede Müslümanlara dostlarımız, komşularımız ve ortaklarımız olarak yaklaşmalı ve karşılıklı saygı ve karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki kurmalıdır.

Türkiye'nin AB üyeliğine doğru ilerlemesi, bu gündeme bağlılığınızın güçlü bir işareti olur ve Türkiye'yi Avrupa'ya bağlamayı sürdürmemizi güven altına alır."

Fransa Başkanı Nicolas Sarkozy, cevabında gecikmedi. Türkiye'nin üyeliğine her zaman karşı olduğunu belirttikten sonra, "Başkan Obama ile el ele çalışıyorum, ama konu AB olunca, buna AB'nin üyeleri karar verir" dedi. Almanya Başbakanı Angela Merkel de, Türkiye'nin AB'deki statüsünün tartışmaya açık olduğunun altını çizmek fırsatını kaçırmadı.

Obama da aldığı bu cevaplara cevap vermeyi ihmal etmedi: "ABD'nin AB'nin bir üyesi olmadığı doğru, dolayısıyla karar verecek biz değiliz, ama bu durum benim bu konuda bir görüş sahibi olmama engel değildir. Avrupalıların uzun zamandır ABD'nin politikaları hakkında pek çok görüşe sahip oldukları ve bunları ifade etmekten kaçınmadıkları dikkatimi çekiyor. Zaten dostlar da bunu yapar. Eğer Türkiye NATO'ya üye olabiliyor ve eğer müttefiklerini korumaya yardım için askerlerini ve gençlerini gönderiyorsa, Türklerin de Avrupa'ya kayısı satmasına ya da Avrupa'da daha çok seyahat etmelerine izin verilmemesini anlamak mümkün değildir."

Öteden beri Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olan Sarkozy ve Merkel'in, hele hazirandaki Avrupa Parlamentosu seçimleri yaklaşırken Obama'ya tepki vermelerinde anlaşılmayacak bir husus yoktu. Şaşırtan, Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner'in ortaya atılıp, Türkiye'nin Danimarka Başbakanı Rasmussen'in NATO genel sekreterliğine itirazı nedeniyle artık Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemekten vazgeçtiğini beyan etmesi oldu. Kouchner, Rasmussen'in seçilmemesi için "Üzerimize yapılan baskı beni şoke etti... Türkiye'nin, daha dini, daha az güçlü bir laiklik yönünde evrilmesinden kaygı duyuyorum." buyurdu.

Bay Kouchner, Türkiye'nin üyeliğini destekleyip desteklememekte elbette ki tamamen hürdür. Sözleri Türkiye'de büyük bir hayal kırıklığı yaratmış da değildir. Ne var ki, dile getirdiği görüşler AB adına kaygı verici. Şu nedenle: Rasmussen'in İslam'a düşmanlık telkin eden karikatürleri "ifade özgürlüğü" olarak savunmasını haklı bulabilirsiniz. Rasmussen'in tavrının Müslüman çoğunluklu ülkelerde 100'den fazla insanın ölümüne yol açan şiddetli gösterilere yol açmasını "Müslümanlar arasında hoşgörüsüzlüğün yansıması" olarak da yorumlayabilirsiniz. Ama eğer Afganistan ve Pakistan'da El Kaide ve Taliban'a karşı savaşı tırmandırmaya hazırlanan NATO'nun başına, İslam dünyasında nefret uyandıran bir şahsı getirmenin ne kadar akılsızca bir iş olduğunu göremiyorsanız, NATO'daki yegane Müslüman çoğunluklu üyenin bu konuda uyarıda bulunmasını anlayamıyorsanız, sizde bir idrak sorunu olduğuna hükmedebiliriz.

Türkiye'de laiklikle ilgili "kaygıları"na gelince, eğer Kouchner Türkiye'nin, AB sürecinin de desteğiyle, 1905 öncesi Fransa'dan esinlenen hayli otoriter bir laiklik uygulamasından, inanç özgürlüğüne dayalı gerçek bir laikliğe doğru evrildiğini; askerî vesayet altında olan türden bir demokrasiden liberal bir demokrasiye doğru gittiğini göremiyorsa, bu ancak kendisinin (ve benzerlerinin) Türkiye hakkındaki koyu cehaletiyle açıklanabilir.

Kouchner (ve benzerleri) şunu da iyi anlamalı ki, AB Türkiye'ye mecbur olmadığı gibi, Türkiye de AB'ye mecbur değildir. Ülkenin askerî vesayet altında kalmasını, hatta askerler tarafından yönetilmesini isteyen ne kadar demokrasi düşmanı varsa, hepsi tıpkı Kouchner gibi Türkiye'nin AB üyeliğine karşıdır. Öte yandan Bay Kouchner, temsil ettiği zihniyetin tümüyle hakim olduğu bir AB'ye tek bir Türk'ün dahi üye olmak istemeyeceğinden emin olabilir.
 
Kaynak: Zaman