Kosovalı Arnavut ve Sırp temsilciler arasındaki görüşmelerden 18 ay sonra, geçtiğimiz ay müzakereler hâlâ iki tarafın da birbirinden çok uzak olduğu bir noktada sona erdi.
Kosova'nın yüzde 90 etnik Arnavut çoğunluğu tam bağımsızlık isterken, Belgrad teklif edebileceğinin tamamının geniş özerklik olduğu konusunda ısrar etmeye devam ediyor. Sonuç olarak Kosova tek taraflı bağımsızlık ilan etmenin eşiğinde. ABD ve Avrupa Birliği üyelerinin çoğunluğu denetim altında bağımsız bir Kosova'yı desteklese de, Sırp tutumunu destekleyen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi Rusya bu harekete karşı çıkmaya devam ettiğinden durum çıkmaza girdi.
Kosova'nın bağımsızlığının ABD ve AB tarafından tanınması hükümetin AB idaresini kabulüne bağlı. Tanımanın ardından BM idaresi resmen son bulacak ve AB, Kosova üzerinde idari kontrol iddia edecektir. AB üyesi ülkeler Kosova'yı tanısalar da tanımasalar da bu böyle olacaktır. Ancak AB misyonunun BM Güvenlik Konseyi tarafından gönderilmesi üzerinde halen fikir birliği yok. Uzman hukukçular, halen söz konusu misyonun görevlendirilmesi için Güvenlik Konseyi oylamasının gerekli olup olmadığı konusunda belirsiz olan BM Güvenlik Konseyi'nin 1244 No'lu kararının yorumu ile ilgili olarak farklı görüşler ileri sürmektedirler. Eğer ayrıca bir oylama gerekecekse Rusya'nın oyu göz ardı edilemez. Bunun anlamı, eğer AB süreçte daha fazla rol olacaksa -ki kesinlikle böyle bir niyeti var- AB'nin bölgedeki varlığı illegal olacaktır. Bununla birlikte, böylesi bir adım bölgede cereyan edecek olan ilk yasa tanımazlık olmayacaktır; zira 1999 yılındaki NATO operasyonları BM'nin onayı olmadan yapılmıştı.
Kosova'nın bağımsızlığının yaygın olarak kabul edilmesi beklense de, bu durum geride pek çok sıkıntılı sorun bırakacaktır: Bazı AB üyeleri, devleti tanımayacağından şimdiki BM idaresindeki yönetimden AB inisiyatifindeki güce geçiş güçleşecektir; Kosova kendisini bir ülke olarak adlandırabilir, ancak Rusya tarafından tanınmadan asla BM üyesi ve muhtemelen AB üyesi olamaz. Gerçekten de Kosova bağımsız bir ülke mi yoksa sadece AB'nin fiili bölgesi mi olacak? Dahası hâlâ etnik olarak Sırp olan ve Belgrad'ın desteğini alan Kosova'nın kuzeyi bağımsızlıktan vazgeçme girişiminde bulunup, sadece Sırp yönetimini tanımaya devam edebilir. Bu nedenle bağımsızlık ilanı 3 paralel devletin ortaya çıkmasıyla sonuçlanacaktır: Sırbistan Kosova'yı kendi toprağının parçası olarak görmeye devam edecek, Kosova kendini bağımsız olarak görecek ve BM Kosova'yı hâlâ sadece 1244 sayılı karar uyarınca tanımayacaktır. Kosova'nın bir başka "Kuzey Kıbrıs"a dönüşebileceği ve Kosova'nın peşinden gidip bağımsızlık ilan edecek ülkeler için emsal olarak hareket edebileceğine dair korkular var. Bazı Rus akademisyenlere göre Moskova, Gürcistan'dan ayrılmaya niyetli Abhazya ve Güney Osetya'yı tanımaya karar verebilir.
Avrupa Birliği'ne etkileri ne olur?
