Kopya imajlı milletvekili adayları

Aydınlanma süreciyle başlayan ve kadının politik kulvarda söz sahibi olması için ayak direten post modern anlayışın sonucu olarak, batıda ve nihayetinde tüm dünyada, siyasette kadın parlamenter arayışı ön plana çıkmıştır. Ülkemizde de meyvelerini veren bu anlayışa, Türk halkı bir kadına başbakanlık görevi vererek sempatisini göstermiştir.

Geleneksel toplumların, toplumsal örgütlenme biçimlerinde kadının bakış açısı ve söylemlerine duyduğu ihtiyacı kavrayışı geçte olsa nihayetinde kadını siyasi yozlaşmanın önüne geçebilecek potansiyel güç olarak kabul ettikleri de bir gerçektir. Ancak bu potansiyel gücün istek ve eylemlerinin,  siyasetle örtüşmediği durumlarda, erkek egemen parlamentonun matematiksel çoğunluğunun içinde eriyip gideceği kaygısı da bir hakikattir.

Kadının mekânsal ve zamansal problemlere karşı, yaradılışından edindiği acil eylem planlama yetisi, siyasetin temel ihtiyacını karşılayan bir beslenme şekli olsa da, kimliğinin getirdiği vitrin olma durumu, onu devlet meselelerinde geri planda kalmaya mahkum halde bırakmıştır.

Aslında kadının bireysel tercihinin sonucu olmayan bu durum, kimlik krizi yaşanmaması için yapılan fedakârlıktan öte bir şey değildir.

Peki, hangi kadın siyasete el atmalıdır? Ya da partilerin tercih etmesi gereken kadınlar nasıl bir donanıma sahip olmalıdır?

Bu soruyu yanıtlamak için kadınlar arası diyaloglarda tespit edilen “güçlü” ve “hırslı” kavramlarını masaya yatırmak gerektiğini düşünüyorum.

Hırs kavramı tamah, açgözlülük, şiddetle bir şeyin üzerine düşme anlamlarını içermektedir. Hâlbuki günlük kullanım olarak “övme” niteliklerini de taşımaktadır.

- Ne kadar hırslı bir kadın, bak bu durumu da atlatmayı başardı”

Bu durumda olumladığımız bir performanstan bahsederiz. Bu ikilemi yaşamamız hiç de rastlantı denilecek türden bir durum değildir. Çünkü yeryüzünde kadına karşı yapılan ikinci sınıf uygulamaların getirdiği komplekslerin sonucu olumladığımız bu kavram, aslında fıtratımıza ters bir yapılanmayı inşa ettiğimizin de göstergesidir. Hırs; kötü sonuçlar doğurabilecek bir karekter yapısıdır. Hırs; temel kimlik oluşumuna zarar verdiği gibi kadının değer sistemlerini çökertebilecek ve hata yapma olasılığını tepe noktalarına çıkartacak bir güce sahiptir. Hırs; nasıl ki ideallerin ve düşüncelerin devrini hızlandırıyorsa, o nispette duvara çakılma ihtimaline de sahip bir mekanizmadır. 


Güç ise; kuvvet, takat, iktidar demektir. Kadın psikolojisinde ve karakterinde, çocukluk imgelerinden itibaren oluşması gerekli olan temel kişilik özelliğidir. Olması gereken diyorum çünkü olmaması için çaba gösteren bu toplum, bu durumun zararlarını her alanda olduğu gibi siyasette de yaşamıştır. Güç, beraberinde imaj getirir. Hangi meslekten olursanız olun güçlü bir kişiliğe sahipseniz uzun vadeli kazançlara yelken açmışsınız demektir. Şirketler olsun, politik ve entelektüel önderler olsun hepsi, zaaflarınızı kabul edip oluşturduğunuz güçün ve imajın peşinde koşar. Gücünüz, zevkleriniz ve fikirlerinizi manipüle eder, zorunlu bir imaj biçimlendirmesini beraberinde getirir. Kalite ve prestij karakterinizde ki gücün doğal yansımasıdır. Burjuvazi de servet, şöhret, iktidar simgeleri önem taşıyorken, geleneksel toplumlar da kimliğinizdeki güç imajı sizin için yeterlilik izlenimi vermeye kafidir.

Kadın kimliği gücü taşımaya hevesli ve muktedirdir.

Siyasilerin bu kimlikteki kadınları tercih etmelerinin gerekliliği kaçınılmazdır.

İMAJ KOPYALAMAYA İHTİYAÇ YOKTUR

TÜRK KADINLARI YETERİNCE GÜÇLÜ VE DONANIMLI NESİLLER YETİŞTİRMİŞTİR

SEÇİCİLİKTE ALGI BOZUKLUĞU YAPMAYALIM…