Kosova ve Türkiye: Ne yapmalı?


 
Kosova sorunu başından beri Türk diplomasisini zorlayan bir nitelik taşır. Kürt sorunuyla benzerlikler kurulması Türkiye'yi dikkatli davranmaya yöneltti. Türkiye uluslararası toplumla uyum içinde Ahtisaari planına destek vererek klasik temkinli Balkan politikasını devam ettiriyor

Kimi siyasetçiler tarafından 20. yüzyılın çözüme kavuşturulamamış en büyük sorunu olarak adlandırılan Kosova sorunu 2008 yılında da uluslararası gündemin en önemli maddelerinden birini oluşturmaya aday görünüyor. Üç hafta kadar süren koalisyon görüşmelerinin ardından 26 Aralık 2007 tarihinde Kosova'nın en büyük iki partisi Kosova Demokratik Partisi (PDK) ve Kosova Demokratik Ligi (LDK) Haşim Taci liderliğinde koalisyon hükümeti kurma konusunda anlaştılar.
Beklendiği gibi hükümetin kurulmasıyla birlikte Taci, Kosova'nın bağımsızlığa hazır olduğunu ve uluslararası kamuoyunun bu yönde karar alması gerektiğini vurgulayarak Kosova'nın bağımsızlık yolundaki kararlılığını sergilemiştir. Kosovalı yetkililer her fırsatta 10 Aralık 2007'de sona eren Kosova'nın statüsü ile ilgili görüşmelerin kesinlikle geride kalmış olduğunu ve tekrarlanmasının anlamsız olduğunu ileri sürmektedirler. Taci'nin uluslararası toplumla uyum içinde olacağını ifade etmiş olmasına rağmen Kosova hükümetinin yakın bir gelecekte tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etme olasılığı uluslararası toplumu endişelendirmektedir.

Aktörlerin tutumu
Kosova sorununun diğer aktörlerinin tutumlarında da bir değişiklik gözlemlenmemektedir. Sırbistan ve Sırbistan'ın benimsemediği bir çözümü kabul etmeyeceğini söyleyen Rusya'nın, BM Kosova özel temsilcisi Ahtisaari'nin 'şartlı bağımsızlık' olarak adlandırılan Kosova planına muhalefetleri sürmektedir. Güvenlik Konseyi'nde veto kullanma hakkı bulunan Rusya nın olumsuz tutumu Ahtisaari planının önündeki en önemli engeli oluşturmaktadır. 14 Aralık 2007 tarihinde yapılan Avrupa Birliği zirvesinden Kosova'nın bağımsızlığını destekleyen ortak bir karar çıkmamakla birlikte Avrupalı liderler Ahtisaari planının belkemiğini oluşturan AB Misyonu' nun Kosova'ya gönderilmesine yeşil ışık yakmıştır.
Kosova'nın idaresini Birleşmiş Milletler'den devralmayı hedefleyen AB, Güvenlik Konseyi'nin 1244 No'lu kararının AB Misyonu için yeterli bir yasal dayanak oluşturduğunu ileri sürerken, Sırbistan, söz konusu misyonun yeni bir Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın Kosova'ya gönderilmesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunmaktadır.
Sırbistan ve Rusya, Kosova'nın statüsüyle ilgili taraflararası görüşmelerin devam etmesini istemektedirler. Sırbistan, Kosova hükümetinin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesi durumunda yasal ve ekonomik yaptırımlara başvuracağını ve Kosova'nın bağımsızlığını tanıyan ülkelerle ilişkilerini gözden geçireceğini şimdiden ilan etmiştir.
Sırbistan ve Rusya'nın karşı olduğu Ahtisaari planına ABD ve Avrupa'nın güçlü ülkelerinin sıcak baktıkları bilinmektedir. İşte bu ortamda AB'nin Kosova'nın bağımsızlığı doğrultusunda kurumsal bazda alacağı bir karar uluslararası kamuoyunun rengini netleştirmek ve Balkanlar'da barışı tehdit eden unsurlara yönelik baskıyı artırmak açısından son derece önemlidir. 14 Aralık zirvesinde AB, Kosova'ya 1800 idareci, polis ve yargıçtan oluşacak olan AB Misyonu'nu gönderme kararı alırken Kosova'nın bağımsızlığını destekleyici bir tutum ve ifadeden kaçınmıştır. Ancak Sırbistan'a Avrupa Birliği'ne entegrasyon sürecinin hızlandırılabileceği ve 28 Ocak zirvesinde adaylık sürecinin ilk adımı olan İstikrar ve Ortaklık Antlaşması'nın (Stabilization and Association Agreement) imzalanmasının gündeme getirilebileceği mesajını vermiştir. AB'nin bu yaklaşımı 20 Ocak'taki devlet başkanlığı seçimlerine hazırlanan Sırbistan'da Kosova'nın bağımsızlığı karşılığında önerilen bir siyasal rüşvet olarak değerlendirilmiş ve tepkiyle karşılanmıştır.