Kosova şu anda Avrupa Birliği'nin en önemli güvenlik problemini oluşturuyor. Kosova krizi nedeni ile tehlikede olan bir sürü şey var -ki bunların başında en azından güvenilir ve inanılır bir dış politika aktörü olarak hareket etme becerisi yer alıyor. AB'nin 2003 Avrupa Güvenlik Stratejisi, AB'nin dış politikasının Balkanlardaki başarılara bağlı olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Kendi bağımsızlığını ilan eden Kosova'yı tanıyacak bir AB, özellikle Sırbistan ile ilişkilerde çok yüksek bir bedel ödemek zorunda kalabilir. Halihazırda AB, Sırbistan'la bağlarını koruma konusunda başarılı görünmektedir; ancak Sırbistan başkanlık seçimlerinin sonuçlarının açıklanması ile birlikte AB, radikal milliyetçiler ile nasıl başa çıkacağını belirlemek zorunda kalacaktır. Birinci tur seçimleri radikal bir milliyetçi ve Avrupa karşıtı olan Tomislav Nikolic kazandı ve şimdiki başkan Boris Tadic'in önünde yer aldı. Tadic de bir Sırp milliyetçisi; bununla birlikte bölgesel siyasi ılımlılık istiyor ve AB üyeliğini destekliyor. Seçimlerin kesin sonuçları 3 Şubat'ta belli olacak.
İkinci tur sonuçları belli oluncaya kadar AB, askerî görev gücünün bölgeye gönderilmesi ile ilgili herhangi bir karar vermemeli. Böylesi bir karar çok tehlikeli olacaktır; zira seçimlerde radikallerin beklenmedik oranda destek almalarına neden olabilir. Ancak ayrıca belirtmek gerekir ki Sırp Başbakan Vojislav Kostunitsa'nın Başkan Tadic'i destekleyip desteklememesi de sonuçlar üzerinde önemli rol oynayacak. Dolayısıyla seçimler sıkı bir yarışa sahne olacak. Sırbistan, Balkanlardaki istikrarın pimidir ve mutlaka AB yörüngesinde kalmalıdır. Ancak geçtiğimiz günlerde, Sırbistan ile Rusya'nın Gazprom şirketi arasında imzalanan doğalgaz anlaşması, Sırbistan'ın Batı'dan ve AB'den uzaklaşmakta olduğunun umut kırıcı bir işareti olarak görülebilir.
AB'nin Sırbistan'a yönelik politikası, Kosova meselesi açıkça AB üyeliğine bağlı olduğundan tutarsızdı. Yıllardır Brüksel, Belgrad savaş suçlularını yetkililere teslim etmediği takdirde AB bütünleşmesi olmayacağını söylemektedir. Sırbistan hükümeti kısa süre önce Lahey'deki Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından aranan itham edilen savaş suçlusu Ratko Mladiç'in Belgrad'da yaşadığını itiraf etti. İtham edilen savaş suçlularını koruyan bir ülke, Avrupa değerlerini anlamamıştır. Hırvatistan, itham edilen eski general Ante Gotovina aracılığıyla bunu zor yoldan öğrenmek zorunda kaldı. Bununla birlikte AB şu anda Sırbistan'a savaş suçlularını teslim etmeden İstikrar ve Ortaklık Anlaşması (SAA) imzalama tatlandırıcısını sunuyor- esasen Kosova'nın telafisi olarak AB açıkça Sırbistan'ın Avrupa ailesinin bir üyesi olmasını istediğini ve son zamanlardaki rekabetlerini tarihe gömmeleri gerektiği mesajını göndermeye çalışıyor. AB'nin katılım süreci boyunca Sırbistan'daki kritik değişiklikleri yürürlüğe koyma gücünü sınırlayacak ve muhtemelen Sırbistan'ın Kosova'daki konumu açısından çok az farklılık yaratacak, dahası AB'nin söz konusu bölgede çifte standart uyguladığı ününü güçlendirecek -örneğin AB, Kosova'nın bağımsızlığını desteklerken Sırbistan Cumhuriyeti'ndeki bazı yetkileri federal düzeye aktarmaya çalışıyor- naif bir tutumdur. Sonuç olarak gelecek oldukça kasvetli görünüyor, bölgeyi bir arada tutmak için daha akıllıca dış politika manevraları gerekecek. Bu durum başta AB olmak üzere uluslararası camia için gerçek bir sınav olacak. Avrupa, bölgenin elinden kayıp, yeniden şiddete ve kan gölüne dönüşmesini kaldıramaz.
Kaynak: Zaman