Kopenhag tarihi bir maskaralık

ABD'nin bir nesildir sahip olduğu en ilerici başkanı 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana düzenlenen en önemli uluslararası toplantıya geliyor ve o kadar içi boş bir konuşma yapıyor ki, toplantıya Hawaii'deki bir plajdan konferans görüşmesiyle de bağlanabilirdi diye düşünüyorsunuz.

Yardımcıları kapalı kapılar ardında başkanın başka seçeneği olmadığını, Capitol Hill'de fosil yakıtların Amerikan yaşam tarzı üzerindeki hâkimiyetine meydan okuyacak herhangi bir adıma karşı muhalefetin çok büyük olduğunu savunuyorlar. Böylece Ay'a adam gönderen ulus, Dünya'daki erkekleri ve kadınları neredeyse bir din haline gelmiş bir ekonomik modelin ve yaşam tarzı tercihinin sonuçlarından koruyacak kolektif iradeyi biraraya getiremiyor.

G77'nin haberi bile yoktu
Bu arada komünist ulusunu bu yeni inanca, yani bol miktarda karbon tüketen kapitalizme döndürme sürecindeki bir Çin başbakanı, ABD Başkanı Barack Obama'nın konuşmasına öyle içerliyor ki onunla görüşmeyi reddediyor; sanki bu, biyosferimizin çökmesini bertaraf etmek yönündeki son bir çaba değil de gençlerin ev partisiymiş gibi otel odasında surat asıyor.

Gecenin geç saatlerinde iki adam biraraya geliyor ve 'anlaşma' adını verdiklerini bir paragraflar yığınını arka arkaya sıralıyorlar; gerçekte bu metnin bir otobüs biletinden daha fazla anlamı ve hükmü yok ama bu durum tabii ki onları büyük bir ciddiyetle imza atmaktan alıkoymuyor.

Sonrasında Obama'nın ekibi kendileriyle seyahat eden Beyaz Saray gazetecilerine brifing veriyor - bu kişilerin çoğunluğu küresel iklim politikalarından bizim lobicilerimizin beyzbol hakkında bildiğinden fazlasını biliyor gibi görünmüyor. Sonra biz daha ne olduğunu anlamadan New York Times ve CNN 'anlamlı' bir anlaşmanın doğumunu ilan ediyor.

Bu arada Afrika heyetinden bir dostum bana yolladığı e-postada şunu anlatıyor: Kendisi ve gelişmekte olan ülkelerin G77 blokundan çok sayıda başka üye görüşmelerin vahim durumu üzerine uzun bir tartışma yaptıktan sonra koridorlara çıktıklarında, Obama'yı televizyonda dünyanın bir anlaşmaya vardığını açıklarken görmüşler. Bunu o an ilk kez duymuşlar ve metni incelerken şunu hızla anlamışlar ki, bu anlaşma onların kıtalarını bir asır boyunca yıkıcı sıcaklık artışlarına fiilen mahkûm ediyor.

Bu sırada bu şeyin bir maskaralık olduğunu bilen ama onu kamuoylarına ilerleme olarak sunmak zorunda olan Avrupalı liderler de, yardımcılarını sivil toplum örgütlerinin yöneticilerine telefon ettirip görüşmelerin bir başarı olduğunu iddia ediyor.

Bir başarı mı? Bu başarı Avrupa'nın zirve başlamadan önce ortaya koyduğu kırmızı çizgilerin o kadar büyük kısmını ihlal ediyor ki, toplantının yapıldığı Bella Merkezi'nin her yerinde cart kırmızı patinaj izleri var. Ve dürüst bir Avrupalı diplomat bize bunun 'b.ktan, çok b.ktan bir anlaşma' olduğunu söylüyor. Gerçekten de öyle.

