Neredeyse bir yılı aşkın bir zamandır cumhurbaşkanlığı seçimini tartışıyoruz. Daha doğrusu tartıştığımız, Başbakan R.Tayyip Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkıp çıkmayacağı. Meclis çoğunluğu nedeniyle cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini yöneten AK Parti'nin şimdiye kadarki stratejisi, partinin adayının kim olacağının 'belirsizliği' üzerine kurulmuştu.
15 Nisan sonrası bu artık mümkün değil; parti, adayını belirlemek, Erdoğan kararını vermek zorunda. Mevcut belirsizlik ortamında Erdoğan'ın mesajlarından hareketle 'fal bakmak' revaçta. Siyasal aktörlerin kazanç-kayıp beklentilerine yaslanan rasyonel bir analizden hareketle AK Parti'nin adayının kim olacağına ilişkin bir öngörü yapılamaz mı? Bir deneyelim...
Temel soru: Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanı olacak mı? Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı tercihini belirleyecek faktörlerin başında, kasım seçimlerinde partisinin sergileyeceği performansa ilişkin beklentiler olduğu kesin. AK Parti'nin gelecek seçimlerde Meclis çoğunluğunu kaybetme ihtimalinin güçlü olması durumunda Erdoğan, 'Çankaya'ya kaçan' kişi olmaz; çünkü Meclis'te AK Parti çoğunluğunun olmaması Erdoğan'ı Çankaya'da muhalefet karşısında yalnız ve korunaksız kılacaktır.
Çankaya'ya çıkışı partiyi etkiler mi?
Partisinin seçim performansı konusunda Erdoğan rahat görülüyor. Kamuoyu yoklamaları ve genel beklentiler kasım seçimlerinde AK Parti'nin Meclis çoğunluğunu koruyabileceği yönünde. Ancak bu öngörüler Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkmasıyla değişebilir. Erdoğan'ın liderlik karizmasından yoksun kalan AK Parti, muhalefet için daha 'kolay bir lokma' olabilir veya muhalefet tarafından böyle algılanabilir. Her durumda Erdoğan'sız bir AK Parti'nin muhalefeti cesaretlendireceği kesindir. Öte yandan Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkması, muhalefetin 'rejim' odaklı muhalefet stratejisini güçlendirecektir. 'Çankaya elden gitti, Meclis'i kurtaralım' söylemi muhalefetin toparlanmasına ve kararsız seçmenin CHP'ye yönelmesine neden olabileceği gibi seçim öncesi Baykal-CHP karşıtı sol oluşumların da önünü keser. Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığıyla güçlü bir rakipten kurtulan Baykal, AKP'yi durdurabilecek tek güç olarak konumunu pekiştirir, CHP'nin AK Parti karşıtı bir seçim cephesi/bloku oluşturması kolaylaşabilir. Böylesi bir sertleşmede ve cepheleşmede AK Parti ile ilişiği kesilen ve tarafsız cumhurbaşkanı rolünü oynaması gereken Erdoğan'ın yapabileceği bir şey yoktur. Erdoğan, cumhurbaşkanı olması halinde kasım seçimleri sürecinde konumu gereği işlevsizleşecektir. Erdoğan'ın siyasi kimliği ve kişisel karizmasının AK Parti için ciddi bir destek kaynağı olduğu unutulmamalıdır. Erdoğan'ın Çankaya yolculuğu partiyi etkileyecektir. Tabii ki Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması parti teşkilatına ve tabana moral bir destek sağlayacaktır; ancak seçimler yaklaştıkça Erdoğan'sız bir AK Parti kitlesel heyecan ve destek yaratmakta zorlanabilir.
Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı, AK Parti gelecek seçimleri kazansa da istikrarsızlık ve belirsizlikler yaratabilir. AK Parti'nin yeni liderinin 'emanetçi' olmayacağını öngörmek kehanet olmaz. AK Parti liderliği ve muhtemel başbakanlık ile konumu güçlenen kişinin (ki bu muhtemelen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül olacaktır) kendi yetkilerini kullanmayarak cumhurbaşkanının gölgesi olmayı kabul edeceğini beklemek gerçekçi değildir. Sonuç, parti lideri ve cumhurbaşkanı arasında bölünen bir parti teşkilatı, taban ve hatta bakanlar kurulu anlamına gelir. Çankaya ve hükümet arasında oluşabilecek iktidar ve kişilik çekişmelerinin yanında parti içinde de bir iktidar mücadelesinin ortaya çıkması şaşırtıcı olmaz. AK Parti, bu süreçte farklı isimler, ideolojiler ve bölgecilik etrafında yığılmalardan oluşan bir tür 'derebeylik'lere dönüşebilir ki bunun ileri aşaması, ya 'tasfiye' ya da 'kopma'dır. Bütün bunlar da Çankaya'da oturmakta olan Erdoğan için ciddi sıkıntılar yaratır. AK Parti tabanında da Erdoğan'ın başbakan ve parti lideri olarak devamını isteyen önemli bir kesimin varlığı dikkat çekicidir. Bunda, Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkışının partiyi zayıflatacağına ilişkin öngörünün yanı sıra Erdoğan'ı 'devlete kaptırmamak' olarak niteleyebileceğimiz bir duygu da etkili olmaktadır. Cumhurbaşkanlarının halka değil devlete/bürokrasiye yakın olduğuna/durduğuna ilişkin merkez sağda yaygın bir kanaat vardır. Erdoğan'ı devletin değil, 'halkın adamı olarak görme' eğilimi mevcuttur. Devletle/bürokrasiyle mesafeli 'muhafazakar çevre' Erdoğan'ı 'devlete (kurban) vermek' istememektedir. Birçok AK Partilinin gözünde, devleti niteleyen soğuk ve buyurgan tavır Erdoğan'a yüklenen misyon ve imajla örtüşmemektedir.
