Korunan tercih hakkı mı, türban mı?


 
Üniversitede başörtüsü yasağının kaldırılması demokratik bir adım olsa da, AKP'nin diğer özgürlükleri bırakıp sadece bu yasağı ele alması şüpheli. Başörtüsüz kadınların özgür seçiminin güvence altına alınmaması, tercih özgürlüğünün değil, başörtüsünün korunduğu izlenimi veriyor

'Bazı yerlerde başlarının üzerine bir parça kumaş veya bir havlu ya da buna benzer bir şeyler örten kadınlar gördüm. Ülkeyi alay konusu yapan bir görüntü bu. Derhal halledilmeli' diyordu Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Kemal Atatürk, 1923'te iktidarı aldıktan kısa süre sonra.
Halledildi de. Atatürk'ün talimatıyla Türkiye'de başörtüsü giyilmesine yönelik katı kısıtlamalar getirildi. O zaman bu yana geçen on yıllarda, Türkiye'nin dini köktenciliği nasıl tamamen reddettiği ve Atatürk'ün 'evrensel değerler' dediği şeyi nasıl kucakladığını göstermek için sürekli 'başı açık' kadınların görüntüleri kullanıldı.
Bu hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu kısıtlamaların en tartışmalılarından birini gevşeten anayasal değişiklikleri onayladı. Dört nesildir devam eden yasağın ardından kadın öğrencilerin Türk üniversitelerinde başörtüsü takması artık serbest.

AKP 301'i değiştirmeye direniyor
Bu mühim değişikliğin doğru olup olmadığına dair tartışma Türkiye'yi derinden sarsmış durumda. Yüz binlerce insan sokaklara dökülüp öfkeli gösteriler düzenledi, yasağın devamını talep ederek, 'Türkiye laiktir laik kalacak!' benzeri sloganlar attı. Meclis değişiklik paketini kabul ettikten sonra bazı profesörler, başörtülü öğrencilerin girdiği sınıflarda eğitim vermeyi reddedeceklerini söyledi. Hatta İstanbul Üniversitesi rektörü, bu tür öğrencilerin kampüse girmesine izin vermektense okulu kapatacağı tehdidinde bulundu.
Bu değişiklik Türkiye'nin daha demokratik olduğuna dair memnuniyet verici bir işaret mi, yoksa Türk toplumunun laiklikten arındırılmasına yönelik ufukta beliren bir uyarı sinyali mi? Her iki sorunun cevabı da 'evet'.
Türkiye'de iktidarda bulunan ve en önde gelen liderleri Tayyip Erdoğan'la Abdullah Gül olan AKP, Türkiye nüfusunu son 20-30 senedir ülkeyi yöneten partilerin hepsinden daha büyük bir oranda temsil ediyor. Partinin kökleri İslami siyasette bulunsa da, Atatürk'ün laik ilkelerine bağlı kaldığında ısrar ediyor. AKP'nin başörtüsüne yönelik kısıtlamaları gevşetmek için yürüttüğü kampanyaysa iki nedenden dolayı demokrasiye bağlılığını yansıtıyor.
Birincisi, Türklerin büyük çoğunluğunun açıkça yandaş olduğu bir değişiklik bu ve demokratik hükümetlerden çoğunluğun istediğini yerine getirmesi beklenir. İkincisi, başörtülü kadınların üniversite eğitimini sürdürmesini engellemek son derece haksız bir durum.
Ne var ki birçok Türk kadını ve erkeği de bu değişikliğin, en nihayetinde laik sistemi tehdit edecek derin bir siyasi, sosyal ve kültürel gerilemenin başlangıcını temsil ettiğinden kaygı duyuyor. Kısa süre sonra başörtülü kadınların hâkim, milletvekili ve hostes olmasının yasal hale geleceğinden korkuyorlar. Bunun diğer kadınlara yönelik örtünme baskısını artırabileceğini ve söz konusu baskının zaten yaşanmakta olduğunu söylüyorlar.
Bu korkular, Türk hükümetinin bu değişikliği, bütün vatandaşlara tam özgürlük verilmesini hedefleyen kapsamlı bir reform paketinin parçasından ziyade, tek başına gündeme getirmesinden dolayı ortaya çıkıyor. Başbakan Erdoğan halkını, onların yurttaşlık haklarına gerçekten saygılı olduğuna ikna edebilmiş değil. Daha geçen hafta, kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle bir dergiye dava açtı. Ayrıca devleti tehdit ettiği söylenen fikirlerin ifade edilmesini suç kılan yasaların kaldırılmasına destek vermeyi de reddediyor.
Türk üniversitelerinde başörtüsü yasağının kaldırılmasına destek vermekle Erdoğan, sadece siyasi tabanının büyük bir bölümüne hitap etmekle kalmıyor, seçmenlerin büyük çoğunluğunun idaresini de hayata geçirmiş oluyor. Demokrasinin özünde bu da var. Ancak özünde olan bir diğer şey, azınlıkların haklarına tavizsiz bağlılıktır. Türk kadınlarına yönelik başörtüsü giyme baskısını dolaylı da olsa artıran adımlar, dünyanın en etkileyici başarı hikâyelerinden biri haline gelmekte olan bir ülkenin uzak vadede geleceğini tehdit ediyor.


Ataerkilliği güçlendirmesin
İktidar partisindeki bir avuç insan da dahil bazı güçlü Türkler, başı açık kadınları 'dindar olmamakla' itham ediyor. Bunun, 'modern' Türklerin başı kapalı kadınlara ilkel ve gerici gözüyle bakıp küçümsemesinden hiçbir farkı yok. Hükümet bütün Türkleri, özgürlüklerini savunacağı konusunda temin edebilene kadar (ki bunu da ancak ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaları kaldırmakla ve ülkedeki her grubun haklarını tanımakla yapabilir), başörtüsüne yönelik kısıtlamaların kaldırılması haklı olarak birçok Türk vatandaşını ve Türkiye'nin dünyadaki dostlarını kaygılandıracaktır.
Hukuk ve uygulama zemininde olumlu bir değişiklik bu, zira özgür tercih fikrini gözetiyor. Ancak tümüyle alkışlanabilir de değil, zira bu değişikliğe bütün Türk kadınlarının özgür tercihlerini yaşayabilmesine yönelik güçlü güvenceler eşlik etmiyor. Türk liderleri, başörtüsünün değil tercihlerin korunmasını en büyük önceliklerinden biri haline getirmeli. Aksi takdirde başörtüsüne yönelik kısıtlamaların gevşetilmesi, eğitim almak isteyen genç kadınların değil, babaların, kocaların ve Türk ataerkilliğinin değirmenine su taşıyacaktır.

Kaynak: Radikal