İklim fonu bile fos
Bu 'anlaşma' kötünün de ötesinde. Yasal olarak bağlayıcı hedefler veya söz konusu hedeflere ne zaman ve nasıl ulaşılacağına dair hiçbir işaret içermiyor. Anlaşmanın aklıbaşında insanlar tarafından memnuniyetle karşılanır gibi olan tek yanı 100 milyar dolarlık küresel iklim fonuydu. Fakat şimdi, bunun bile çoğunlukla zaten varolan bütçelerden oluşturulduğu, paranın nasıl toplanacağına ve daha yoksul ulusların yeşile dönmesi ve iklim değişikliğine adapte olabilmesi için nasıl dağıtılacağına dair hiçbir emare içermediği ortaya çıkmış durumda.

Siyasetçilerimizin gülümsemek ve başarılı olduklarını iddia etmek zorunda hissettiklerini biliyorum; treni rayda tutmanın tek yolunun bu olduğunu düşünüyorlar. Fakat o noktayı geçtik, şimdi ilk prensiplere geri dönmemiz lazım. Sorunun boyutunu kendi kendimize itiraf etmek ve bu karbon krizinin aslında siyasi bir kriz olduğunu kabul etmek zorundayız.

Dev şirketler memnun olmalı
Siyasetçiler bunu teslim edene dek kendileriyle ve bizimle dalga geçiyor olacaklar. Hayalkırıklığına uğramış bir dünyanın ayıplamasını bütün siyasetçilerin hak ettiğini de söyleyemeyiz. Britanya Dışişleri Bakanı daha iyi bir sonuç için uykusuz kalıp epey çaba harcadı; Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva diğer gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğiyle başa çıkmaları için finansal yardım önerirken, masaya kısmen cesur bir karbon hedefi de koydu. Fakat AB kendi bağlılığını artırmadı (üstelik vermiş olduğu söz öylesine zayıf ki, bunu yerine getirmemek için gerçekten çok çaba sarf etmemiz gerekir). ABD hiçbirşey önermezken, Çin de taviz vermedi.

Görüşmeler başlamadan önce şöyle düşünüyordum: Kopenhag, sadece gelişmekte olan dünyada kömürle çalışan yeni tesisler kurma planlarından vazgeçilirse başarılı olacaktı. Bu zirve, ancak dev kuruluşlar hükümetlerin harekete geçmeye kararlı olduğuna ve kömürle çalışan tesislerin zirvede uzlaşılan rejimin altında çok pahalıya geleceğine dair kesin bir işaret aldığında başarılı olacaktı. Bunun yerine, dün gece anlaşmanın ayrıntıları belirginle-şirken, Japon muhalefetinden millet- vekillerinin yeni hükümetin karbon hedeflerinin muhtemel çöküşünün tadını çıkarmak için şampanya patlattıklarına dair haberler aldık.

İçgüdüler mantığa baskın geldi
Sadece olmamız gereken noktaya ulaşamamış değiliz; muazzam bir gerileme de yaşandı. Bu anlaşmada bir enerji şirketini kirli kömür döneminin sona erdiğine ikna edecek hiç, ama hiçbir şey yok. Ve bu basit gerçeğin insanlık için etkileri son derece derin.

Yeşillerin abartıdan hoşlandığını bilirim. Karşı karşıya bulunduğumuz krize dikkat çekmek için dili bir sopa gibi kullanırız ve gelecek günlerde o dili çok daha fazla duyacaksınız. Fakat Kopenhag'ın sonucunu rezil ve tarihi bir başarısızlık olarak tarif etmekte hiçbir abartı yok. Tek bir günde, tek bir yerde, insanlığın en başarılı bilim-insanlarının açık uyarılarını okumuş ve anlamış bir seyirci önünde bir tiyatro oynandı. Ve o seyircilerin tanıklık ettiği şey, türümüzün en korkunç içgüdü-lerinin bugüne dek yaşamış en güçlü adamlar tarafından ifade edilmesinden başka birşey değildi. (Green Peace eylemcisi, 20 Aralık 2009)

Kaynak: Radikal