Ankara'nın bakışı
Kosova sorunu başından beri Türk diplomasisini zorlayan bir nitelik taşımıştır. Kürt sorunu ile Kosova sorunu arasında benzerlikler kurulması Türkiye'yi dikkatli davranmaya yöneltmiştir. Türkiye 1990'lı yıllarda bir yandan Kosova Arnavutlarına yönelik şiddete dayalı Sırp politikasını eleştirirken diğer yandan da açık bir şekilde sorunun Yugoslavya'nın toprak bütünlüğü içerisinde çözülmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ancak barışçıl yöntemlerle sonuç alınamamasının ardından Yugoslavya'ya yönelik olarak başlatılan NATO operasyonuna Türkiye aktif bir şekilde katılmış ve savaşın ardından da bir birliğini uluslararası güç (KFOR) çerçevesinde Kosova'ya yollamıştır.
Türkiye uluslararası toplumla uyum içinde Ahtisaari planına destek vererek klasik temkinli Balkan politikasını devam ettirmektedir. Söz konusu plan ideal bir çözüm olmamakla birlikte şu an için alternatifi bulunmamaktadır. Kosova'da azınlık haklarının Ahtisaari planıyla birlikte uluslararası bir güvenceye sahip olması Kosova'daki azınlık haklarına vurgu yapan Türk dış politikasının amaçlarına da uygun düşmektedir. Ayrıca Kosova'da yaşayan 20-30 bin cıvarında olduğu tahmin edilen Türk azınlığın temsilcisi olan Kosova Demokratik Türk Partisi'nin ve Türk liderlerin Ahtisaari planına destek vermesi ve Türklerin bağımsız bir Kosova'da güvenlik sorunu olmadan ve ekonomik açıdan daha iyi bir ortamda yaşayacaklarını vurgulayan açıklamaları Türkiye açısından önemlidir.
Eski Kosova Başbakanı Agim Çeku'nun geçtiğimiz yılın ağustos ayında Türkiye'nin Kosova'ya koşulsuz destek veren tek ülke olduğunu söylemesi Türkiye'nin temkinli bir politika izlemekle beraber Kosovalı muhataplarına yeterince açık mesajlar vermiş olduğunu göstermektedir. Türkiye'nin şu ana kadar takip ettiği Kosova politikasının dengeli bir seyir izlediği söylenebilir. Kosova sorunu büyük aktörler arasında bir satranç mücadelesine dönüşmüş durumdadır ve Kosova adım adım bağımsızlığa doğru gitmektedir. Sırbistan seçimlerinin ardından Kosova sorunuyla ilgili olarak önemli gelişmeler beklenmektedir. Bu koşullarda uluslararası kamuoyundan kopuk ve yüksek sesli bir Kosova politikası anlamlı olmayacaktır.


Kaynak: Radikal