Erdoğan olmayacaksa peki kim? Erdoğan dışında farklı bir isim belirlemede de ciddi komplikasyonları var partinin. Erdoğan ve Gül dışında bir aday önerilmesi durumunda Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın da aday olacağı neredeyse kesin gibi. Dolayısıyla AK Parti, Arınç'ın karşısına teşkilat anketlerinde yokladığı isimlerden biri veya birkaçıyla çıkarsa parti yönetiminin istediğinin tersi yönünde bir sonuç çıkabilir. Arınç, bu adayları, tıpkı meclis başkanı seçilirken olduğu gibi parti grubunda yenebilir. Tabii ki yeni toplanan ve dağılmakta olan bir Meclis'teki milletvekillerinin parti sadakatleri farklı olacaktır. Ancak Arınç'ın karşısına, 'başörtüsü' sorun yapılarak bu sorunu taşımayan bir kişinin parti tarafından aday gösterilmesi, ayrıca bu kişinin 'devlet katında' makbul bir kişi olduğu izleniminin oluşması parti tabanının da desteğiyle AK Parti grubunda Arınç'ın seçimi kazanma ihtimalini yaratabilir.
Arınç'ın cumhurbaşkanı olması parti yönetiminin tercihi değilse AK Parti'nin cumhurbaşkanı adayının güçlü bir isim olması gerekir. Bu da Erdoğan dışındaki tek isme, Abdullah Gül'e götürür bizi. Gül'ün adaylığı muhalefeti etkisizleştirir, Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığından endişe edenleri rahatlatır, aynı zamanda da tabana 'sağlam bir duruş' mesajı verir. Gül, Dışişleri Bakanlığı performansıyla ılımlı, uzlaşmacı bir 'devlet adamı' profili çizmiştir. Parti içinde ve dışında görüldüğü biçimiyle partinin Erdoğan'dan sonra tartışmasız ismidir. Ayrıca uluslararası aktörlerle uyumlu bir çalışma sergilemiş, dostluklar kurmuş, destekler edinmiştir.
Erdoğan'ın kararı rasyonel olacak...
Gül'ün cumhurbaşkanlığıyla da Türkiye'nin 'first lady'si başörtülü bir hanım olur. Erdoğan'a itiraz edenlerin veya Arınç'ın cumhurbaşkanlığını daha da kabul edilemez bulanların Gül'ün adaylığındaki bu 'diken'e katlanmaktan başka seçenekleri yoktur. Böyle bir durumda başörtüsü Çankaya'ya çıkar; ama bu, tarihi bir uzlaşmanın da başlangıcı olur. Bu şekilde tabanına mesaj veren AK Parti, sistemle ilişkisinde 'kırmızı çizgileri'ni de vurgulamış olur. Gül Çankaya'yı alır, Erdoğan liderliğindeki AK Parti de seçimleri...
Bütün bu ihtimallerin ve siyasal manevraların ötesinde, iç ve dış kamuoyunun etkili çevrelerinin AK Parti'nin gelecek seçimleri de kazanarak ekonomik istikrar, AB süreci ve siyasal öngörülebilirlik durumunun devam etmesi yönündeki taleplerinin de Erdoğan'ın vereceği kararda etkili olacağı düşünülebilir. Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasının yaratacağı 'belirsizlikler'in siyasal ve iktisadi istikrar üzerine olumsuz sonuçlarından kaçınmak isteyenler Erdoğan'a 'cumhurbaşkanlığından vazgeç' derken bunun gerisinde Erdoğan liderliğindeki bir AK Parti'nin gelecek seçimlerde başarılı olacağı beklentisi egemen. Uluslararası finans ve siyaset çevrelerinin bu yöndeki telkin ve taleplerinin Erdoğan'ın kararını etkilemesi beklenebilir.
Bu arada bir dizi 'etkisiz eleman'a da temas etmek gerekir ki bunlar; CHP muhalefeti, ADD türü grupların tehditleri, 'ordu göreve' pankartlarıyla dolaşan sözde üniversiteli aydınların gösterileri... Cumhurbaşkanlığı kararında Erdoğan'ın 'tehditkâr muhalefet'in söyleminden etkilenmesi beklenmez. Bir siyasetçi olarak 'iktidarda kalmanın rasyonel gerekleri' üzerinden bir karar vermesi güçlü bir ihtimaldir. Bu da, ikinci bir beş yıl için parti liderliğinde kalması, cumhurbaşkanlığı için ise partideki 'ikinci' adamı önermesi anlamına gelir. Ama sonuçta siyaset ne kadar rasyonel kararlar üretir, bunu göreceğiz.