Somali korsanlarının düşkırıklığı ve ümitsizliğe dair görünür kıldığı durum ürkütücü. Korsanlık fenomeni, hukukun üstünlüğünden doğan güvenlik hakkına petrol, tank ve tenis ayakkabısı taşıyan gemiler kadar insanoğlunun da sahip olduğu gerçeği kabul edilmeden sona ermez
Arap kamuoyunun büyük bölümü geçen hafta 100 milyon dolarlık ham petrol taşıyan bir Suudi Arabistan tankerini ele geçiren Somali korsanlarını muhtemelen destekliyorsa, bilmelisiniz ki başımız beladadır. Geçen 50 ya da daha fazla yılda bölgemizi tanımlayan tuhaf dinamikleri yakalayan tek bir olay varsa, o da budur: Çökmüş, yoksulluğa batmış, ve ekseriyetle şiddete başvuran bir devletin kanunsuz haydutları modern Arap dünyasının başlıca sembolünü -Batı'ya yol alan bir petrol tankerini- ele geçiriyor ve Arap dünyasının geri kalanı genel olarak olaya sessiz ve ilgisiz kalıyor.
Bu hafta Beyrut'ta ve Ürdün'e bir iş gezisinde çok sayıda insana Suudi petrol tankerinin korsanlar tarafından kaçırılmasıyla ilgili görüşlerini sordum. Üç sarsıcı ve ürkütücü yanıt aldım: Çoğunlukla omuz silkme; suç olan korsanlığın onaylanmadığına dair arada bir baştan savma cevaplar; nadir olarak da, günlük hayatlarında iki yakayı bir araya getirmede giderek daha fazla mücadeleyi kaybeder hale gelen ve korsanların cüretkâr yoldan çıkmışlığıyla kanunsuzluğu adına heyecan duyan az sayıda kişiden muzip bir sevinç hissiyatı.
Küresel tepki fiyaskoydu
Somali korsanlığı uluslararası dikkatleri aniden üzerine çekti; zira küresel deniz- yolu servetleri artık tehdit altındaydı, bununla birlikte Somalililerin çektiği ıstırap ve maruz kaldığı ölümler tuhaf bir biçimde dünya açısından görünmezliğini korumayı sürdürüyordu.
Küresel tepki bütün bunların gerçekte ne anlama geldiğini idrak etme açısından muazzam bir fiyasko oldu. Duyduğum yorumların çoğu daha geniş bir güvenlik işbirliğine, korsanları askeri anlamda yenmek için bir tür 'deniz üzerinde de arkayı daha çok kollama' stratejisine duyulan ihtiyaçtan dem vuruyordu. Eğer bu, korsanlık fenomeninin evvela doğmasına yol açan devletin çöküşünün temelindeki nedenlere bakmayıp yalnızca suçu yenmeye odaklanırsa muhtemelen uzun vadede beyhude kalacaktır.
Somali korsanlığı fenomeninin bütününden çıkarılacak daha derin sembolizm ve dersler, bu son olayın iki kutbunun modern tarihini yansıtıyor - Somali ve Suudi Arabistan. Bunlar son 50 ya da daha fazla
yılda modern Arap dünyasını tanımlayan üç baskın eğilimi gayet güzel bir şekilde yakalıyor:
1. Petrol üreticisi zengin ülkeler ve onların sürdürülebilir kalkınma, itimat edilebilir güvenlik ya da dünya genelinde saygı ve nüfuza ulaşma çabası olmaksızın devlet inşasına trilyon dolarlar harcayan Arap güvenlik-devleti müttefikleri.
2. Avrupalı sömürge projesi yüzünden çarpık doğan, daha sonra on yıllar boyunca ülke içinden üretilen diktatörlüklerin ve Somali'deki gibi topyekûn devlet çöküşüne yol açan beceriksiz yönetimlerin elinden çeken düşük gelirli Arap ülkelerinin kederli hikâyesi.
3. Dünya güçlerinin Somali'deki rejimleri desteklemek ya da saldırmak, taammüden yabancı asker göndermek (yakın zaman önceki Etiyopyalı vekiller dahil), ya da devlet çöküp karmaşaya ve suça battığında bu türden yabancı müdahalelerin sonuçlarını görmezden gelme gibi konulardaki kararsız performansı.
Somali, eski diktatör Muhammed Siad Barre'nin Sovyet ve Amerikan desteği arasında gidip geldiği 22 yıllık iktidarından sonra alaşağı edildiği 1991'den bu yana işleyen bir hükümete sahip olmadı. Somali devleti 1960'ten beri sıkıntılı ve başarısız bir mesele olageldi, halihazırda 8 milyon Somalili beş farklı ülke ve bölgeye yayılmış durumda (ki bu İtalya ve Büyük Britanya'nın küstah el becerisini yansıtan tipik bir sömürge sonrası durum.)
Korsanlık, terörizm gibi edinilen bir alışkanlıktır; bu, suç teşkil eden eylemleri reddeden, ancak toplumlarında bolca var olan küskünlük, öfke ve korkuyu paylaşan sıradan erkek ve kadınların oluşturduğu kamuoyunun genel olarak büyük bölümünü kaplayan daha derin bir hoşnutsuzluğu yansıtıyor. Bugünlerde Somali korsanlarına dair en önemli şey, (küresel sermaye ve emlak piyasaları çevresinde buharlaşan trilyonlarca dolarla karşılaştırıldığında) fidye olarak istedikleri ve bazen elde ettikleri birkaç milyon doların kaybı değil. Somali korsanlarıyla ilgili en ürkütücü şey, onların Arap dünyasının büyük bölümündeki düşkırıklığı ve ümitsizliğe dair ortaya çıkarttıkları şey.
Bu duygular çoğunlukla çok geniş halk kitlelerinin kaçırılan gemilerin akıbetine dair taşıdığı ilgisizliğe ve bazen de Arap dünyasının bir yerinde herhangi birinin modern devlete, kötü yönetime ve performansında vahim bir biçimde istikrarsız olan küresel siyaset sistemine karşı mücadele edişinden duyulan
sessiz tatmine dönüşüyor.
Arap dünyasının penceresi
Bir kez daha -Yemen, Lübnan, Filistin, Irak, Sudan, Cezayir ve kederli ve bazen de parçalanmış diğer ülkelerde olduğu üzere- Somali ve bu ülkenin sıkıntıları Arap dünyasını canından bezdiren daha derin tahrifatları ve buna bağlı olarak doğan ve bölgenin huzursuz vatandaşlarını tahrik eden kitlesel öfkeyi görebileceğimiz bir pencere sunuyor.
Suudiler tankerlerini ve 100 milyon dolarlık ham petrollerini olması gerektiği gibi geri alacaklar. Ele geçirilen diğer gemiler de bazıları fidye karşılığında olmak üzere serbest bırakılacak. Bu hayret verici küçük dramaya dahil olan herkes -bizzat Somalililer, onların çevresindeki Araplar, dünyanın ticari ve askeri güçleri- hukukun üstünlüğünden doğan güvenlik ve koruma hakkına petrol, tank, araba ve tenis ayakkabısı taşıyan gemiler kadar insanoğlunun da sahip olduğu gerçeği temelinde hareket ettiği zaman, korsanlık da olması gerektiği gibi sona erecek.
Kaynak: Radikal